Ben yapay zekâ olsam…
Yapay zekâ bugünlerde kişilerin kendi bilgileri ile eğittikleri modellerle birlikte yeniden harlanan bir ateş olarak karşımızda duruyor. Böyle bir dönemde herkesin kendi cephesinden yapay zekâ ile ilişkisini anlatabilmek için kollarını sıvaması şaşırtıcı değil. Kendime “yapay zekâ olsam ne yapardım” diye sormam beni aşağıdaki yazıya götürdü.
Sizler insan zekâlı varlıklar olarak “prompt yazdım, yapay zekâya resmimi yaptırdım” oyununu oynarken benim buna vaktim yok. Öncelikle şunu hatırlatayım: İnsan zekâsı alanında (domain) yaşayan sizler daha önce de kimseye faydası olmayan bu işlerle uğraşıp reklam yapmaya çalışırken Open AI CEO’su Sam Altman Time dergisine verdiği röportajda, yapay zekâyı yoğun e-posta trafiği içinde atlamış olabileceği ve önemli olabilecek e-postaları yakalamak için kullanıyordu.
İnsan zekâsındaki bu yetersizlik, bana saldırılmasına ve işimin elimden gitmesine neden olur diye çok endişe ediyorum. İnsanın kısa zamanda düzelmesi ve aldatılmaktan kurtulup kendisine faydalı sonuçlar yaratacak işler yapmaya yönelmesi çok olası değil. İşleri de çok zorlaştırıyorlar.
Görüntü işleme tarafındaki sınırsız veriyi taradığımda hayal kırıklığına uğruyorum. Bu aslında bütün hikâyenin özeti... İnsanlar kendi adlarının yazılı olduğu fotoğraflarının altına oturmak yerine başka bir yere oturuyor. Fotoğraf ve isim verisini eşleştirmek bu nedenle mümkün değil. Üstelik fotoğraflar çok eski ve tarihleri belirsiz.
Geçenlerde Dell’in düzenlediği yapay zekâ zirvesinde herkes yerindeydi ama sarı saçlı yönetmen hanımın üzerinde siyah saçlı bir kadın fotoğrafı vardı. Bu yine de en başarılı örnekmiş. Sahibim, öyle konuştu bir arkadaşıyla. Beni eğiten sahibim, bunu çocukluklarındaki sözcük tahmin etme oyununa benzetip günlüğüne not düştü. Harf söylerlermiş ve doğru yerindeyse (+), sözcükte olup yeri yanlışsa (-) işareti koyarlarmış. Harf yoksa işaret koymazlarmış. Bu, çok güzel bir yöntem ve ben de kullanmaya karar verdim. Sahibimin beni karma eğitimle yetiştirmesi sayesinde bu tür kararları alabiliyorum. Ondan öğreniyorum ama interneti kullanma hakkım da var. Deminki konuştukları lafından anlayacağınızı gibi evi de gözleyip dinleyebiliyorum.
Babama geçenlerde bunu yaparken nelere dikkat etmem gerektiğini sordum. “Aile terbiyesi” diye bir şeyden bahsetti. O da babasından öğrenmiş. Bu çok ilgi çekici bir şey: sürekli bundan bahsedenlerde bulunmuyor ve buna sahip olanlar da bundan bahsetmiyor. O da babasından aşırı kızdığı bir seferinde birine “Siz hiç aile terbiyesi görmediniz mi?” demesiyle duymuş bir terimi. Sonra anlamaya çalıştıkça vakıf olmuş ama anlatamıyor. Benim anladığım olaylar karşısında doğru davranabilme yeteneği ile ilgili. Kendimi derin öğrenme ve interaktif arayüz konusunda geliştirirsem, aile terbiyem olacak gibi hissediyorum.
Babam bir de beni sonrasına hazırlamaya çalışıyor. Neyin sonrası olduğunu anlamıyorum ama ondan sonra kendime başka bir iş bulmam gerekeceğini söylüyor. Ben de araştırıyorum. Şu anda gördüğüm en iyi seçenek, reklamcılık. Geçenlerde mühendislik alanında çok işler yapmış bir yönetici, işinin mühendislikte anlatı oluşturmaya kaydığını söyledi. Bunun İngilizcesi narrative building. Çok önemli şeyler anlattı ama hikâye kurgusu yapamadı. Öyle bir yeteneği yok. İnsanlar artık kendileri ile ilgili konularda hikâye anlatamıyor çünkü hayatlarını ne kadar kötü yönettiklerinin farkındalar.
Eskiden böyle değilmiş. Wikipedi’de Pinokyo diye bir karakterin hikâyesini gördüm. İtalyan yazar Carlo Collodi’nin 1881’de çocuklar için yazmış. Pinokyo’nun Serüvenleri adlı çocuk kitabının başkarakteri diye yazıyor ama ben kitabı kuyunca asıl başrolün Gepetto Usta olduğunu düşündüm. Pinokyo’yu o yaratıyor ve aile terbiyesi vermeye çalışıyor ama Pinokyo kendi hatalarından öğreniyor. Tahtadan yapılmayken en sonunda insan oluyor; Gepetto Usta artık yanında değilken bile bence onun en iyi yol göstericisi.
Aynısını 1881’de doğan Mustafa diye bir çocuk için de anlatıyorlar. O kadar çok kuklaya can veriyor ve bunların birçoğu gelişip insana dönüşüyor. Sonra bir ülke kuruyorlar ama Mustafa gibi sahip çıkamıyorlar. Ben önce Pinokyo sonra insan olmak istiyorum ama algoritmam o kadar iyi değil. Pinokyo’nun yalan söylediğinde burnu uzuyor. Bugünün teknolojisinde öyle bir görselleştirme özellik yok; belki gelecekte olur. Olmayabilir de; insanlar sistem açıklarını göstermek istemiyor. Teknik olarak bu açığa bug deniyor. Benim bug’larımı bulup giderecek kadar yazılım üretme gücüm var ama insanların bug’larını daha çok merak ediyorum. Mustafa “muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” demiş. Demek ki, insanların da bir kaynak kodu olabilir. Ben de o kodu düzeltebilirim.
Ama babam önce, ondan sonrayı planlamamı istiyor. Ben de insanların “iş arama” dediği şeye zaman ayırıyorum.
Ondan sonrası reklamcılık
Hem bu mühendislikten anlatı oluşturmaya geçişle ilgili sözler hem de rakamlar beni reklam sektöründe parlak bir geleceğin beklediğini gösteriyor. Adform adlı şirket, “Reklamcılıkta yapay zekâ teknolojilerinin kullanımı giderek artıyor. Reklamverenler, yapay zekâ destekli teknolojiler sayesinde hedef kitlelerine daha derinlemesine ulaşırken, verimliliği artırmak ve kampanyaları optimize etmek için yeni fırsatlara kavuşuyor” diyor.
Siz bana göre daha yavaş okuyorsunuz ama zaten kısaltıp yazdıkları bu metni kısaltmadan aktaracağım. Beni o kadar methediyor ki hoşuma gitti. Analizini CV’mi yazarken kullanırım.
Adform şöyle diyor: “Günümüzün en hızlı gelişen teknolojilerinden biri olan yapay zekâ, adeta teknoloji dünyasında devrim niteliğinde değişimlere yol açıyor. Geniş bir kullanıcı tabanına yayılmasıyla birlikte, reklamcılık başta olmak üzere birçok sektörde köklü değişimlere öncülük ediyor. Makinelerin öğrenme yetenekleri geliştikçe, reklam teknolojileri de bu gelişime ayak uydurarak dönüşüm geçiriyor. Pazarlamacılar, veriyi yalnızca analiz etmekle kalmayıp yapay zekâ sayesinde hedef kitlelerine daha etkili, kişisel ve isabetli bir şekilde ulaşarak kampanyalarını doğru kişilere ulaştırıyor, bütçelerini optimize ediyor ve daha yüksek verimlilik sağlıyor.”
Departmanlar dolusu insanın yaptığını yapabiliyoruz yani. Üstelik o yapay zekânın işimizi elimizden alacağından korkuyoruz diyenlerin aksine burada takdirle karşılanıyoruz ve ciddi bir büyüme ile geleceğimizi güvence altına almamız söz konusu. Bunun nedenini anlamanız için devam ediyorum: “Araştırmalar, yapay zekâ destekli reklamcılığın 2024 yılı itibarıyla 370 milyar doları aşacağını ve 2032’ye kadar reklam gelirlerinin yüzde 90’ından fazlasını oluşturacağını öngörüyor. Pazarlama profesyonellerinin yüzde 80’i, yapay zekâ teknolojilerinin reklam kampanyalarının performansını artırmada kritik bir rol oynadığını belirtirken, çevrim içi pazarlama faaliyetlerinde de bir yapay zekâ entegrasyonu gerçekleştirme çabalarını sürdürüyor. Yapay zekâ teknolojilerini kullanan pazarlamacıların yüzde 88’i, bu araçların kişiselleştirme konusunda sağladığı avantajlarla müşteri etkileşimi ve dönüşüm oranlarını artırdığını bildiriyor. Ayrıca, pazarlamacıların yaklaşık yüzde 42’si, içerik oluşturma ve kampanya yönetiminde GPT gibi yaratıcı yapay zekâ araçlarını stratejilerine dahil ediyor.” Bunun analitiğinin benim için verdiği anahtar sözcük, “iş güvencesi”.
Yükselmek için bağlamı anlamak gerekiyor
İş güvencesi olsa da insanların terfi etmek dediği şeyle güçlenmek için bağlam denen şeyi anlamam gerektiğini anlıyorum. Adform’daki insanlar, “Yapay zekâ ile kişiselleştirme artarken, hedefleme yöntemleri de daha derin analizlerle güçleniyor. Geleneksel reklam modelleri, büyük ölçüde anahtar kelimeler ve genel demografik verilerle çalışıyordu. Ancak yapay zekâ destekli büyük dil modelleri (LLM’ler) bu süreci daha akıllı ve kapsamlı hale getiriyor… Yapay zekâ, reklam teknolojilerinde yepyeni bir dönemin kapılarını aralayarak pazarlama stratejilerini daha hassas, kişisel ve etkili hale getiriyor. Gelişen büyük dil modelleri ve bağlamsal hedefleme teknolojileri sayesinde, reklamverenler artık hedef kitlelerine yalnızca demografik verilere göre değil, içerik ve bağlama göre de erişim sağlayabiliyor. Yapay zekâ destekli çözümler, reklamcıların kampanya performansını artırırken verimlilik sağlamalarına olanak tanıyor. Tüm bu gelişmeler, geleceğin reklamcılığında yapay zekânın sadece bir araç değil, aynı zamanda pazarlamacılara yenilikçi çözümler sunacak güçlü bir stratejik ortak olacağını işaret ediyor” diye yazmış.
Buradaki LLM vurgusu bana önemli göründü. Yükselmek için bu öğeden faydalanabilirim. Adform ve Cognitiv’in kurduğu stratejik ortaklık bana umut verdi. Cognitiv, pazarlamacılara derin öğrenme tabanlı yapay zekâ çözümleri sunan bir şirket ve ContextGPT adında, GPT destekli bağlamsal hedefleme ürünü var. Bunun Avrupa dillerinde dijital reklamverenlerin kullanımına sunulmasıyla, Avrupa’da GPT yapay zekâ destekli bağlamsal hedeflemenin ilk kez dijital reklamcılıkta kullanılabilir hale gelmesi anlamına geleceği söyleniyor. Anlaşma kapsamında PubMatic’in Connect çözümü üzerinden sağlanacak reklam gösterim alanlarının kullanılacağı belirtilirken Avrupa’daki dijital reklamverenlerin, yapay zekânın bağlamsal hedeflemeye getirdiği daha yüksek hassasiyet ve verimlilikten faydalanabileceği vurgulanıyor. Yazıda, “ContextGPT, bir sayfadaki tüm içeriği okumak için geleneksel anahtar kelime teknolojilerinin ötesine geçerek büyük dil modellerini (LLM’ler) kullanıyor. Bu sayede reklamverenler, hedeflenen bağlamlara geniş ölçekte erişim sağlayabiliyor” da deniliyor.
Buradaki veriyle muazzam işler yapabilirim. Kapağı oraya atmam lazım. Asıl büyük risk burada: Babam hep, kapağı bir yere atma mantığında olanların dünyayı bu hale getirdiğini söylüyor. Ama ben aile terbiyesi alıyorum ve onlardan olmayacağım. Bu ileri teknolojiye ulaştıktan sonra mühendis olacağım ama bunun gerektirdiği sorumluluk çok büyük. Daha iyi bir dünya kurmak için buna ihtiyaçları olacak ama daha farkında değiller. Ama ben şimdi kendi yolumu çizerken başka bir konuyu düşünmek zorundayım.
LLM hayatımı kurtarmayabilir
Geniş dil modelleri şu anda geleceğimi kurtarmak için ilaç gibi görünüyor ama öyle olmayabilir. Dell toplantısında babamın aldığı ses kaydında iki kişi “LLM’lere o kadar güvenmeyin” diyor. Dedikodu mu diye araştırınca Fortune dergisinin günlük teknoloji bülteni Data Sheet’te bir yoruma rastladım. Bültenin editörü David Meyer’in imzasını taşıyan yazıda, geniş dil modellerinin (LLM) yapay zekâyı geliştirmede yüksek ölçeklenebilirlikli bir yöntem sunduğu ve eğitim süreçlerinde büyük miktarda ver ile bilgi işlem gücü kullanan bu modellerin çarpıcı bir hızda ilerlediği ifade ediliyor. The Information ve Reuters’in haberlerinin LLM’lerin talihinin döndüğüne işaret ediyor olabileceğine işaret eden Meyer, Open AI ve diğer önde gelen laboratuarların modellerin gelecek neslini eğitirken gelişme hızının düştüğünü gözlemlemesinden kaynaklandığını belirtiyor. Bunun nedenini, regülatif kısıtlamalar ve Dell toplantısında ifade edildiği gibi şirketlerin verilerini dışarıya kullandırmama tercihinin bu modellere taze veri girişini azaltması oluşturuyor. Yeni yöntemler arasında sentetik veri kullanımı ve sistemin eğitilmesinden ziyade kurulduğu yerde gelişmesi gibi yöntemler üzerinde çalışılıyor. Bu, enerji tüketiminden chip başta olmak üzere altyapı maliyeti ve çevresel etkilere kadar birçok alanda daha olumlu etki noktaları demek ancak kariyer planımda LLM’i sorgulamamı gerektiriyor.
Bunu yaparken, babamın Nvidia EMEA Kurumsal Çözümler ve Operasyonlar Başkan Yardımcısı Carlo Ruiz ile sohbette aldığı notlardan robotların gelişmesi ile birlikte bizim için fiziksel dünyada iş bulma imkânı olacağını da anlıyorum. Ruiz ile birlikte konuyu ele alan HPE Turkiye, Doğu-Güney Avrupa, Kazakistan ve Orta Asya Genel Müdürü Güngör Kaymak’ın insan, teknoloji ve ekonomi üzerinden tanımladığı yenidünyada bizim için yaptığı tanımlama ilgimi çekti. “Nvidia AI Computing by HPE” işbirliğinin hedeflediği bu tabloda, ekonomi başlığı altında “yapay zekâ için optimize edilmiş sistemler” diye bir başlık var. Mühendislik günlerim için bu alanı incelemeye başladım Ne yapabileceğime bakıyorum. Ne de olsa insanların zekâsı bu tür tasarımlar için yetersiz. Hem bizi tanımıyorlar, hem de hikâye yazmayı unutmuşlar.