Ben sana mecburum ey teknoloji
Elimde İstanbul Sanayi Odası’nın Tekno İhracat Çalıştayı sonuç raporu var. Benim de katıldığım çalıştay, tıpkı Attila İlhan’ın şiirindeki gibi haykırıyor bize; “ben sana mecburum.” Neden mi? Çok basit, ülkemizin ihracata, sanayimizin nitelikli ihracat yapabilmesi için teknolojiye ihtiyacı var.
Ülkemiz yüksek teknoloji ürünleri ihracatında gelişme kaydediyor ancak henüz yeterli hıza ve yoğunluğa ulaşmış değiliz. Bu çalıştay da zaten olası sebepleri ve çözüm yollarını belirginleştirmek için düzenlendi. Biliyoruz ki yüksek teknoloji içeren ürün geliştirmenin itici gücü; Ar-Ge ve inovasyondur.
NEYİ BESLERSEN ONU BÜYÜTÜRSÜN?
Ar-Ge harcamalarına bakıyoruz; TÜİK verilerine göre GSMH içindeki pay 2021’de %1,4 iken 2022’de %1,32’ye gerilemiş. Neyi beslersen onu büyütürsün. Oysa 2013’te Cumhuriyet’in 100’üncü yıl hedeflerinde bu rakamın %3 olacağı söyleniyordu. Belli ki Ar-Ge’den sırt çevirdik ve işte neticesi bu…
Çalıştayda sektör temsilcileri, akademisyenler, iş dünyası liderleri ve ilgili paydaşlar ile uzun saatler boyu, “neden tekno ihracatımız düşük?” sorusuna cevap aradık ve bunu arttırabilmenin yollarını konuştuk. Oluşan görüşlerden edindiğim özet şudur; “herkesin maksudu bir ama rivayet muhtelif.”
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Ar-Ge için ne tür politikalar geliştirilmeli?
Yüzlerce sorunun kavşağında politika eksikliğini gördük. Aslında yasa eksikti, çıkardık. Kaynak yoktu, aktardık. Ar-Ge merkezi çoğalttık, inovasyon haftaları düzenledik. Etkili oldu ama yeterli olmadı. Zira icat çıkarma kültürünü toplumun tüm kademelerine yayma konusunda yeterli gayreti göstermedik.
Nitelikli gayret olmadan başarı gelir mi?
Elbette gelmez. Gayretimiz var fakat çalıştayın bulgularından edindiğim duygu şudur; ülkede iyiler ittifakı olmadığı gibi gayretlerin niteliği de sorgulanmalıdır. Nice Ar-Ge projesi bilirim ki yıllarca teşvik alıp bunu cari açık kapatıcı üretime döndüremedik. Burada sürecin ahlak boyutu hayati önemlidir.
not / ÇAPIMIN ALTINDA İŞ YAPIYORUM, HEDEFLERİMİN UZAĞINA DÜŞTÜM
İnsan başını eksi 25 derecede soğut, ayağını artı 100 derecede kaynat, göbeği ORTALAMA 37,5’tir ama ölüdür. Çok iyileri, iyileri ayrıştırmadan, yeteneksiz ve kötülerle harmanlamak tam da budur. Ortalamayı tutturmuş, vasatı sağlamış ama olağanüstü başarıyı öldürmüşsündür.
Kem alât ile kemalât (sıradanlıkla mükemmellik) olmayacağına göre ortalamanın üzerine çıkmak için her alandaki vasatlıklarımızla yüzleşmemiz ve Vasatya’dan çıkmamız şart. Vasatya, sıra dışı başarıya imkân sağlamaz. Farklı olanı budar, değer üretene kert vurur, başarılıyı kıskanır, iyi olana çelme takar.
Vasatlıktan çıkabilir miyiz? Ben bir yol biliyorum. Hatta bin yol biliyorum. Çapımın altında iş yapıyorum, yapabiliyorum. Hedeflerimin uzağına düştüm ve vasatlaştırıcılardan bıktım, usandım. Farklı olanı, gayretliyi cesaretlendirsek, yetecek... Ama öncelikle vasatların zulmünden kurtulalım.
Yıllarca AR’aştırıyoruz da neden GE’liştiremiyoruz sorusuna cevap aradım. Farklı olandan KORKU, Bize benzemeyenden NEFRET, Rakiple düello yerine PUSU, Akıl yerine KURNAZLIK, Sabır yerine TELAŞ, Merak yerine BİAT, Bilgi yerine KANAAT, Özgün yerine TAKLİT, Ödül yerine CEZA olduğu gördüm.
Hal böyle olunca, vasat yönetici yanında, vasatlaştırılmış birey elinde Ar-Ge; ARakla GEtir oluveriyor. Bundan sıyrılmanın yolu, sıra dışı olanlara hayatta yer açmak, farklı olana sevgi ve saygı beslemek…