Beklenti kanalı ve detaylar
Piyasa fiyatlamaları açısından önemli tecrübeleri edindiğimiz günlerden geçiyoruz. Gerek içeride gerekse yurtdışı varlıkları fiyatlamaya çalışırken bir kez daha 2020’ye özgü şekilde bilinen ezberler bozulmuş durumda. Geçmiş örneklere bakarak gelecek dönem hakkında fikir yürütme şansımızın oldukça azaldığı bir dönem. Mesela ABD seçimleri öncesindeki süreç.
Gerçekten de öyle oluyor. Daha öncekiler gibi işlemiyor. Bu durumu FX piyasaları ve hisse senetleri için konuşmak mümkün iken, tahvil faizleri cephesindeki gelişmeler beklentiler gibi olsa da tetikleyici faktörü farklılaşıyor. Ne gibi? Olası Demokrat Parti zaferinin Temsilciler Meclisi ve Senato kontrolü ile ivme kazanır şekilde fiyatlara yansıma ihtimali gibi.
ABD cephesindeki gelişmeler dünyanın geri kalan kısmındaki resmi önemli ölçekte gölgelese de her noktanın kendine has hikayesi olduğundan gelişmeler bu eksende şekilleniyor. Her ne kadar Avrupa artan pandemi vakaları ile yeniden nasıl mücadele edeceği sorusuna yanıt arasa da fiyatlamalar Mart-Nisan dönemi geçişinde olduğu şekilde etkilenmiyor. Neden? Avrupa kıtası da ABD seçimlerini izliyor. Zira ABD’nin gibi görünse de bir nevi dünyanın seçiminden bahsediyoruz.
Dış alemdeki bu gelişmeleri konuşadururken içerideki gündeme de değinmek gerekiyor. Her ne kadar haftanın en önemli gelişmesi imajı çizse de TCMB’nin Ekim ayı PPK toplantısı aslında son 1 aylık zaman diliminin en önemli başlığı olarak öne çıkıyordu.
Eylül ayı PPK toplantısından bu yana Türk lirası cinsinden varlıklara dair konuşurken genel konsensüs, ya da en azından benim kullanmayı tercih ettiğim set şu şekilde oluşuyordu: TCMB’nin politika faizi üzerinden konsensüsün aksine ayarlama yapması, sadeleşmeye sadık kalması, bu sürecin devam edeceği düşüncesinin genele yayılması ve bana göre en önemli oyun değiştirici konumunda olan BDDK’nın aktif rasyo ve swap düzenlemelerinde revizyona giderek doğrudan son gelişmelere kayıtsız kalmadığını göstermesi ve yabancı yatırımcıdaki algı değişimine katkı sağlama isteğiydi.
Ekim ayı PPK toplantısının en kritik önemi yerli ve yabancı analistlerin tamamında uzlaşı olduğu üzere TCMB’nin politika faizinde ayarlama yapacağı beklentisiydi. Ayarlamanın boyutu kurum bazında değişiklik gösterse de 150-300bp aralığında adım gelmesi herkesin beklentisi ve satın alınan hikaye konumundaydı. Bunu, lira için telaffuz edilen uzun pozisyonlara, spot fiyata yansımasına ve uzun bir aradan sonra bankacılık hisselerindeki satışın öncelikle durması, devamında ise endeksin üzerinde performans sergilemesi ile teyit etmek mümkün. 21 Eylül-21 Ekim döneminde XBANK endeksi yüzde 16.9 yükselirken, XU100 yüzde 11.4, XUSIN ise yüzde 14.9 performans sergiledi.
Politika faizinde değişikliğe gitmeyen TCMB bu kez beklentinin neredeyse sıfır olduğu GLP faiz oranında (geç likidite) daha önce 150bp olarak belirlenen faiz koridoru üst bant marjını +300bp olarak güncelledi. Yani, gereken durumda yüzde 14.75’e dek fonlama maliyetini artırabileceğini ilan etti. Politika metninde de yavaşlayan kredi ve ithalata vurgu yaparken, likidite yönetimindeki esnekliğe atıfta bulundu.
İki konuyu detaylandırmalı: i) TCMB, beklenti kanalında sürpriz yapmayacak şekilde politika faizini artırsaydı da gün sonunda yine de ortalama fonlama maliyetinin gerisinde kalacaktı. Bu açıdan değişen bir durum olmayacaktı. ii) Son 1 aydır politika faizi üzerine beklentilerin tamamı yoğunlaştığından kararın etkisi negatif sürpriz yarattı. Dünyanın sonu mudur? Elbette değil ve fakat iletişimi bir şekilde sağlansa ve/veya daha detaylı karar sonrasında açıklansaydı şok etkisi de azalırdı. Her iki durum sonunda da liranın maliyeti sıkışmaya ve AOFM seviyesi yükselmeye devam ediyor. Bu kısımda değişen bir durum yok. Ayrıntı, beklenti kanalı, iletişim ve sadeleşme.