BDDK'nın kritik kararı sonrası kafalarda onlarca soru…
Enflasyonun kontrolden çıkması, gerçekleşen enflasyonun hedefin çok üzerinde seyretmesi ekonomi yönetimini bazı makro ihtiyati tedbirleri almaya yöneltti. Bir yandan kredi büyümesindeki hızlı artış yavaşlatılmaya; diğer taraftan TL'deki zayıflamanın önüne geçilmeye ve döviz rezervlerindeki erozyon önlenmeye çalışılıyor. Bunları anlıyoruz ama bazı uygulamaları anlamakta ve yorumlamakta zorlanıyoruz.
Mesela Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) geçen haftanın sonunda açıkladığı düzenleme tam olarak anlaşılamadı. Düzenleme ile BDDK şirketlerin kredi başvurusu yaptıkları tarih itibarıyla yabancı para nakdi varlıklarının Türk Lirası karşılığının 15 milyon TL'nin üzerinde olması halinde, bu şirketlerin yabancı para nakdi varlıklarının, güncel finansal tablolarına göre aktif toplamından veya son 1 yıllık net satış hasılatından büyük olanının yüzde 10'unu aşması durumunda, bu şirketlere TL cinsinden yeni bir nakdi ticari kredi kullandırılmamasına karar verdi.
Bu adım bir makro ihtiyati tedbir olmaktan ziyade mikro tedbirdir. Makro ihtiyati tedbirler riskler gerçekleşmeden önce başvurulması gereken araçlardır. Bu tür tedbirlerle şoklara karşı tamponlar oluşturulur, finans sistemindeki kırılganlıklar ortadan kaldırılmaya, sistemin dayanıklılığı artırılmaya çalışılır. Son düzenlemenin içinde kredi kelimesi geçiyor ama daha önceki makro ihtiyati kararlardan farklı olarak kredi arzını değil, döviz kurunu hedef alıyor. Şirketleri döviz bozmaya yöneltmeyi ve bu yolla TL'yi güçlendirmeyi amaçlayan bir görüntü veriyor. Faiz arttırma yoluyla TL'yi savunamayan ekonomi yönetiminin kur korumalı mevduat gibi geliştirdiği alternatif yöntemlerden biri olarak görülüyor.
Amacı ne olursa olsun uygulamanın yol açabileceği bazı olası sonuçlar endişe yaratıyor.
- Mesela düzenlemede sözü edilen şirket yabancı para varlıkları arasında altın dahil, efektif döviz ile bankalardaki yabancı para mevduatlar da yer almaktadır. Bu tür yabancı para mevduatların çözülüp TL'ye dönüşmesi amaçlanıyor. Oysa yastık altında, dışarıda ya da herhangi bir şekilde Türk bankacılık sistemine girmiş olan bu mevduatlar artık ekonominin emrine ve kullanımına sunulmuş, aynı zamanda zorunlu karşılıklar yoluyla merkez bankası rezervlerine katkıda bulunan kaynaklar değil midir?
- Bu varlıklarının bozulması veya kur kur korumalı mevduata dönüşerek sistemde kalmaya devam edeceği beklentisi ile hareket edilmiş olabilir. Ancak yastık altı döviz ve altın kaynaklarının ve yurtdışındaki varlıkların Türkiye'ye çekilmesinin amaçlandığı bir dönemde bu tür düzenlemeler, kafesteki emre amade kaynakların kısmen de olsa sistem dışına çıkmaları riskini doğurmaz mı? Oysa Türkiye, yurt dışında ve yurt içinde sahip olunan ancak Türkiye’de kayıt altına alınmamış para, altın ve dövizi ulusal ekonomi hesaplarına dahil edebilmek için bugüne kadar defalarca varlık barışı yapıp, vergi avantajları sağlamadı mı?
- Belki bazı şirketler vardır ama şirketler kesiminin önemli bir bölümü bu tür yabancı varlıkları spekülasyon için tutmazlar. İthal ya da fiyatı bir şekilde kura bağlı girdi kullanan şirketler, bu tip yabancı para varlıkları ileride oluşacak aleyhte kur hareketlerine karşı korunma ve tedariklerinde aksama olmaması amacı ile tutarlar. BDDK kararı sonrası düzenlemeden kaçınmak isteyen şirketlerin kapsam dışına çıkabilmek için ellerindeki döviz kaynakları ile hammadde ve ara malı ithalatını artırmaları söz konusu olabilir mi? Yani ilerideki alımlarını öne çekmezler mi?
- Türkiye geçen yıl kredileri pompalayarak kısmen ithalatı ve döviz talebini pompalamıştı. Bu yıl ise belirli sektörler dışında kredi artış hızı frenlenmeye çalışılıyor. BDDK'nın son kararı da uygulamada kısa ve orta vadede ithalatta artışa yol açabilir. Türk bankacılık sisteminden döviz çıkışına neden olarak toplam mevduatı aşağı çekebilir.
- Uygulamada ise bankaların bu işin altında nasıl kalkacaklarını merakla bekliyorum. Mesela bankalar; hangi müşterisinin düzenlemedeki niteliklere sahip olduğunu görebilecek durumdalar mı? Bir sürü hesap hareketinin olduğu ortamda bu işi takibi ve uygulanması zor olmaz mı? Hatta belli noktalarda sistemi kilitleyebilir mi?
Sorular ve endişeler çok. Bu haliyle yanlış tasarlanmış bir düzenleme gibi görünüyor. Sakıncalarının ortaya çıkması ile bu kararın tekrar gözden geçirileceğini düşünüyorum.