Bayrama nasıl giriyoruz?
Yarın bayram. Herkesin bayramını kutlayarak başlayayım ve “Bayrama nasıl giriyoruz?” sorusuna cevap ararken aklıma gelenleri sıralayayım.
* Eğer iyi başlayan aşılama kampanyasını daha sonra fena halde aksatmasaydık ve aşılama yaygınlaşmadan açılıp saçılmasaydık,
* Eğer kapalı mekanlarda kalabalıkların katıldığı parti toplantılarını, resmi açılış törenlerini ve benzerlerini düzenlemeseydik,
* Eğer bu tür uygulamalar nedeniyle pandeminin yayılmasına ve Türkiye’nin “gidilmesi sakıncalı” ülkeler listesine alınmasına yol açmasaydık,
* Eğer TCMB’nin yerlerde sürünen itibarını kısa sürede yükseltmeyi başaran ve Türkiye’yi dış piyasalardan kaynak bulacak noktaya yaklaştıran Naci Ağbal’ı görevden alıp bu önemli fırsatı kaçırmasaydık,
* Eğer Türkiye ekonomisinin ihtiyacı olan dış kaynağı çekmesini sağlayacak ve ülkedeki gerilimi düşürecek adımları atacağımıza, dış dünyadaki itibarımızı zedeleyen hukuk dışı uygulamaları yaygınlaştırarak Türkiye’nin otoriter bir rejime sürüklendiği izlenimini daha da güçlendirmeseydik,
* Eğer izlenen ekonomi politikalarının ekonomiyi çıkmaza sürüklediği ortadayken ve toplumun geniş bir kesimi günlük geçimini sağlamakta zorlanırken Kanal İstanbul projesini “inadına” başlatmaya kalkışmasaydık, bu bayrama belki daha iyi koşullarda ve daha umutlu girebilirdik. Yapılan kamuoyu yoklamaları Türkiye’nin hiç değilse yarıdan fazlasının bayrama umutlu değil kaygılı girdiğini gösteriyor.
Ben kendi hesabıma, daha önce hiçbir dönemde beni bugünkü kadar ürküten ve ülkeme yabancılaştıran bir rejimin tahakkümünde yaşamadığımı düşünerek derin kaygılarla giriyorum bu bayrama.
Tek Adam rejimleri rezil oldu
Gözümüzü dünyaya çevirdiğimizde birbirinden çok farklı iki tablo görüyoruz. Bir yanda Tek Adam rejimleri altında büyük bir insanlık dramı yaşayan ülkeler, diğer yanda ekonomilerinin pandemiden çıkış sürecinde nasıl şekilleneceğini tartışan ülkleler var.
Şu anda dünyayı sarsan birinci tabloda, Brezilya’da Başkan Bolsonaro’nun ve Hindistan’da Başbakan Narendra Modi’nin yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan tutarsız uygulamalarının vahim sonuçlarını görüyoruz. Covid-19’dan ölenlerin sayısı Brezilya’da 422 bini, salgının son aylarda alevlendiği Hindistan’da 246 bini aşmış bulunuyor. Tek Adam rejimlerinde her konuda son sözü söyleyen lider doğal olarak her şeyin tek sorumlusu olarak görülüyor ve ülkede büyük bir felaket yaşandığında, liderin kurmuş olduğu yandaşlar ordusu da onu savunamaz hale gelebiliyor.
Tek Adam rejimlerinde sistem lideri yüceltmeye odaklandığı için, devletin kurumları liderin yeminli yandaşlarıyla dolduruluyor ve bürokrasinin kalitesi düşüyor. Trump döneminde ABD’de de gördük bunu. Pandemiyle mücadelede belirleyici rol oynaması gereken sağlık kuruluşları ve diğer devlet kurumları görevini yapamayınca da vaka sayıları ve ölümler hızla tırmanıyor. Hindistan örneğinde Başbakan Modi’nin bu yılın ocak ayında pandemiye karşı zafer ilan ederek binlerce kişinin katıldığı seçim mitingleri düzenlemesinin pandeminin şahlanmasında belirleyici rol oynadığı belirtiliyor.
ABD’de gözler ekonomide
ABD’de Tek Adam yönetimi kurmak isteyen ve pandemiyle alay eden Donald Trump’ı seçimde altederek başkanlığı ele geçiren Joe Biden ise göreve gelir gelmez çok iddialı bir aşılama kampanyasını başlatarak Trump döneminde 400 bin Amerikalının hayatına malolan pandeminin önünü kesmeyi başardı. Ayrıca çok iddialı destek paketleriyle ekonomiyi canlandırmaya yöneldi. Bu süreçte öncelik pandemi nedeniyle en fazla zarara uğrayan dar gelirli kesime verildi ve günlük geliriyle yaşayanlara ciddi miktarda gelir transferi yapıldı.
ABD Merkez Bankası (Fed) pandemiden çıkış sürecinde faizleri düşük tutmaya devam edeceğini taahhüt ederken Biden yönetiminin altyapı yatırımlarıyla ve yeni mali desteklerle ekonomideki canlanmayı destekleyeceği anlaşılıyor. ABD ekonomisinin bu yıl %6’nın üzerinde büyümesi bekleniyor ama piyasaya sürülen trilyonlarca doların enflasyonu tetikleyerek Fed’i faiz artışlarına mecbur bırakması halinde bu pembe senaryoya gölge düşeceğini ileri sürenler de var. Avrupa ülkelerinin de pandemi cephesinde yeni çelmeler yemeden yola devam etmeleri halinde yılın ikinci yarısında büyüme rotasına girebileceği belirtiliyor.
Türkiye’nin çıkmazı
Türkiye’nin şanssızlığı pandemi krizine, ekonominin ve ülkenin geleceğini değil sadece kendi siyasi çıkarını düşünen ve ekonomiyi çıkmaza sürükleyen bir iktidarla yakalanmış olması. OECD ülkeleri arasında açık farkla en yüksek enflasyona sahip olan Türkiye’nin birinci önceliğinin enflasyonla mücadeleyi ciddiye alarak ve dünyadaki olumsuz algıyı kırarak yeterli miktarda dış kaynak çekmek olması gerekiyor. Bu yıl 18 milyar dolar getirmesi beklenen turizm sektörünün, pandeminin ülkemizdeki seyri nedeniyle beklenen döviz girdisini sağlayamaması halinde işimizin daha da zorlaşacağı açık.
Bütün bu faktörleri hesaba katınca bayrama umutlu girmek pek kolay değil ama bir an için bunları unutup her şeye rağmen dünyanın en güzel yerinde yaşadığımızı düşünerek hayatın tadını çıkartmaya çalışabiliriz.