Bayram dersen bayram değil!
Yarından sonra 4 günlük Kurban Bayramı başlıyor.
Böyle bayram günlerinde ve özellikle de boğucu yaz sıcaklarında ekonomi üzerine okumak, yazmak, konuşmak çok zor. Zira bir yandan bayramın kendine özgü telaşı ve bir yandan da yaz günlerinin tatil modu, ekonomi gündemini en azından etkin bir şekilde izlemeyi olumsuz etkiliyor.
Aslında önceki normal bayramların kendine özgü telaşını ve işleyişini çok iyi biliyoruz. Ama şimdi yeni normal bayramı anlamakta, anlatmakta, yaşamakta zorlanıyoruz.
Gelin şimdi yeni normal bayramın koşullarına bakalım.
Bu yılın başından beri dünyayı ve mart ayı başlarından beri de Türkiye’yi fena halde meşgul eden ve deyim yerindeyse kasıp kavuran COVID-19 belası adeta bayramı bayram olmaktan çıkardı. Bu bela ezber bozdu, taşları yerinden oynattı.
Son 1 aydır neredeyse 900-1000 vaka ve 20 dolayında ölüm ile COVID-19 adeta demir atmış, direniyor.
Aylardır yapılamayan ve mevsimi dolayısıyla yoğunlaşan düğünler, son haftaların futbol kutlamaları, 350 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen ve tehlikeli sonuçlarının olup olmadığı henüz netleşmeyen Ayasofya’nın ibadete açılması, halkın büyük kısmının genelde aymazlığı, doğal tehlike oluşturan kalabalık ve nüfus yoğunluğunun olduğu bölgeler ve daha nice genel ve yerel konular COVİD 19 belasını canlı tutmaya yetiyor.
Onun için “bayram dersen bayram değil…” diyoruz.
Yeni normal bayram koşullarını yaratan bir diğer neden de ekonomi…
Kim ne derse desin, sorunlar ve konular ne kadar halının altına süpürülürse de süpürülsün ekonomi çok zorda.
İşsiz sayısının neredeyse 7-8 milyona ulaştığı, üniversiteli gençlerin iş bulmada tüm umutlarını yitirdiği, iş ve aş için büyük kentlere göçün devam ettiği, yetmiyormuşçasına Suriye başta olmak üzere Orta Asya, Afrika, Doğu Avrupa ülkelerinden ve hatta dünyanın her yerinden yabancı istilasının devam ettiği, zaten sıkıntıda olan ekonominin pandemi nedeniyle sorunlarının kronikleştiği, artık her evde işsizlerin bulunduğu ve iş bulma umudunu yitirenlerin oluşturduğu sıkıntılı ortamda bayram da bayram olmaktan çıkmış durumda.
Onun için “bayram dersen bayram değil…” diyoruz.
Uluslararası arenada yaşanan gelişmeler… Örneğin Libya konusunda Batı Avrupa ile restleşmemiz, yıllardan beri devam eden Suriye konusundaki tavırlarımız, zaman zaman uyutulan ve fakat hiçbir zaman unutulmaması gereken Kuzey Irak’daki vazgeçilmez politikalarımız, Doğu Akdeniz’de yaptığımız sondaj çalışmalarına bağlı olarak Yunanistan ile dalaşmamız, ABD ile yaşadığımız gitgellerimiz, Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ortaya çıkan yeni potansiyel tehlikemiz ve dolaylı dolaysız diğer uluslararası ilişkilerimiz de bayramı bayram olmaktan çıkarmış durumda.
Onun için “bayram dersen bayram değil…” diyoruz.
Şimdi de gelelim bayram ritüellerine…
Bayramın en tipik özelliği ailelerin, dostların, akrabaların buluşması, kucaklaşması olduğu halde, bu bayramda, COVID-19 nedeniyle bunların yaşanması mümkün değil. Yaşamak isteyenleri de virüs tehlikesinin beklediği ortada.
Onun için “bayram dersen bayram değil…” diyoruz.
İşin dini vecibesi olan kurban kesmeye gelince de işler karışıyor. Kimileri hijyen nedeniyle kurban kesmekten kaçınıyor, kimileri ve önemli bir kesimi ekonomik zorluklar nedeniyle kurban kesemiyor. Kesenler de işin kolayına kaçıp çeşitli kurum ve kuruluşlara bağış yapıyor. Dolayısıyla Kurban Bayramının önemli bir ritüeli, inancı, keyfi zayıflamış ya da neredeyse ortadan kalkmış oluyor.
Onun için “bayram dersen bayram değil…” diyoruz.
Galiba yeni normalde, alışık olmadığımız pek çok anormal şeyler karşımıza çıkmaya devam edecek. Hele de ekonomi ile ilgili iyileşme olmazsa bu anomali hızlanarak sürecek.
Velhasıl hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!...