Bay Putin’in işgal girişiminin amaçlanmayan sonuçları
Bu satırların yazıldığı sırada Ukrayna‘da savaş olanca hızıyla devam ediyordu. Siz bu satırları okuduğunuzda genel durumda önemli değişiklikler dahi gerçekleşmiş olabilir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin nasıl sonuçlanacağı konusunda tahminler yapmak için henüz erken. Yine de, Ukrayna’nın geleceğine ilişkin gelişmeleri beklerken, işgal nasıl sonlanırsa sonlansın, şimdiden işgalin doğurduğu amaçlanmayan bazı sonuçları saptayabileceğimizi zannediyorum.
Bay Putin bu karışıklıktan karizması zayıflamış olarak çıkacağa benziyor. Yeltsin sonrası göreve gelen Putin, bir yandan ülkesine düzen, istikrar ve daha düzgün iktisadi koşullar getirmiş, diğer yandan ülkesinin dünyadaki konumunu tekrardan büyük devlet statüsüne doğru ilerletmiş ve kamuoyunda yaygın destek görmüştü. Kendisi akıllı, rasyonel, hislerine hakim ve hedeflerini gerçekleştirmek için adımlarını iyi planlayan bir lider olarak algılanıyordu. Ancak, Ukrayna’daki hesapları bir ölçüde şaşmışa benziyor. Bir kere, ordusunun Ukrayna’yı çok kısa sürede ele geçirecek kapasite ve beceriye sahip olduğu düşüncesi yanlış çıkmıştır. Keza, Ukrayna ordusu ve halkının Rus işgal girişimine karşı sergilediği birlik ve direnme ruhunu da hesap edememiştir. Bunun yanında, ABD ve Avrupa ülkelerinin işgale karşı tepkileri ise Putin’in beklentilerinin çok ötesinde olmuştur. Son olarak, bu askeri macerada kendi kamuoyunu arkasına almakta da başarısız olmuştur. Bu bağlamda, Rusya’nın nükleer arsenalini hazır duruma getirmesi ve ileriye mücadelenin tırmanabileceğine ilişkin tehditler sürmesi, gücünden ziyade güçsüzlüğünün bir ifadesi olarak değerlendirilebilir. Hem ülkesinde hem dünyada sahip olduğu güçlü lider imajı telafisi güç bir kayba uğramıştır.
Bay Putin, Türkiye dahil, tüm Avrupa ülkelerine, Rus enerji kaynaklarına fazla bağımlı olmanın pek de iyi bir fikir olmadığını hatırlatmıştır. Bu ülkeler bundan böyle yeni enerji kaynakları bulmak veya geliştirmek ve ellerindeki diğer kaynakları daha verimli şekilde değerlendirmek konusunda çabalarını yoğunlaştıracaklardır. İkmal sistemlerinde değişiklik zaman aldığı için Rusya bir süre daha Avrupa’ya önemli miktarda doğalgaz ve petrol satmaya devam edebilir ve krizin yarattığı geçici fiyat artışlarından da yararlanabilir. Ancak uzun dönemde trend Rusya’ya enerji bağımlılığın azaltılması yönünde gelişecektir. Şimdiden, bazı büyük enerji şirketleri yeni ya da şu anda ilerlemekte olan enerji projelerinden çekildiklerini ilan etmişlerdir. Bu gelişmelerin, dış alem gelirlerinin büyük bölümünü başta doğalgaz ve petrol olmak üzere hammaddelerden sağlayan Rusya için memnuniyet verici olduğu söylenemez.
Gerçekten anlaşılması güç bir başka husus da, olaylar zaten kendi istediği yönde ilerlerken Bay Putin’in bu gidişi değiştirmiş olmasıdır. ABD, Avrupa güveliğine katkısını giderek azaltmaktaydı. Her ne kadar Biden “Amerika geri dönüyor” mahiyetinde açıklamalar yaptıysa da, gidişin ABD’nin Avrupa’daki varlığını Soğuk Savaş döneminin çok altına çekmesi yönünde olduğu aşikardı. ABD’nin Avrupa güvenliğine katkısını sağlayan örgüt olan NATO ise dağınıklık sergiliyordu. Bay Macron, pratikte ittifakın askeri kolunun öldüğünü ilan etmişti. Her halükarda, üyeler arasında “alan dışı” yerlerdeki olaylara nasıl müdahale edileceği konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar ittifakın etkinliğinin zayıflamakta olduğunun göstergesiydi. Avrupa Birliği, dile getirdiği özlemlere rağmen, ciddi bir güvenlik yapısı oluşturamamıştı. Fransa Avrupa’nın güvenliğini sağlamaya adaylığını koysa da kimse onu ciddiye almıyor, İkinci Dünya Savaşı’nın mirasının yükünü taşıyan Almanya ise Avrupa’nın en güçlü askeri yapısına sahip olmaya karşı şiddetle direniyordu.
Eğer biraz sabırlı olmayı becerebilseydi, ABD’nin Avrupa’dan çekilme trendi ve Avrupa ülkelerinin savunma konusundaki dağınıklıklarının sonucu olarak, Bay Putin’in Rusya’nın Doğu’ya doğru genişleyen hasım güçler tarafından kuşatıldığına ilişkin temel endişesi kendiliğinden ortadan kalkacaktı. Ukrayna’nın işgali, Bay Putin’in neler elde etmek istediğine ilişkin beyanlarının tam tersi bir sonucu getirmiştir. Amerika Kıta’ya geri dönmüştür. Çin ile yürüttüğü mücadelenin Avrupa güvenliğinin ihmal edilmesine müsaade etmediği gerçeğinin bilincine varmıştır. NATO yeniden hayatiyet kazanmıştır. Avrupa Birliği eğer küresel bir oyuncu olmak istiyorsa, kendi içinde daha etkin bir işbirliği yapması gerektiğini anlamıştır. Çin bile, nükleer kılıç sallayan Rusya ile çok yakın gözükmekte tereddüt etmektedir. Acaba Bay Putin’in elde etmek istediği sonuçlar bunlar mıydı?
Bay Putin, gelişmelerin kendi istediği yönde seyretmediğinin bilincinde olmalıdır. Eylemleri ortaya çıkarlarına hizmet etmeyen “amaçlanmamış” sonuçlar doğurmuştur. İzlediği yoldan vazgeçmeye teşvik edilmelidir. Kendisinin değişmeye hazır olup olmadığı, bunun nasıl yapılabileceği üzerinde düşünülmesi gereken sorulardır fakat iki husus kesindir: İlkin, Ukrayna’nın Rusya’ya hasım bir blok içinde yer almayacağı temin edilmelidir. İkinci olarak, Bay Putin’in yenik düşmediği, Ukrayna’yı işgale girişirken öngördüğü hedeflerin önemli bölümünü gerçekleştirdiği havasını yaratan, böylece onu mahcubiyetten kurtaran bir formül bulunması lazımdır.
Not: Gazetemizin bir iktisat gazetesine dönüşerek yayına başlamasının 42. yılını kutluyor, devamını diliyor ve bu süreçte sütun yazarı olarak otuz yılı aşkın süreyle yer almış olmaktan gurur duyuyorum.