Başkan mı, Anayasa mı?
ABD’de yaşanan kaos, Türkiye’de hiç umulmadık bir sonuç doğurdu.
Herkesin şikayetçi olduğu “cepheleşme”, Washington’da yaşanan Kongre binası baskınında -kısa bir süreliğine de olsa- son buldu; ülkedeki İslamcı, laik, sağcı ya da solcu tüm kesimler ABD’deki olaylar karşısında benzer şeyler düşündü, dile getirdi.
Sosyal medya, Amerikalılar’ın kimi zaman gizli/açık darbelere verilen destek, kimi zaman BM kararları bahane edilerek -ya da bazen ona bile gerek duyulmadan tek taraflı askeri müdahalelerle- Ortadoğu halklarına yaşattıklarını, şimdi ilk kez kendilerinin de yaşadıklarına vurgu yapan mesajlarla doldu.
İşin ilginci sadece Türkler değildi bunu söyleyen;
Amerika’nın ABC televizyonu muhabiri Martha Raddatz’ın da basılan ABD Kongre binası önünde “Kongre binasında olanları görünce, Amerika’da olduğumuzu, bunların Amerika’da yaşandığını bilmek dehşet verici. Bağdat’ta değilim. Kabil’de değilim. Yurtdışında tehlikeli bir yerde değilim. Amerika’dayız” sözleriyle yayın yaptı.
Dışişleri açıklamasındaki “taraflar” vurgusu
Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ABD’deki olaylar hakkındaki resmi yazılı açıklaması da Türkiye’de ortaklaşan bu duygunun diplomatik bir dille ifade ediliş biçimiydi sanki;
15 Temmuz 2016 günü FETÖ terör örgütü darbeye kalkıştığında, Washington’dan ancak darbenin başarısız olduğu kesinleştikten sonra gelen resmi açıklama, “tarafları” seçilmiş hükümeti desteklemeye çağırıyordu. Amerikalıların “taraflar” derken kimi kastettiği Türkiye’de hem tartışma, hem de siyasi yelpazede yer alan tüm kesimlerde kızgınlık yaratmıştı.
Bu açıdan Dışişleri’nin ABD’de olaylardaki tüm “tarafları” itidale davet etmesi, 4 yıl sonra gelen “diplomatik misilleme” gibiydi.
Washington'da ne oldu ?
ABD’de yaşanan kaosun hissettirdikleri bir tarafa, yaşananlar Başkanlık yetkileri ve Anayasa açısından incelenmeye değer.
Lafı dolandırmaya gerek yok;
ABD’de yaşanan, halk oyuyla seçilmiş bir Başkan’ın, bir sonraki seçimde yaşadığı yenilgiyi Başkanlık yetkilerini kullanarak tersine çevirmek istemesiydi.
Başkan Trump, seçimleri kaybedeceğini anladığında, “hile” gerekçesini öne sürerek önce yargıyı devreye sokmaya çalıştı. Bunun için ön hazırlık bile yaptı; Seçim sonuçlarının eninde sonunda Yüksek Mahkeme’ye gelebileceğini hesaplayıp, tüm teamülleri yıktı ve seçim kampanyası sürerken Yüksek Mahkeme’ye yargıç atadı.
Ancak Trump’ın hesabı Yüksek Mahkeme’ye gelemeden döndü. Aralarında yine bizzat kendisinin atadığı yargıçların da görev yaptığı federal mahkemeler, seçimlerde hileye ilişkin kanıt olmaması nedeniyle açılan davaları bir bir reddettiler. Trump’ın atadığı yargıçlardan beklediği “Başkan’a sadakat”, Amerikan Anayasası’na takıldı.
Yargı olmayınca Trump siyaseti denemeye kalktı; ABD sistemine göre seçim sonuçlarının geçerlilik kazanması için bir de Kongre’de oylanıp tescil edilmesi gerekiyordu. Trump “sembolik” bir uygulama olan bu tescil sistemini, kendi lehine çevirmeye çalıştı. Ancak bu çaba da yine Amerikan Anayasası’na takıldı. O kadar ki, Trump’la birlikte seçilen ve sistem gereği Kongre üyeliği de bulunan ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence bile isyan etti. Trump’ın adımına partisi Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’da bile verilen destek 11 kişi ile kaldı. Diğer Cumhuriyetçi senatör ve vekiller “Anayasa’ya bağlı olduklarını” vurgulayarak, kendi partilerinden bile olsa Trump’a gözü kapalı destek verip, demokrasiyi tehlikeye atmayı reddettiler.
Trump’ın son planı ise Kongre’deki tescil oylamasının yapılacağı gün destekçisi halk kitlelerini Başkent’e çağırıp, olay çıkartmak oldu. Plan, ortaya çıkabilecek çatışma ortamını gerekçe göstererek, Trump’ın orduyu göreve davet etmesi, ülkeyi seçim sonuçlarını askıya aldırtacak bir “olağanüstü hale” sokmaktı. Ancak burada da “Seçilmiş Başkan’ın emirleri mi / ABD Anayasası mı?” dengesinde kazanan Anayasa oldu. Amerikan ordusunun kuvvet komutanları, “Başkan’ın talimatlarına göre değil, Anayasa değerlerine göre hizmet etmek için yemin ettiklerini” açıklayarak, kaosun dışında kalacaklarını en başından kamuoyuna açıkladılar.
Trump’a kala kala Amerikan Kongre binasını basan bir avuç yandaşı kaldı. Onların çıkardığı arbede de bir gün içinde bitirildi.
ABD'de bundan sonra ne olur?
Trump’ın kaos planı işlemedi ama arkasında pek çok tartışma bıraktı;
• Siyahlara karşı polis şiddetine karşı önlem almayan Amerikan polisinin, Trump’ın beyaz seçmenlerinin Başkent’te çıkardığı arbedeye gösterdiği müsamaha şimdiden tartışılmaya başlandı bile.
• Trump seçilememiş olsa bile, aldığı oy sayısı Cumhuriyetçi parti açısından rekor düzeyde. Trump’a oy veren, o çağırdığı için Başkent’e gelen destekçileri önümüzdeki dönemde de Amerikan seçimlerinin sert ve tartışmalı geçeceğinin işaretini verdi.
• Olaylar Cumhuriyetçi partideki bölünmeyi de iyice açığa çıkardı. Trump’ın kaos planı kendisini Başkanlık koltuğundatutmaya yetmese bile, parti içinde liderliğini yaptığı “şahin kanadın” daha da bilenmesine neden oldu.
• 20 Ocak’taki devir teslime kadar Trump’ın görev yapıp yapmaması da tartışılmaya başlandı. Amerikan Anayasası’nın Başkan’ın bizzat kendi kabinesi tarafından görevden alınmasına ilişkin 25. Maddesi tartışmaların odak noktası. John F. Kennedy’nin öldürülmesinden sonra yürürlüğe giren 25. Madde Başkan’ın “zihin ya da bedensel sağlık durumu” nedeniyle ya da “ülke için tehlike yarattığı zaman” kendi kabinesinin oy çokluğuyla görevden alınmasını öngörüyor. Demokratlar hem “zihinsel sağlık”, hem de destekçilerine Başkent’e gelme çağrısı yaparak “ülkeyi tehlikeye atması” nedeniyle Trump’ın görevden alınabileceğini savunuyorlar.
• Bir de tüm yaşananlardan dolayı Trump’ın yargılanıp yargılanmayacağı tartışması var; ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’ın bu açıdan Adalet Bakanlığı görevine seçtiği isim Merrick Garland kritik önemde; Garland, Başkan Obama tarafından Yüksek Mahkeme’ye aday gösterilmiş, ancak Cumhuriyetçilerin oyalama taktikleri nedeniyle hakkında oylama yapılamamıştı. Trump’ın Başkan seçilmesiyle de adaylığı ortadan kalkmıştı. Şimdi Adalet Bakanı olarak atanan Garland, özellikle Trump hakkındaki yargıyı kendi lehine etkilemek ya da vergi kaçırmak gibi suçlamalardan yargılanıp yargılanmayacağında söz sahibi olacak.
Amerika’da yaşananlar, seçilmiş Başkan yetkileri/Anayasa dengesi açısından, bu sistemle yönetilen tüm ülkeler için üzerinde düşünülmesi gerekli kılacak kadar önemli...