Baş belası
Türkiye, 2001 krizinden sonra enflasyonla mücadeleye önem verdi. Ocak 2002’de yüzde 70’i aşan tüketici enflasyonu, 2005 gibi yüzde 7.7’ye kadar düştü. Uzunca bir süre tüketici enflasyonu yüzde 8 civarında seyretti. 2017 başlarına kadar sürdü bu ‘sakinlik’. Sonra da olan oldu. Geldiğimiz noktada artık tek aylık enflasyon, o uzunca süre devam eden on iki aylık enflasyonun üzerinde.
Ülke deneyimleri gösteriyor ki, enflasyonla mücadele edilmezse enflasyondaki sakinlik eninde sonunda ortadan kalkıyor. Bu olgunun arkasındaki yatan şu: Enflasyonun sakin ama dünya ölçeğinde yüksek sayılabilecek bir düzeyde devam etmesinin arkasındaki nedenler, ekonomiye giderek daha fazla istikrarsızlık tohumları saçıyorlar. O tohumlar o ülkeyi giderek kırılganlaştırıyorlar. Sonuçta enflasyon patlıyor ve en çok sabit gelirliyi ve elbette işsizi vuruyor. Bizde tam da böyle oldu. Patlama Aralık ayında gerçekleşti: Yüzde 13.6. Ocak ayında ise enflasyon yüzde 11.1 oldu.
Asgari ücret yılda bir kez artırılıyor. Ocak ayında yüzde 50 yükseltildi asgari ücret. Elbette önemli olan asgari ücretin ne kadar arttığından çok, asgari ücretlinin alım gücünün nasıl değiştiği. Bunun için enflasyondan arındırarak (reel olarak) incelemek gerekiyor asgari ücreti. Grafikte enflasyondan arındırılmış net asgari ücretin Ocak 2020-Ocak 2022 dönemindeki seyri yer alıyor. Ocak 2022 değeri yıldız ile işaretli. Benzer bir grafiği daha önce de vermiştim. Ama öncekinde Aralık 2021ve Ocak 2022 değerleri yoktu. Aralık değeri yer almadığı için dikey eksenin aldığı en düşük değer 94’tü. Farklı bir ifadeyle, Ocak 2020-Kasım 2021 döneminde en düşük reel asgari ücret o düzeydeydi. Oysa Aralık ayını da hesaba katınca, dikey ekseni 84’e kadar düşürmek gerekti. Zira Aralık ayında sıçrayan enflasyon asgari ücretinin reel değerini yerle yeknesan etti.
Grafik bir de şunu gösteriyor: Ocak ayındaki yüzde 50’lik artış ile asgari ücretli bir işçi ancak geçen yılın Ocak ayındaki alım gücüne ulaşabildi. Enflasyonda son aylarda gözlenen yükselme devam ettiği müddetçe çok muhtemelen geçen yılki alım gücünün giderek altına düşecek aylık kazancı. Aylık enflasyon Şubat 2021’de yüzde 0.9, Mart 2021’de ise yüzde 1.1 düzeyindeydi. ‘Çok muhtemelen’ dediğime bakmayın; bu durumda bu gelişme kaçınılmaz görünüyor. Benzer bir durum elbette memur maaşları için de geçerli. 2021’in ikinci altı ayının enflasyon telafisi için yapılan artışı bir kenara bırakırsam, bu yılın ilk yarısı için memur maaşları yüzde 7.5 oranında yükseltildi. Dolayısıyla, daha yılın ilk ayında memurların maaşları enflasyona karşı yenildi. Bir de gelecek ayları düşünün. Tamam, temmuzda maaşlar yılın ilk altı ayındaki enflasyon gelişmelerine göre yükseltilecek ama aradaki beş ayda memurların alım güçleri azalacak. Yılın başında tükettikleri mal sepeti giderek boşalacak; daha az et, daha az peynir, daha az ısınma, daha az elektrik...
Enflasyon böyle bir bela. Pazarlık güzü olmayan, dolayısıyla geliri enflasyonun altında kalan kesimler kaybediyor. Gelir dağılımı bozuluyor. Yoksulluk artıyor. Bir de işsizleri düşünün. Enflasyonu düşürecek ciddi bir ekonomik programa acilen ihtiyaç var.