“Barış yapıcılıktan”, bölgesel “etki kırıcılığa”...

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Türkiye’nin dış politikasındaki değişim muazzam. Gazze ve Ukrayna’da “barış yapıcılık” rolü olarak başlayıp, Afrika’da, Orta Asya’da ve Ortadoğu’da, farklı ülkelerin etki alanlarının kontrolüne ilerleyen bir yönelime girdi Türkiye.

Türkiye ile ABD arasında, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Washington temaslarıyla iyiden iyiye normalleşen ilişkilerin Ankara’yı götürdüğü yön bu. Amerikalı hükümet yetkilileri Washington’daki “stratejik mekanizma” toplantısı öncesinde ipuçlarını vermişlerdi. Hakan Fidan’ın Amerikalı Mevkidaşı Blinken ile yayınladıkları ortak bildiriye göre, anlattıkları da gerçekleşiyor gibi; Türkiye, üç ayrı bölgede, üç ayrı ülkenin “etki alanının sınırlanması” konusunda Washington ile işbirliğine başlıyor.

AFRİKA “AÇILIMI”...

Türkiye ve ABD arasındaki en kritik “işbirliği alanlarından biri” Afrika olarak gösteriliyor. İşin aslı, “Kuşak ve yol” projesi ile yaşlı kıtaya giren, burada da epeyce yol almış Çin’in etkisinin kırılması.
Çin’e karşı uzunca süre Fransa, eski sömürgecilik günlerinden de gelen “mirasla”, Batı adına bu “etki durdurma” görevini yaptı uzunca bir süre. Ancak Mali, Çad, Burkina Faso, Nijer ve son olarak da Gabon’da sadece son üç sene içinde arka arkaya gelen askeri darbeler, bu ülkelerdeki Batı yanlısı rejimleri yıktı. Boşluk hemen Çin’in ekonomik gücü ve Rusya’nın paralı askerleri ile dolduruldu. Şimdi Batı cephesinin Fransa’nın yapamadığını yapacak yeni bir güce ihtiyacı var Afrika’da. Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığına, Somali’yle yaptığı deniz sınırı koruma anlaşmalarını, son olarak da Afrika’nın etkin ülkesi Mısır’la ilişkilerini normalleştirmesini bu açıdan da okumak gerek.

ORTA ASYA’DA “ETKİ ALANI” MÜCADELESİ

Ukrayna savaşında “kolaylaştırıcı” rol oynamak isteyen Türkiye, çatışmaların ilk günlerinde bu rolde bir ölçüde başarılı da oldu. Ancak kimsenin gerçekten “barış istemediği” bir ortamda, ateşkes için çabalamak da beyhude elbette. Ukrayna Savaşı Batı’nın, özellikle ABD’nin güçlü rakiplerinden Rusya’nın hem insan kaynağı, hem de ekonomik olarak yıprandığı bir bataklığa hızla dönüşmekte. Rusya’nın Ukrayna meşguliyeti, bu ülkenin geleneksel “etki alanında” yer alan ülkelerde de hareketlenmeye yol açtı elbette. Ermenistan’ın hızla Azerbaycan’la barışıp, Batı cephesine yüzünü dönmesi, geçen hafta Avrupa Birliği üyeliğinden bile bahsetmeye başlaması en somut örnek. Orta Asya’da da benzer bir hareketlilik var. ABD Başkanı Biden son birkaç yıl içinde Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinin liderleri ile birkaç kez zirve yaptı. Ancak Orta Asya’da Rusya’nın bırakabileceği olası boşluğu, bu çabalamaya rağmen, ABD’nin doldurması pek mümkün değil. Peki neden Türkiye olmasın? Moskova’da son dönemde kaşların kalkmasına neden olan Türk Devletleri Teşkilatı’nın Türkiye’nin girişimleriyle canlandırıldığı unutulmamalı.

Ancak Türkiye’nin sıkıntısı, Rusya’yla son yılda enerji altyapısından, petrol-doğalgaz alışverişine kadar girdiği girift ilişkiler. Sahi Rusya’nın geçen yılki seçim öncesi “ötelediği” Botaş doğalgaz borçları ödendi mi? Ne zaman ödenecek?

ORTADOĞU’DA İRAN ETKİSİ NASIL KIRILIR?

AK Parti hükümeti, 7 Ekim Hamas saldırıları sonrasında Gazze meselesinin bu noktaya gelmemesi için devreye girmeye çok çalıştı. Ortaya Gazze için “garantörlük” gibi uluslararası camiada pek de kabul görmeyen fikirler de atıldı. Ancak ne Arap dünyasının, ne İsrail’in, ne de çatışmaya önce uzaktan, ardından Akdeniz’e iki uçak gemisi göndererek doğrudan dahil olan ABD’nin, Türkiye’yi Gazze meselesine karıştırmayı pek istemedikleri ortaya çıktı. Ancak şimdilerde Ankara için Ortadoğu’da “daha farklı” bir rol planlanıyor gibi; İran’ın bölgedeki etkisini kırmak.
İran, Gazze’de Hamas, Yemen’de Husiler, Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Haşd-i Şabi ve Suriye’de Şii milisler üzerinden bölgede “yaprak kımıldasa haberi olan” ülke konumuna geldi. Ortadoğu konusunda aynı cümleler AK Parti hükümetleri tarafından da sık sık dile getirilmişti yakın zamanlarda. Şimdilerde ABD ile gelişen “stratejik ilişkiler”, Türkiye’yi yeniden aynı iddianın peşine düşmek konusunda heveslendirebilir. Daha önceki hamasi dış politikanın nelere mal olduğu, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizle ortada. Aman dikkat!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024