Bakanlık hepsini bastırdı Yılmaz Abi
BÜLENT Ecevit başkanlığındaki 3’lü koalisyon hükümetinde ANAP kontenjanından 2001 yılında TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın Genel Müdürlüğü ve Özelleştirme’den sorumlu Devlet Bakanlığı ile Hükümet Sözcülüğü görevlerinde bulunan Yılmaz Karakoyunlu’yu 1980’lerin başında Banker Kastelli’nin Genel Koordinatörü iken tanıdım.
Banker Kastelli’nin İstanbul Bankası, Hisarbank ve Odibank başta olmak üzere bankaların “mevduat sertifikaları” üzerinden kurduğu yüksek faize dayalı “saadet zinciri” 1982 yılı ortalarında koptu.
Banker Kastelli, daha çok “mevduat sertifikası” pazarlayarak para toplarken, bazı bankerlik şirketleri kendi çek ve bonolarını türetip vatandaştan para kabul etti.
1981 yılı ortalarında çıkan Sermaye Piyasası Kanunu, faiz yarışında bankaların çok üzerine çıkan bankerleri disiplin altına alacak hükümlerden yoksundu. 1981 yılı sonlarında dönemin Maliye Bakanı Kaya Erdem’in “Halkımız kumar oynamıştır” sözü, banker batışlarının fitilini ateşledi. Batış furyası, Banker Kastelli’yi de önüne kattı.
Banker Kastelli’nin patronu Cevher Özden, yurt dışına kaçmakla birlikte sonrasında hapis yatmaktan kurtulamadı. Karakoyunlu ile Banker Kastelli’nin Genel Müdürü Ertan Özdemir, o günlerde mahkeme kapılarını epey aşındırdı. İkisi de sıkıntılı günler yaşadı.
200 binin üzerinde insan aylarca Banker Kastelli’ye yatırdığı paralarının peşinde koştu. Kastelli’nin batışıyla birlikte “saadet zinciri”nin 3 önemli halkası İstanbul Bankası, Hisarbank ve Odibank, kamu bankasına devredilerek kapatıldı.
Belli bir dönem sonra Banker Kastelli’den mevduat sertifikası almış olanlar ana paralarına kavuştu. Sonuçta banker skandalının en önemli figürlerinden Kastelli, Türk ekonomi tarihinin sayfaları arasındaki yerini aldı.
Yılmaz Karakoyunlu, Banker Kastelli sonrasında ilk aşamada danışmanlık ve yayıncılık yaptı. Bir ekonomi dergisi de çıkardı. Bazı platformlarda görüşlerini paylaştığında o dönemde hep, “Banker Kastelli’nin eski Genel Koordinatörü” olarak anıldı, yazıldı, çizildi.
Özel sektörde Sabancı Holding’te dönemin Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı ile yakın çalıştı. Tekstilbank’ta da görev aldı. Bir dönem Tercüman Gazetesi’nin Ekonomi Müdürlüğü görevini de yürüttü.
Arada karşılaştığımızda, ortak toplantılarda buluştuğumuzda rahatsızlığını dile getirir, dert yanar ve sorardı:
- Yahu Vahap, gazetelerde benimle ilgili haber yazarken hâlâ, “Banker Kastelli’nin eski Genel Koordinatörü” diyorsunuz. O görev epey uzakta kaldı. Mevcut görevlerimle neden yazılmıyorum?
Yılmaz Karakoyunlu’nun bu sorusuna her seferinde şu yanıtı verirdim:
- Yılmaz Abi, kamuoyu seni Banker Kastelli’deki görevinle tanıdı. Öyle anılmanız normal. Ne zaman Kastelli’yi bastıracak bir noktaya gelirsin, o zaman bundan vazgeçilir.
Yılmaz Abi, bu arada yazar, şair, araştırmacı olarak da öne çıktı, “Salkım Hanımın Taneleri”, “Çiçekli Mumlar Sokağı” gibi önemli eserleri yazdı. “Salkım Hanımın Taneleri”nin filmi de yapıldı.
ANAP’ta entelektüel birikimiyle perde gerisinde hep önemli işler yaptı. Siyasete girdiği dönemde artık Banker Kastelli günleri unutulur gibi olmuştu. Bakanlık koltuğuna oturunca, yeniden hatırlandı.
Yılmaz Abi, bakanlık koltuğuna oturduğu günlerde yazdığım yazıya şu başlığı atmıştım:
-
Bakanlık hepsini bastırır Yılmaz Bey…
-
Bakanlık, Banker Kastelli’deki dahil geçmişteki görevlerinizin tümünü bastıracak. Bakanlık döneminizin bitmesi sonrasında artık “Eski Bakan” diye anılacaksınız.
Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat ve Ege Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Murat Polat’ın davetiyle gittiğim Budapeşte’den dönmek üzere Pazar günü uçağa geçtiğimizde telefonu kapatmadan önce sosyal medyaya baktım, Yılmaz Karakoyunlu’nun vefat haberini gördüm:
-
Eski Bakan Yılmaz Karakoyunlu, İstanbul’daki evinde geçirdiği rahatsızlık üzerine kaldırıldığı hastanede vefat etti.
Haberi ilk duyuran Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmuştu. Ardından medyada yer alan başlıkların hepsinde aynı ibare vardı:
-
Eski Bakan…
Elbette haberin detayında Yılmaz Abi’nin yazarlık, şairlik yönü de öne çıkarılmıştı. Çünkü, çok önemli eserlere imza atmıştı…
Yılmaz Abi’yi dün Levent’teki Barbaros Hayrettin Paşa Camisi’nde ikindi namazı sonrası kılınan cenaze namazının ardından son yolculuğuna uğurladık.
Yılmaz Abi’ye Allah’tan rahmet diliyorum…
Mekanı cennet olsun…
Türkiye-Ukrayna İş Konseyi neden 600 üye ile rekor kırdı?
DIŞ Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) çatısı altındaki 151 iş konseyinin Ocak ayındaki genel kurullarından bir ay önce 20 civarında iş insanının yer aldığı buluşmada konu açıldı:
- Türkiye-Ukrayna İş Konseyi’nin üye sayısı 50-60 kadardı. Ne hikmetse genel kurul yaklaşırken yoğun şekilde üyelikler başladı. Belki de bu konseyde sıkı bir yarış gündeme gelecektir.
DEİK Başkanı Nail Olpak, genel kurullar tamamlandıktan sonraki sohbet toplantısında şu özet bilgileri paylaştı:
-
İş Konseyi başkanları 2’şer yıldan 3 dönem seçilme hakkına sahip.
-
151 iş konseyi için 190 başkan adayı başvurusu oldu. Bu, 39 konseyde iki adayın yarışacağı anlamına geliyordu.
-
Aralarından seçim kurulu kriterlerini geçemeyenler oldu. Sonuçta 12 iş konseyimizde iki aday yarışı gerçekleşti.
-
22 iş konseyi başkanımız 3 dönem kuralına takıldı.
-
46 arkadaşımız ilk kez iş konseyi başkanı oldu.
Şu noktanın altını özellikle çizdi:
- Her iş konseyi aidatını kendisi toplar. Bizde kamu kaynağı hiç kullanılmaz. Tamamen aidatlar ile yol alınır. Her iş konseyi kendi aidatını belirler. DEİK yönetimi olarak biz tavsiyede bulunuruz.
İş konseyi aidatlarının 15-60 bin lira aralığında olduğunu belirtti:
- Bütçesi açık veren iş konseyinin başkanı süresi varsa bile aday olamaz. Aidat borcu olan seçim salonuna giremez.
Başkanlık kriterlerinden birine dikkat çekti:
- İş konseyi başkanlarının muhatap olduğu ülke ile mutlaka bir işi olması gerekir.
Türkiye-Ukrayna İş Konseyi’nin üye sayısını, yaşanan yarışı sorduk, anlattı:
- Türkiye-Ukrayna İş Konseyi’nde üye sayısı 50-60 dolayındaydı. 600’e çıktı. İki liste çıkması söz konusu olacaktı. Sonra tek liste seçime girildi. İş Konseyi’nin bütçesi büyüdü.
Üye sayısı en yüksek olan iş konseylerini merak ettik, iki örnek verdi:
- Türkiye-Irak İş Konseyi’nin 140 üyesi var. Türkiye-Amerika İş Konseyi de sanıyorum 100’ü aştı.
Başkansız kalan iş konseylerinin olduğunu da vurguladı:
- 151 konseyden 16’sında başkanlık koltuğu boş kaldı.
DEİK ve iş konseyi üyeliklerinin tümüyle gönüllülük esasına dayandığını anımsattı:
- DEİK’in toplam üye sayısı 4 bine yaklaştı. Bu önemli bir sayı. Ancak, asıl olan DEİK’in ve iş konseylerinin etkin şekilde görev yapması.
DEİK’in temeli sayılan Türkiye-Amerika İş Konseyi’nde bile üye sayısı 100’ü ancak aşabilirken Türkiye-Ukrayna İş Konseyi’nde 600 ile üye rekorunun kırılması ilginç değil mi?