Azerbaycan tezkeresi ve hukuk-yönetim ilişkisi
Azerbaycan’a Türk askeri gönderilmesine ilişkin tezkere TBMM’den geçti. Ancak ardında pek çok soru/tartışma bıraktı.
İlk soru şu:
Türk askerinin bir nevi barış gücü göreviyle Azerbaycan’a gönderilmesi için bu tezkerenin çıkması gerekli miydi?
AK Parti hükümeti gerekli olduğunu düşünüyor olmalı ki, tezkereyi Meclis’e gönderdi.
Muhalefete göre ise, Türkiye ile Azerbaycan arasında 2010 yılında imzalanmış olan “stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım anlaşması” nın ikinci maddesi zaten gereksinim halinde, tarafların birbirlerine askeri yardımda bulunmasını – Asker gönderme de dahil - sağlayacak hukuki temeli oluşturuyor. Dolayısıyla tezkereye gerek yok.
Nitekim TBMM’deki görüşmelerde CHP adına söz alan İstanbul Milletvekili ve Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, tezkerede Azerbaycan’a gönderilecek Türk askeri için Cumhurbaşkanı’na sınırları belirsiz yetkiler verildiğine, bunun da Mehmetçiğin olası bir Azeri- Ermeni çatışmasına doğrudan taraf olmasının önünü açabileceğine dikkat çekti.
Hangi mutabakat?
Tezkere konusundaki bir başka tartışma, metindeki bir atıf üzerinden yürüyor.
Tezkere metninde önce Azerbaycan- Ermenistan-Rusya arasında imzalanan –Türkiye’nin taraf olmadığı- ateşkes mutabakatından bahsediliyor. Hemen ardından metinde aynen şöyle deniyor;
“Varılan mutabakata göre, ateşkese uyulup uyulmadığının denetlenmesi amacıyla işgalden kurtarılan Azerbaycan topraklarında bir Ortak Merkez oluşturulacaktır”.
Oysa bir önceki paragrafta atıf olan ateşkes mutabakatında “ortak merkez” kurulmasına ilişkin hiçbir ibare yok.
“Ortak merkez”, ikinci bir mutabakatla oluşturuluyor. Bu mutabakat, Rusya ve Türkiye arasında imzalandı.
Tezkere metnindeki bu muğlaklık ile, iki ayrı mutabakat olduğuna hiç değinilmeden, sanki “ortak merkez”, ateşkes anlaşmasının bir parçasıymış izlenimi yaratılıyor.
Bunun nedeni ne olabilir?
Yanıtı iç politikada bulmak mümkün;
Ermenistan-Azerbaycan-Rusya arasındaki ateşkes mutabakatı, Karabağ’a Rus askerinin konuşlandırılmasını öngörüyor. Ne Karabağ’a Türk askerinin konuşlandırılması, ne de Rus-Türk ortak ateşkes izleme merkezi kurulması bu ateşkes mutabakatında yer almıyor.
Oysa Türkiye kamuoyuna, özellikle AK Parti hükümet yetkilileri ve hükümete yakın duran medya tarafından sanki Türk askeri Karabağ’da konuşlanıp, ateşkes izleyecek gibi bir imaj yayılmaya çalışılıyor.
Yani tezkerede ayrıntısı verilmeyen gerçek durum şu;
Karabağ’da Rus askeri görev yapacak. Mehmetçik ise bir başka grup Rus askeriyle birlikte ateşkese –Karabağ’a- uzaktan bakacak/ izleyecek.
“Türkiye’nin rolü ne olacak?“
Ortak merkez kurulmasına ilişkin Milli Savunma Bakanı Akar ve Rus mevkidaşı Şoygu tarafından imzalanan mutabakatın bir başka ilginç yönü daha var; toprakların sahibi Azerbaycan bu mutabakatta imzacı değil.
Nitekim, Azerbaycan topraklarında kurulacak olan bu mekanizmaya ilişkin mutabakata Azerbaycan’ın imzacı olmaması uluslararası alanda da dikkat çekmiş olmalı ki, ABD ve Fransa Dışişleri Bakanları’ndan –ikisi de, Rusya ile birlikte Minsk grubunun eş başkanı ülkeler- derhal tepki geldi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Pompeo-Le Drian görüşmesine ilişkin yapılan açıklamada, iki bakanın Rusya’nın Karabağ’daki faaliyetlerini anlamakla birlikte, “Türkiye’nin rolünün ne olduğuna ilişkin açıklama beklediklerini” ifade ettikleri duyuruldu.
Hukuku yönetime uydurmak...
TBMM’ye gönderilen Azerbaycan tezkeresi bu muğlaklığıyla, Türkiye’deki mevcut Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin işleyişi açısından da tartışmaya değer.
Tezkere, TBMM’nin yetkilerinin bir kısmının Cumhurbaşkanı’na devrini içeren, kritik önem taşıyan, kanun niteliğinde bir metin.
Bu kadar kritik bir belgenin, böylesine bir muğlaklık içermesi, tezkere metnini oylayacak vekillerin de eksik bilgilendirilmesi anlamına geliyor.
Hukukun üstünlüğünün söz konusu olduğu ülkelerde yönetim sistemleri hukuka uydurulur.
Ancak tezkere metni ortaya koyuyor ki, Türkiye’deki mevcut sistemde bunun tersi yaşanıyor.