Azerbaycan Karabağlılara vatandaş olduklarını hissettirmeli
Çok uluslu imparatorlukların sona ermesi acılı bir süreçtir. İmparatorluğun dağılması sonucu doğan ülkelerin hemen hepsinin komşularıyla toprak ihtilafları bulunur. İmparatorluk döneminde birbiriyle karışmış olarak yaşayan ahali ulus devletlere ayrışınca sorunlar başlar. Her ulusun bir bölümü sınırdaş bir ülkenin topraklarında kalır. Dolaysıyla her ülke komşudaki soydaşlarının kaderi ile ilgilenir.
Ulus devletler komşularında yaşayan soydaşlarına duydukları ilgiyi düzenlemek için değişik yöntemler geliştirmişler. En kolay yöntem azınlığı ülkeyi terke zorlamaktır. Bazı ülkeler nüfusların mübadelesine yönelirler. Türk Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleştirilen nüfus mübadelesi bunun çok bilinen bir örneğidir. Değişime tabi kılınan halklar için acılı olduğu tartışılmaz olan bu girişim, uzun dönemde başarılı olmuş, Türkiye’ye ait topraklar üzerindeki Yunan iddiaları sona ermiştir.
Bazen bir devlet azınlıkların şikâyetlerini dindirmek için onlara resmen azınlık statüsü verip, haklar tanıyabilir. Bazı devletlerde ise tüm vatandaşların sahip oldukları hak ve özgürlükler o kadar geniş tutulmuş olabilir ki, azınlıkların şikâyet edecek konuları kalmayabilir. Fakat daha sık rastlanan durum azınlıkların kötü muameleden ve yaşadıkları zorluklardan yakınmalarıdır. Böyle durumlarda kendi soyundan olup da sınırın öbür tarafında yaşayan azınlıklar, komşular arasında geçimsizlik konusu oluştururlar. Çözülmeyen çatışmaların öznesi olabilecekleri gibi, bir ülkenin diğerine karşı askeri harekât başlatmasının gerekçesini de teşkil edebilirler.
İki faktör “azınlık” sorununu tahrik edebilir. İlkin, eğer bir azınlık başka bir din veya mezhebe mensup ise, vatandaşı oldukları ülkeye bağlılıklarından kuşku duyulabilir. Ülke dışı aktörlerin azınlığa sahip çıkmaları veya destek vermeleri, genelde kuşkuları daha da yoğunlaştırır. İkinci olarak, eğer bu azınlığı destekleyen bir diaspora varsa, bunlar kendi hükümetlerinin azınlığı sahiplenmesi için lobi yapıyorlarsa, azınlığa duyulan güvensizlik artabilir. Çoğu zaman, azınlığa verdikleri desteğe karşılık diasporalar, destekledikleri topluluğun “ayrılıkçı kimliğini” korumasını bekleyerek, azınlıktan kuşku duyulması eğilimini güçlendirirler.
Çok uluslu Sovyet imparatorluğunun yıkılması, diğerinde de olduğu gibi, sorunlu olmuştur. Rusya için stratejik önemi haiz olduğu düşünülen Çeçenistan ve benzeri bazı “cumhuriyetlerin” bağımsız olmalarına izin verilmemiştir. Sovyetlerin federal birimleri Stalin’in etnik mühendislik çabasının ürünüydü. Bu uygulamaya göre, cumhuriyetlerin etnik bakımdan türdeş olmamasına dikkat edilecek, Sovyet hükümeti ise halklar arasında hakemlik rolünü üstlenecekti. Nüfus yapısı zaten karışık olan Kafkaslar düzenlenmesi özellikle zor bir bölgeydi. Nitekim, ortaya Nahçıvan gibi, ana ülkeden tamamen kopuk bir Azeri vilayeti ile Azerbaycan’ın kalbinde konuşlanmış ve Ermeni kökenlilerin çoğunluğu oluşturduğu özerk Dağlık Karabağ oblastı gibi tuhaf idari birimler çıktı.
Sovyet İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra, bir yandan diasporanın ısrarı, diğer yandan Karabağ kökenli Ermeni siyasetçilerinin seçimlerdeki başarıları sonucunda Ermenistan Azerbaycan’a karşı bir askeri harekât başlatarak yedi Azeri rayonunu işgal etti ve böylece Karabağ’ı Ermenistan ile birleştirdi. İşgale uğrayan bölgedeki bir milyona yakın Azeri yurtlarını terk etti, sığınmacı oldular. İlginçtir ki, bugün Karabağ’ın tekrar Azerbaycan’a katılması konusunda büyük hassasiyet sergileyen sivil toplum kuruluşları, uluslararası örgütler ve bir kısım devletler, o günlerde çok daha fazla sayıda Azerinin katliama uğraması ve yurtlarında kaçması konusunda tamamen sessiz kalmışlardı.
Her ne kadar Azerbaycan’a ait olduğu uluslararası camiada kabul edilse de, Karabağ 1991’de bağımsızlığını ilan etti ve Ermenistan’dan da destek alarak Azerbaycan’a direnmeyi amaçlayan askeri kabiliyetler geliştirmeye yöneldi. Daha büyük ve daha zengin bir ülke olan Azerbaycan zaman içinde askeri imkânlarını güçlendirdi, Rusya’nın Ukrayna ile meşgul olmasından da yararlanarak, kendisinden gayri kanuni bir şekilde alınan toprakları geri aldı. Başlangıçta, Rusya’nın da baskısı ile Dağlık Karabağ’a girmemişti. Anlaşıldığı kadarıyla, Ermenistan kaybettiği topraklar ve Karabağ’ın aslında Azerbaycan’a ait olduğunu bir türlü kabullenemedi. Savaşı kaybetmesine rağmen, denetimsiz bir koridorla kendisine bağlı ve varlığını Ermenistan’a borçlu bir Karabağ’ı desteklemeye devam etmek istedi. Azerbaycan ise kendi toprak bütünlüğünü tanımayan böyle bir gelişmeye izin vermedi. Azerilerin Karabağ’ı denetlemesini engellemek için konuşlandırdıkları askeri birimleri imha etti. Karabağ ahalisine de kendilerinin Azeri vatandaşı oldukları ve Azerbaycan’ın bir parçası olmayı hedeflemeleri gerektiği ifade edildi. Silahlarını da Azeri yetkililere teslim etmeleri gerektiği açıklandı: Teslim edilen ve yakalanan silah ve cephaneye bakılacak olursa, amacın Azerbaycan’dan kopacak bir devlet olduğu konusunda kuşku kalmamaktadır. Ancak bu tür rüyalar artık sona ermiştir.
Azeri hükümetinin Karabağlılara Azeri vatandaşlığına hoş geldiklerini göstermesi ve bunun için de vakit kaybetmeksizin maddi ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. Ermenistan Azerbaycan’la dostane ilişkiler geliştirmek sınavında başarısız olmuştur. Şimdi Azeri hükümetinin Ermeni bir azınlığı barındırarak Ermenistan ile iyi ilişkiler kurabileceğini göstermesi gerekmektedir. Olayın dışında kalan aktörlerin yapabileceği en iyi şey, Ermenistan’ın Azeri topraklarını ele geçirirken yaptıkları gibi, susmaktır. Ermeni diasporasının ise kendi egolarını tatmin maksadıyla Ermenistan’ı gerçekleştiremeyeceği hedefler peşinde koşmaya zorlamaktan vazgeçmeleri lazımdır.