AYM’nin istinaf kararı
Anayasa Mahkemesi (AYM), Erzurum Bölge İdaresi Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin somut norm denetimi yoluyla yaptığı başvuru üzerine, 20.07.2022 tarihli ve 2022/48 E., 2022/93 K. sayılı kararında İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’ndaki istinaf ve temyize ilişkin bazı hükümleri belli durumlarda uygulanmak üzere iptal etmiştir. Söz konusu karar ile İYUK’un 45/2. maddesindeki “İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir” ifadesi ile 48/7. maddesinde geçen “ve 6’ıncı” ibaresi “istinafın kanuni süre geçtikten sonra yapılması hâli” yönünden Anayasa’ya aykırı bulunup iptal edilmiştir. Diğer bir ifade ile, söz konusu ifadeler tamamen iptal edilmemiş olup sadece belirtilen durumda uygulanmayacaktır.
Kararın detaylarına girmeden önce ufak bir alt yapı bilgisi vermekte fayda görüyorum. İdari yargılama (adli yargı da) üç aşamalıdır. Birinci aşama idare/vergi mahkemelerinden oluşur. İkinci aşama istinaf olup bölge idare mahkemesi devreye girer. Son aşamada ise Danıştay temyiz incelemesi yapar. İkinci ve üçüncü aşamalar, ilk aşamada verilen hükmün denetlenmesi olup olağan kanun yolu adını alır. İstinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru, belli şekil ve süre şartlarına tabi olup bu şartlar İYUK’un 45, 46 ve 48. maddelerinde belirtilmiştir. İşte AYM’nin incelediği konu, kanunda belirtilen sürede yapılmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun istinaf mahkemesince kesin olarak reddedilmesinin Anayasa’ya aykırılık taşıyıp taşımadığıdır.
AYM, konunun esasına geçmeden önce inceleme alanını daraltmıştır. Şöyle ki; somut norm denetiminde mahkemeler önündeki davaya uygulanabilecek kuralların iptalini isteyebilir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. Dolayısıyla, başvuran mahkemedeki somut olayda uygulanmayacak bir kanun hükmünün somut norm denetimi yoluyla iptali istenememektedir. Yüksek Mahkeme bu tespiti yaptıktan sonra iptali istenen hükümlerin hepsini değil, bir kısmını inceleyeceğini belirtip esas incelemesine geçmiş; iptal ettiği hükümleri de başvuran mahkemedeki uyuşmazlık “istinafın kanuni süresi geçtikten sonra yapılması” hakkında olduğu için sadece bu perspektiften değerlendirmiştir. Dolayısıyla, iptal edilen hükümler başka durumlarda da Anayasa’ya aykırılık taşıyabilir ama AYM konuyu sınırlı incelediğinden diğer durumları incelemesi dışında tutmuştur. Bu durum, somut norm denetimini soyut norm denetiminden ayıran önemli farklardan bir tanesidir.
Mahkemenin itiraz gerekçesi, itiraz konusu kurallarla birden fazla dereceli yargılama usulüne tabi olan ve esas yönünden muhakemesi ilk derece yargı merciince yapılıp istinaf mercii önüne kadar gelebilecek bir davanın, istinaf başvurusu hakkında ilk defa verilecek ve temyiz denetimine tabi olmayan süreden ret kararıyla sona erdirilmesine yol açıldığı, halbuki istinaf mercii tarafından dava dosyasındaki belgelerden istinaf başvurusunun süresinde olmadığı anlaşılsa dahi tebligat usulsüzlüğü, mücbir sebep gibi hukuksal anlamda muhakeme edilmeye değer olup da henüz ilgilisi tarafından ileri sürülme gereği ya da imkânı olmadığı için dosyaya aktarılmamış birtakım hususların söz konusu olabileceği, bu itibarla bireyin, istinaf başvurusunun aslında süresinde olduğu veya süresinde kabul edilmesi gerektiği yönündeki iddia ve delillerini ortaya koyabilme imkânından yoksun bırakıldığına dayanmaktadır.
AYM, konuyu ilk önce Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir. Yüksek Mahkeme, kanun yoluna başvuru imkanı tanınmışsa kanun yolları yönünden de hak arama özgürlüğü kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerektiğini belirttikten sonra, kanun yolu başvurusunun süre aşımından reddedilmesiyle birlikte kanun yolu merciinin (istinaf mahkemesinin) dosyadan elini çektiğini, dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararı üzerinde kanun yolu denetimi kapsamında herhangi bir inceleme gerçekleştirmediğini; bu nedenle bireyin, başvuru imkânı tanınmış bir kanun yolunda, kanun yolu denetimine tabi kılınan mahkeme kararının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığı ilgili yargı makamının önüne taşıyamadığını ifade etmiştir.
Yüksek Mahkeme, itiraz konusu kuralların ilk derece mahkemesi kararlarına karşı başvuru imkânı tanınmış olan istinaf yolunun süre şartına tabi kılınmasıyla ilgili olmadığını, istinaf merciinin istinaf talebini süre aşımından reddetmesi durumunda bu karara karşı başka bir kanun yoluna başvuru imkânının tanınmamasıyla ilgili bir düzenleme öngörüldüğünü; kesin olması öngörülen söz konusu kararların istinaf başvurusunun kanuni süresinde yapılmadığı gerekçesiyle verildiğinden, kanun koyucunun istinaf yolunu açık tuttuğu, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı kapsamında kullanılan bir istinaf talebi süre aşımı nedeniyle reddedilmiş olduğundan bu kararların mahkemeye erişim hakkına sınırlama teşkil ettiğine karar vermiştir. Özetle, kanun yolu öngörülen bir karara ilişkin istinaf başvurusunun süre yönünden reddi kararına karşı kanun yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
Konuyu Anayasanın 40. maddedesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı kapsamında da değerlendiren Yüksek Mahkeme, etkili başvuru hakkının mutlak bir hak olmayıp bu hakka bazı istisnalar getirilmesinin mümkün olduğunu, temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir kararın yargı yolundaki en üst dereceli mahkeme (idari/vergi yargılamasında Danıştay) tarafından verilmemesinin bu istisna kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. AYM bu bağlamda, istinaf başvurusunun kanuni süresinde yapılmadığına ilişkin değerlendirmeyi ilk kez idari yargı kolundaki en üst dereceli mahkeme olmayan bölge idare mahkemelerinin yaptığı hâllerde, anılan mahkemelerin bu yöndeki değerlendirmelerinin kişilere ağır bir külfet yükleyecek ve onların mahkemeye erişim haklarını aşırı kısıtlayacak biçimde katı ve şekilci bir yoruma dayandığı ya da sürenin hesaplanmasına ilişkin muğlak veya yorumu gerektiren hukuki meseleler olduğunda bunların bölge idare mahkemelerince öngörülemez biçimde yorumlandığı durumların söz konusu olabileceği; veya anılan mahkemelerin süreye ilişkin kuralları hatalı olarak da uygulayabilmeleri mümkün olduğu; iptali istenen kuralların bölge idare mahkemelerinin bu kapsamda verdiği ve mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz müdahale teşkil edebilen, bu sebeple anılan hakkın ihlaline yol açabilecek bu tür kararları bakımından kişilerin bu yöndeki iddia ve itirazlarını ileri sürebilmelerine engel olduğunu, başka bir anlatımla söz konusu ihlalin gerçekleşmesini engellemeye elverişli yargısal yollara başvuruda bulunulabilmesi imkânını ortadan kaldırdığı sonucuna varmıştır. Özetle, istinaf başvurusunun süre yönünden reddi kararının en üst dereceli mahkeme olan Danıştay’da verilmemesi etkili başvuru hakkının ihlali olarak görülmüştür.
Bu yönüyle iptali istenen kuralların, mahkemeye erişim hakkına ilk kez müdahale eden ve o yargı kolundaki en yüksek mahkemece (Danıştay) verilmeyen kararlara karşı yargı mercilerine başvuru yollarını kapatmak suretiyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkına aykırılık oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
Karar oy çokluğu ile alınmış olup karşı oylar, istinaf başvurusu değerlendirmesinin iki aşamalı olduğu, başvurunun önce ilk derece mahkemesinde değerlendirildiği, sonraki değerlendirmenin istinaf mahkemesince yapıldığı, bu iki aşamalı değerlendirmenin yeterli olduğu, ihtilafların aşamalarda faklı kararlarla sonuçlanmış olması durumunun anayasal olarak bir kez daha değerlendirme zorunluluğunu açıkça ortaya koyan bir düzenleme bulunmadığı, AYM’nin ceza yargılamasında beraat kararının istinaf mahkemesince ilk kez hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren mahkumiyete dönüşmesi ve bunun temyiz edilememesini Anayasaya aykırı bulduğu, maddi konuda ve asıl uyuşmazlık noktasında en son kararı nihai olarak verme yetkisi bulunan istinaf dairesinin daha tali nitelikte olan süre konusunda son karar mercii olabileceği gerekçelerine dayanmaktadır.
AYM’nin kararını bireylerin haklarını genişletmesi açısından olumlu buluyorum. Her ne kadar karşı oyda ikili denetimin yapıldığı belirtilse de istinaf mahkemesinin ilk kez verdiği ret kararında bu denetimin yapıldığını söylemek mümkün değil. Karşı oyda atıf yapılan ve ceza yargılamasında ilk mahkumiyet kararının istinaf mahkemesince verildiği durumda bu hükmün temyize kapalı olmasının anayasaya aykırı olduğuna ilişkin AYM içtihadı ceza yargılamasının ağırlığına vurgu yapsa da aynı anlayışın ilk derece mahkemesince kaldırılan ama istinaf mahkemesince kabul edilen idari para cezaları açısından kabul edilmesi vatandaş açısından olumlu bir gelişme olacaktır. Bu nedenle, İYUK’ta yapılacak bir değişiklikle belli tutarın üzerinde olup vatandaş/mükellef aleyhine ilk kez verilen istinaf mahkemesi kararlarına karşı temyiz yolu açılmalıdır.
Sözün özü: Mal canın yongasıdır.