Avukatlar Günü’nde avukatların sorunları ve çözüm önerileri
“Asıl zor olan yargıçlar, ölümden değil haksızlıktan kaçınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.” Platon (Sokrates'in Savunması)
Her yıl 5 Nisan’da kutlanan “Avukatlar Günü” bu sene yaşadığımız virüs salgını nedeniyle biraz buruk geçti. Bu satırların sahibi, meslek hayatında hep hukukla iç içe olsa da, kırkından sonra avukatlık yapmaya başlayanlardan. Dolayısıyla da avukatlık mesleğinin sorunlarına yakın zamanda bilfiil aşina olmaktayım. Benim nazarımda üç kadim kutsal meslek var: Öğretmenlik, hekimlik ve avukatlık. Bu üç meslek insan hayatına derinden tesir eder; zira, öğretmene geleceğimizi, hekime canımızı ve sağlığımızı, avukata ise malımızı ve özgürlüğümüzü emanet ederiz.
Savunma hakkının temsilcisi olarak yargının üç sacayağından biri olan avukatlığın, bugün diğer meslek gruplarının olduğu gibi, birçok sorunu vardır ve bu sorunların önemli bir kısmı da yapısaldır. Dolayısıyla, bu sorunların çözümleri palyatif olmayan köklü reformları gerektirmektedir. Bu sorunları bir yazıya sığdırmak elbette mümkün değil, ancak gözlemlediğim, duyduğum, tecrübe ettiğim bir takım sorunları ve çözüm önerilerini naçizane paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce yargı kurumuna olan itibarın erozyona uğradığı son yıllarda, maalesef avukatlık mesleği de bu erozyondan nasibini almaktadır. Bu erozyonun arkasında iki temel neden olduğunu düşünüyorum: Hukuk eğitimindeki aşınma ve ekonomik nedenler.
Hukuk eğitimi konusunda bir kaç sayısal istatistiği paylaşmak istiyorum. Rakamları YÖK’ün internet sayfasındaki (yokatlas.yok.gov.tr ve istatistik.yok.gov.tr) verilerden derledim. Bugün itibariyle ülkemizde 39’u devlet, 35’i vakıf olmak üzere toplam 74 üniversitede aktif hukuk fakültesi bulunmaktadır (Buna KKTC’yi de eklersek sayı 83 olmakta). Bu fakültelerin 2019’da kontenjan sayısı 16.340 olup yerleşen öğrenci sayısı 15.721’dir. Kapasitenin yaklaşık 2/3’ü devlet üniversitelerindedir. 2018-2019 eğitim döneminde Türkiye’deki hukuk fakültelerinde öğrenim gören lisans öğrenci sayısı 79.412 iken, 2017-2018 eğitim döneminde mezun olan öğrenci sayısı 14.779’dur. Peki hukuk fakültelerimizdeki akademik personel sayısı ne kadar? 521 profesör, 293 doçent, 1079 doktor öğretim üyesi, 89 öğretim görevlisi, 1924 araştırma görevlisi olmak üzere toplam 3936 kişiden oluşan bir akademik kadro söz konusu. Araştırma görevlilerini çıkarırsak aslında tecrübeli eğitimci kadrosu 1982 akdemisyenden oluşuyor. Bu rakamları aşağıda tablo olarak analize uygun hale getiriyorum.
Yukarıdaki tablodan görüleceği üzere, her bir hukuk fakültesinde ortalama 1.073 (4 yıllık fakültede her bir yıl/sınıf başına yaklaşık ortalama 268) öğrenciye ortalama 27 akademisyen ile hukuk eğitimi verilmektedir. Hoca başına 40 öğrenci düşmektedir. Sayılar işin daha ziyade nicelik kısmını ortaya koyuyor. Ama nicelikteki bu durum niteliğe de yansımaktadır. Son zamanlarda sayısı artan hukuk fakültelerinde yeterli düzeyde akademisyen olmadığı sektördeki herkesçe bilinen bir gerçek. Çok değerli, idealist hocaların varlığına rağmen maalesef onların sayısı açılan fakültelerdeki talebi karşılamaya yetecek sayıda olmadığı gibi, duayen hocaların çeşitli sebeplerle fakültelerden ayrılmaları nedeniyle onların arkasından gelen akademisyenlerin yetiştirilmesi de sekteye uğramakta, bu durum da hukuk eğitiminin kalitesini azaltmaktadır. Akademik kadrodaki eksiklik fakülte yönetimlerine de yansımıştır. Bugün 22 hukuk fakültesinin dekanı hukukçu bile değildir¹.
Diğer taraftan, hukuk fakültelerimizdeki eğitim, sayı olarak fevkalade fazla sayıda ders içermekte olup daha ziyade mevzuat öğretimine dönüşmüş durumdadır. Temel bilimlerden birisi olan hukuk, doğası gereği farklı alt dallara ilişkin mevzuatın öğretilmesini gerektirmektedir. Ama bu derslerin 4 yıla sıkıştırılması çoğunlukla mevzuat ezberine dayanan bir eğitime yol açmakta; Hukuk Felsefesi, Hukuk Sosyolojisi, Edebiyat, Mantık gibi çok önemli dersleri arka planda bırakmakta, bazı hukuk fakültelerinde bu dersler müfredatta bile yer almamaktadır. Diğer taraftan, hukuk fakültelerinde hukuk dışı derslerin varlığı da çok azdır. Ekseriyeti itibariyle iletişim becerilerini, ekonomik analiz yapmayı ve finansal tablo okumayı öğretmeyen, analitik düşünme ve muhakeme yeteneğini geliştirmekten uzak, bilgi teknolojilerindeki değişim ve gelişimleri öğrenciye yeterince aktaramayan bir eğitim modeliyle karşı karşıyayız. Batıda bazı ülkelerde tıp, hukuk gibi alanlara ikinci üniversite olarak girilebilmektedir. Yani önce bir üniversiteden mezun olduktan sonra avukat olmak isteyenler hukuk fakültesine kaydolmakta, mezuniyet sonrasında da ciddi baro sınavlarına girmektedirler. Bu yöntem belli bir fikri olgunluk gerektiren hukuk mesleği için kanaatimce yerinde olmakla birlikte ülkemiz gerçekleri karşısında (en azından şimdilik) uygulanabilir gözükmemektedir. Bu nedenle, hukuk eğitiminin 5 yıla çıkarılarak en azından yukarıda zikrettiğim derslerin eklendiği, daha fazla uygulamaya yer verildiği bir eğitim modeline geçilmelidir.
Hukuk eğitimi iyileştirilmeden ne yargı reformu yapılabilir, ne de yargımızın kurumsal kalitesi artırılabilir. Her sene binlerce yeni mezunun katılmasıyla arz telep dengesinin bozulduğu, fiyat rekabetinin had safhada olduğu, yasak olmasına rağmen haksız rekabetin yoğun şekilde yaşandığı, verilen hizmetin kalitesinden ziyade ücrete göre iş alınabildiği, mensuplarının (avukatların) azımsanmayacak bir bölümünün ekonomik kaygılar taşıdığı bir sektörün sürdürülebilir olması mümkün değildir. Bu nedenle, artık yeni hukuk fakültesi açılmamalı, mevcut fakültelerin kontenjanları azaltılmalı, akademisyenlerin ve öğrencilerin niteliğini artırıcı yatırımlar yapılmalıdır.
Bu noktada yeri gelmişken avukatlık mesleğinin yapısının da yeniden kurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Mevcut durumda avukatlık bir serbest meslek olarak kurgulanmış olup şirketleşme mümkün değildir. Avukatlık Kanunu’nda yer alan nevi şahsına münhasır, ne deve ne de kuş olan “avukat ortaklığı” yapısı avukatlarca çokça benimsenmemiş olup bu ortaklığa ilişkin belirsizlikler ve tartışmalar bulunmaktadır. Bugün batıdaki hukuk büroları standardında çalışan Türk hukuk bürolarının sayısı iki elin parmaklarını geçmeyecek kadardır. Avukatlık bürolarının, batıdaki örnekler gibi büyümeleri, kurumsallaşmaları, dünya çapında işler yapabilmeleri için şirketleşmelerinin önü açılmalıdır. Şirketleşmenin avukatların serbest ve özgür çalışma ortamını azaltacağı, yabancı hukuk şirketlerinin sektörü ele geçireceği yönündeki eleştirilere ben şahsen katılmıyorum. Zaten halihazırda birçok yabancı hukuk bürosu, Türkiye’de faaliyet gösterecek şekilde Türkiye’deki bürolarla işbirlikleri yapmaktadırlar. Hukukçuları bile kanunu dolanmaya zorlayan mevcut yasal düzenlemenin değiştirilmesinde fayda bulunmaktadır.
Avukatlık mesleğine adım atan adayları bekleyen staj uygulaması da yeniden şekillendirilmelidir. Mevcut durumda, hukuk fakültesinden mezun olan bir aday 6 ay mahkemede, 6 ay da bir avukat yanında staj yaptıktan sonra ruhsat alabilmektedir. Stajyerler bu bir yıllık dönemde hiçbir yerde ücretli olarak çalışamamaktadırlar (Bazı barolar ikinci 6 ayda avukat yanındaki stajın ücretli olmasına müsaade etse de barolar arasında uygulama birliği yoktur). Dolayısıyla, stajyer avukatlar mesleğe bilfiil başlamalarına rağmen ücret alamamaktadırlar. Bu durum, mesleğe adım atan stajyerleri (hele bir de bakmakla yükümlü olduğu insanlar varsa) olumsuz etkilemekte, bazen kayıt dışı ödemelere de yol açmaktadır. Eğitimli insanların bilabedel çalıştırılması hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi Anayasa’daki angarya yasağına da aykırıdır. Avukatlık stajının mahkeme aşaması da çoğunlukla ara ara gidilip imza atılan, kimseye faydası olmayan bir formaliteye dönüşmüş durumdadır. Mahkeme stajının daha verimli olması için, yukarıda önerdiğim 5 yıllık hukuk fakültesi eğitiminin içine son dönem okul bitirme projesi/stajı olarak yedirilmesini; mezuniyet sonrası stajın ise staj yapılan avukat veya büronun bünyesinde kayıtlı olarak en azından asgari ücretle yapılmasını öneriyorum.
Bu vesileyle, tüm meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü tekrar kutlarım.
Dipnot:
Değerli ekonomim.com okurları,
ekonomim.com ekibi olarak Türkiye'de ve dünyada yaşanan, haber değeri taşıyan gelişmeleri sizlere en hızlı, tarafsız ve kapsamlı şekilde sunmak için çalışıyoruz. Bu süreçte sunduğumuz haberlerle ilgili eleştiri, görüş ve yorumlarınız bizim için çok değerli. Ancak, karşılıklı saygı ve hukuka uygunluk çerçevesinde, daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmak adına yorum platformumuzda uyguladığımız bazı kurallarımız bulunmaktadır.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (diğer okurlara yönelik olanlar da dahil) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık içermesi durumunda, yorum editörlerimiz bu yorumları onaylamayacak ve silecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar arasında aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemleri de yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur, bu nedenle bu tür yorumlar da ekonomim.com sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu kanıtlanamayan iddia, itham ve karalama içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmaz ve silinir. Aynı şekilde, bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmaz ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Diğer web sitelerinden alınan bağlantılar ekonomim.com yorum alanında paylaşılamaz.
ekonomim.com yorum alanında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan kullanıcıya aittir, ekonomim.com bu sorumluluğu üstlenmez.
ekonomim.com'de yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yer alan Kullanım Koşulları'nı ve Gizlilik Sözleşmesi'ni okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Kurallarımıza uygun şekilde saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun yorumlarınız için teşekkür ederiz.