Avrupa’ya Türkiye mi Hindistan mı daha yakın?

Sadi ÖZDEMİR
Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Türkiye 2021 yılında 225,3 milyar dolarlık ihracat yaptı. Bu ihracatın 93 milyar dolarlık kısmı 27 Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere, 31,5 milyar dolarlık kısmı da AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerine gerçekleşti. Yani Avrupa’ya 124,5 milyar dolarlık ihracat yaptık. Bu yıl Ekim ayı sonu itibariyle de yıllık ihracatımız 250 milyar doları aştı ve Avrupa ülkelerinin ihracatımız içindeki ağırlığı aynı şekilde devam ediyor. Yıllardır övündüğümüz Avrupa’ya yakınlık avantajımız da yerli yerinde duruyor. Ancak, son zamanlarda ihracat camiasından tam da bu konuda çok can sıkıcı gelişmeler yaşandığına dair şikâyetler duyuyoruz. Tekstil ve hazır giyimden, gıdaya, kimyaya kadar ana sektörlere yayılmış bir sıkıntı anlatılıyor. Ülkemize döviz kazandırmak için gece gündüz çalışan ihracatçılarımız 4 ya da 5 günde Avrupa’ya ulaşması gereken mallarını Bulgaristan’ın bürokratik engellemeleri yüzünden 2 haftaya, bazen de 3 haftaya kadar teslim edemediklerini söylüyor. Bu zorluklarla beraber, zaman kaybının ihracatçının TIR başına maliyetini 2.350 Euro seviyesinden 4.500 Euro’ya kadar tırmandırdığı belirtiliyor.

Avrupa’daki çok büyük bir hazır giyim alıcısının İzmir’den gümrük çıkışı yapıp deniz yolu ile Avrupa karasına geçişi ve oradan demiryolunu kullanımı gündemine aldığını duyuyoruz. Bir başka hazır giyimcimiz ise Avrupa’daki müşterisinin Türkiye yerine Hindistan’dan tedariki süre açısından daha garantili gördüğünü ve bunun Türkiye açısından ‘rekabeti kaybetmek’ anlamına geldiğini söylüyor. Yine Avrupa’da küresel dev konumundaki bir perakende zincirinin Kapıkule krizinin aşılması halinde Türkiye’den sebze meyve alımını 10 misline çıkarabileceğini, kalıcı çözüm olarak da Karasu ile Köstence arasında ‘yılan hikâyesine dönen’ denizyolu (Ro-Ro) hattının bir an önce açılmasını önerdiğini öğreniyoruz. Bu hattın açılması halinde Avrupa’ya diğer sektörlerdeki ihracatımızın da yeniden ivmeleneceği ileri sürülüyor. Çünkü Tuna ile Ren nehirleri arasında var olan kanalın Köstence’den suyoluyla Avrupa’nın kuzeyine kadar mal taşınmasına imkân sağlayacağı belirtiliyor. Çok sayıda Avrupalı perakendecinin, Türkiye’den gelecek ürünler için Romanya’da depo yatırımı yapmaya hazır olduğu bilgisi paylaşılıyor. Türk ihracatçısının böyle bir imkânı kullanması halinde Bulgaristan’ın da rekabet edebilmek için kısa sürede yola geleceği umuluyor. Çünkü Kapıkule’den yılda yaklaşık 1 milyon ihracat TIR’ımız geçiş yapıyor ve Bulgaristan’ın bu geçişlerden büyük bölümü kayıt dışı yaklaşık 2 milyar dolarlık gelir elde ettiği, bu rakamın da Türk ihracatçısının cebinden çıktığı ifade ediliyor. Karasu-Köstence hattının açılamamasını, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçişleri olumsuz etkileme ihtimaline bağlayanlar da var ki eğer böyleyse ‘ülkemizin âli menfaatleri ayaklar altına alınıyor’ demektir.

Bulgaristan mı AB mi zorluk çıkarıyor?

Peki, neden birçok konuda iyi ilişkiler geliştirdiğimiz komşumuz Bulgaristan, bu konuda Türkiye’ye ‘takozluk’ yapıyor gibi görünüyor? İhracatçılarımızın bazıları Bulgaristan’ın Türkiye’ye karşı tek başına böyle bir tutum gösteremeyeceğini, muhtemelen AB otoritesinin talimatıyla böyle yapmak zorunda kaldığını ileri sürüyor. Her iki ihtimalin temelinde de TIR’lara odaklanmış ‘kaçak sığınmacı trafiğinin’ bulunduğu belirtiliyor. Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacıların kaçakçılara, 2.000-10.000 dolar arası ödeme yaptığı ve iki tarafta da bürokrasi ile uyumlu bir mafya düzeni kurulduğu ileri sürülüyor.

Bazı ihracatçılarımız, Türkiye’nin daha sıkı kontrol sağlaması ve kaçak sığınmacıları önlemede garanti vermesi halinde, AB ve Bulgaristan’ın Türkiye’ye karşı tutumunun düzeleceğine inanırken, bazıları da Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatında Bulgaristan’ın tek geçiş kapısı olmasının her dönem sorun yarattığını vurguluyor. Yıllardır duymaya alıştığımız “Kapıkule’de kilometrelerce TIR Kuyruğu” oluştuğuna dair haberlerin gündemden hiç eksik olmamasının temelinde de bu yatıyor olmalı. Her halde ve şartta ihracatçımız kaybediyor, ihracatımız olumsuz etkileniyor. Her iki ülkenin aklıselim siyasetçi ve bürokratlarının bu konuda çözüm bulmak için meseleye ciddiyetle yaklaşması şart. Bazen bu yönde haberler de geliyor.

Bu fotoğrafta siyaset yok 30 yıllık emek var

Mehmet Şimşek, Aziz Sarıyar, Lütfullah Kayalar, Kemal Şahin, Bahattin Yücel

Avrupa Türk İş İnsanları Derneği (ATİAD) kurulalı 30 yıl oldu. Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında dış ticaretin büyümesine, Türkiye AB ilişkilerinin gelişmesine önemli katkılar sağlayan ATİAD, bu vesileyle Düsseldorf’ta bir kutlama töreni düzenlerken derneğin kurulmasından bugüne kadar emeği geçenleri de unutmadı. Kutlama gecesine, davet edilen eski bakanlar, Lütfullah Kayalar, Bahattin Yücel ve Mehmet Şimşek de katıldı. ATİAD yönetimi, derneğin kurucu başkanı Kemal Şahin’e ve derneğe destek veren İbrahim Erdemoğlu’na şükran plaketi verdi. ATİAD Başkanı Aziz Sarıyar,  konuşmasında ‘birlikte başarma’ vurgusu yaptı ve “30 yıl önce olduğu gibi bugün de partiler üstü, liberal, hukukun üstünlüğüne ve düşünce özgürlüğüne inanan duruşumuzu aynı kararlılıkla sergilemeye devam edeceğiz” dedi. Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, Türk iş insanlarını bir video mesajla selamladı. Yaklaşık 1 milyon Türk’ün yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin AB ve Uluslararası ilişkiler Bakanı Nathanael Liminski ATİAD üyeleri için “Sizler uzun yıllardır hükümetimizin güvenilir partnerisiniz. Buraya katılımımı, hükümet olarak sizler için güvenilir partner olma isteğimizin göstergesi kabul edin” dedi. Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen ise Türkiye ile Almanya arasındaki dış ticaretin 40 milyar Euro’ya yaklaştığını vurguladığı konuşmasında, “ATİAD gibi derneklerin lobi çalışmaları iki taraf için de çok yararlı ancak daha fazla ve daha güçlü örgütlenmeye ihtiyacımız var” diye konuştu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar