Avrupa’ya nitelikli eleman yetiştiren ülke olduk
İş dünyası ile konuşuyoruz. Yönümü nereye çevirsem aynı sorun: “30 yıllık iş hayatımda çok problemlerle boğuştum, nice öldürücü krizlerle boğuştum ama böylesini görmedim. İlk defa böyle aciz kalıyorum.” Nereye gitsem bu ve benzeri yakınmalar duyuyorum. İş bilen çalışan bulmak zor…
Nitelikli çalışandan söz ediyoruz. Her birini özenle seçip, eğitim aldırıp yetiştirdiğimiz yazılımcılar, birer birer ayrılıyor. Projeleri yarım kalıyor. Ekonomide bozulan makro dengeler, kredi kuruluşlarının not düşürmesi, tırmanan enflasyon, yazılım alanındaki kabiliyetlerimizi kemirmeye başladı.
BİLEN İNSAN MI BİZDEN İNSAN MI?
Bilgiyi dışlayan, bileni aşağılayan bir yönetim tarzımız var. Eğer bilen insan bizden değilse, yandaşımız olmamışsa, biat etmiyor ve kendi cemaatimizden, akraba halkamızdan değilse, umursamıyoruz bile… Hatta göz kamaştıran bir başarısını yabancılar takdir etmemişse, farkına dahi varmıyoruz.
Ama temel sorun; bilen insanı bilebilmek, önemseyebilmek ve onunla çalışabilmekte yatıyor. Bizdeki düşük nitelikli patronların temel felsefesi şudur; “parasını benim verdiğim biri, benden daha akıllı nasıl olabilir?” Oluyor be kardeşim; burada sorun sensin ve o bilgisizlikle bezediğin şişik egon…
İKİ SORU İKİ CEVAP
Sektördeki sirkülasyon neden çok yüksek?
Yazılım sektöründe sirkülasyon, 4 aya kadar inmiş durumda. Herkes, işini geliştirmek ve yeni iş alanlarında rekabet gücünü arttırmak istiyor. Bu yüzden yetişmiş iş gücüne yoğun talep var ve işinde iyi olanlar, adeta havada kapışılıyor. Özellikle Avrupa’ya nitelikli emek yetiştiren ülke gibiyiz artık.
Bilgi teknoloji alanında neler yapılabilir?
Dilimizdeki ezber; “efendim kod yazma işine ilkokulda başlayalım” şeklinde… Oysa sorun “eğitim şart” klişesine bağlanamayacak kadar derin. Bilime, bilgiye önem vermeyen yönetici tutumu, Bill Gates dahi olsan başaracağına garanti değil. Hindistan, yazılımcılarıyla dünyanın bilişim devlerinin başında CEO düzeyine kadar tırmandı. Biz ise “bilen adam mı bizden adam mı?” ayırtında henüz bilenleri sevemedik. Sonra da samimiyetsiz merakla soruyoruz; “giden gelmiyor, acep nedendir?”
NOT
BAK, ASGARİ ÜCRET GEÇİYOR…
Bizler enflasyonla mücadeleyi konuşamadığımız için başımıza açtığı dertlere odaklanıyoruz. Misal asgari ücret ne olsun? Misal yerel asgari ücreti mi denesek? Misal yılda kaç kez olsun? Misal enflasyon telafisi ne kadar olsun? Misal ücret artışlarını beklenen enflasyona göre mi olsun?
Bildiğim şudur; siz kök sorunu konuşmazsanız, sorun size kök sokturur. Siz sebepleri tartışmazsanız, sonuçlarıyla boğuşur durursunuz. Türkiye’de tam da bunu yapıyoruz. Enflasyonu düşürmek için, 1-gerçekçi tespit, 2-kapsayıcı çözüm ve 3-güvenilir uygulayıcı gerektiğini biliyoruz aslında.
Fakat tespitlerimiz gerçekçi değil zira her birimiz tepe yönetimin ekonomi bilgisiyle sınırlandırıyoruz zihnimizi. Kapsayıcı çözüm üretemiyoruz zira genel kanı; “enflasyonu çözün ama beni bu işe karıştırmayın” kolaycılığında… Güvenilir uygulayıcı yok zira uygulayıcılara asla güven duymuyoruz.
Bu arada TÜİK; işsizlik rakamını %8,5 olarak açıkladı. Üstelik son 11 yılın en düşük işsizliğiymiş. Eğer iş arayanları da bu kötü alışkanlığından(!) vazgeçirirsek işsizliği hepten ortadan kaldırabiliriz bu kafayla…