Avrupa'da yol ayrımı; ABD ile mi, ABD'siz mi?

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Avrupa bugünlerde siyaseten karma karışık. Bunda, hem ikinci yılını dolduran Ukrayna savaşının, hem de İsrail'in Gazze'deki soykırıma varan operasyonlarına karşı Avrupa ülkelerindeki görüş ayrılıklarının etkisi büyük.

Tüm bunlara elbette Avrupalılar'ın 2. dünya savaşından bu yana savunma konusunda sırtlarını dayadıkları ABD'de yaklaşan Başkanlık seçimi ve "önce Amerika" diyen Donald Trump'ın kazanma ihtimalini de eklemek gerek.

Avrupa kıtası ciddi bir kriz ve yol ayrımının eşiğinde görünüyor.

AVRUPA BİRBİRİNE DÜŞMÜŞ DURUMDA

Yaşlı kıta çareyi kendi savunma sistemini kurmakta arıyor. Bunun için de siyasi olarak başarılmış Avrupa Birliği projesi merkez alınmaya çalışılıyor. Ancak sorun şu ki, Avrupa Birliği bile gerek Ukrayna konusunda, gerek Gazze meselesinde birbirine düşmüş durumda.

AB'nin Dış Politika Özel Temsilcisi Josep Borrell'in memleketi İspanya'nın saygın gazetelerinden El Pais'e verdiği demeçte, AB Komisyon Başkanı Ursula Von Der Leyen'in "İsrail yanlısı tavrını" yerden yere vurdu mesela. Von Der Leyen'in Hamas'ın 7 Ekim saldırılarından hemen sonra İsrail'e yaptığı ziyareti "kimseyi değil, sadece kendini temsil etti o ziyarette. Bunun da Avrupa'ya jeopolitik açıdan yüksek maliyeti oldu" sözleriyle eleştirdi Borrell. AB, "birlik" gibi dursa da, en üst düzey yöneticilerinin mensup oldukları ülkelerin politikalarına göre hareket ettiğinin kanıtı bu tartışma. Malum, Almanya doğrudan İsrail yanlısı bir politika izlerken, İspanya Gazze'de Filistinliler'e daha ılımlı bakan söylemler geliştirmiş durumda.

Benzer bir durum Ukrayna konusunda da yaşanıyor. Savaşın ikinci yılı bitip de, Ukrayna'nın zaferi hala görünürde olmayınca, Avrupa'dan çatlak sesler çıkmaya başladı. Macaristan Lideri Orban başından beri Ukrayna meselesini AB içinde kendi çıkarlarını ilerletmek için kullanıyordu. Keza Slovak'ya ve İtalya'da Rusya'yla pek de karşı karşıya gelmek istemeyen yönetimler var. Savaş uzadıkça, Avrupa'daki Putin'e sıcak duran siyasetçilerin sesleri daha gür çıkmaya başladı.

UKRAYNA'YA "BATILI ASKER" TARTIŞMASI

Ukrayna konusunda da AB içindeki birlik yavaş yavaş un ufak olurken, Ukrayna'ya bazı Avrupa ülkelerinin "ikili düzeyde" asker göndermeleri de tartışılmaya başlandı. Fitili ateşleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un "Ukrayna'ya Batılı askeri birlikler gönderilebilir" açıklaması oldu. Macron özellikle "Batılı askeri birlik" diyerek, aslında işin içine NATO'nun da girip giremeyeceğinin bir denemesini yaptı aslında. Ancak hem NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, hem de Alman Şansöylesi Scholz NATO olasılığını derhal" devre dışı" bırakıverdiler yaptıkları karşı açıklamalarla.

TÜRKİYE'NİN DURUMU

Tüm bu tartışmalar çerçevesinde Türkiye'nin durumuna da bir bakmak gerek elbette; Trump'ın seçildiği bir ortamda yaşlı kıtayı terk edecek ABD'nin yerini, NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye'nin "doldurmasını" düşünüyor ve istiyor gibi Avrupalılar. Almanya'nın birden bire Yunanistan ve Türkiye'yi "Avrupa Gökyüzü Kalkanı" projesine dahil etmesi bunun işareti. Proje, NATO şemsiyesi altında yürütülüyor da olsa, aslında Avrupa ülkelerinin ön aldığı bir girişim. Nitekim NATO üyesi olmayan Avusturya ve İsviçre'nin de projeye dahil olması bunun işareti.

AK Parti hükümeti de son dönemde Avrupa'yla "kavga" siyasetini bırakıp, "bütünleşme" yolları aramaya başlamış durumda. Bu arayışta Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizini rolü büyük olsa da, varabileceği nokta halen can çekişen AB üyelik sürecinin hareketlenmesi olabilir.

Ancak hem Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde, hem de NATO-AB güvenlik işbirliği meselesinde konu hep aynı noktaya varıyor; Kıbrıs'ın durumu.

Kıbrıs'ta bir yandan BM'nin, bir yandan Batı ülkelerinin "yeni bir müzakere süreci" başlatmak için çabalarını bu açıdan okumak gerek.

Aman dikkat; AB ile Türkiye'nin girdiği her Kıbrıs diyaloğunun, bugüne kadar hep Ankara'nın zararına bittiği hiç unutulmamalı...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024