Avrupa’da enerji savaşları
Ukrayna savaşının Avrupa'ya ekonomi ve enerji alanındaki olumsuz etkileri malum.
Ancak savaş artık Avrupa Birliği'ni siyasi olarak da etkilemeye başladı. Almanya ve Fransa uzlaşısının etrafında şekillenen Avrupa Birliği, bugünlerde Fransız-Alman "kavgasını" konuşuyor.
Fransa ve Almanya'nın yapılacağı duyurulmuş olan ortak bakanlar kurulu toplantısının bile ertelenmesine yol açan anlaşmazlıklar, temelde iki kritik sebep üzerinde yoğunlaşıyor.
SAVUNMA ANLAŞMAZLIĞI
İlk anlaşmazlık ortak savunma üzerine; Fransa, Avrupa savunmasında NATO'ya yaslanmak yerine, yaşlı kıtanın kendi imkanlarını geliştirmesinden yana tavır alıyor. Avrupa'da en gelişmiş silah sanayilerinden birine sahip olan Fransa, "Avrupa savunması" adı altında, finansmanı başta Almanya olmak üzere milli geliri yüksek AB ülkelerinden sağlayarak bunu geliştirmek istiyor. Ancak Almanya'da mevcut Başbakan Olaf Scholz liderliğindeki koalisyon hükümeti, savunma konusunda ABD ve NATO ile birlikte yürümekten yana. Alman hükümetinin, Ukrayna savaşını öne sürerek müthiş rakamlara çıkardığı savunma bütçesindeki ilk harcamalardan birinin ABD'den F-35 savaş uçağı satın alınması için yapılması bu durumun en somut örneklerinden.
Benzer anlaşmazlıklar Avrupa üzerine nükleer füze savunma sistemi kurulması planlarında da var; Fransa bu konuda "NATO'dan bağımsız" bir Avrupa inisiyatifi geliştirmek isterken, Alman hükümeti ABD'yle işbirliğinden yana bir tavır sergiliyor.
ENERJİ ANLAŞMAZLIĞI
İkinci anlaşmazlık konusu ise enerji alanında; Ukrayna savaşıyla birlikte AB, Rusya'ya olan enerji bağımlılığını yüzde 40'lardan yüzde 7'ye kadar düşürmeyi başardı. Ancak buna rağmen, bu kışın Avrupa'da zor geçeceği de AB ülkelerinin halk nezdinde daha az enerji kullanımı konusunda başlattıkları kampanyanlardan belli.
Fransa, elektrik ihtiyacının büyük kısmını ülkedeki nükleer santrallerden sağlarken, Angela Merkel'in Başbakanlığı döneminde "nükleer enerjiyi bitirme" kararı almış olan Almanya'da yurtdışına doğalgaz bağımlılığı hala büyük sorun. Berlin hükümeti, bugüne kadar Rusya'dan alınan doğalgaza alternatif yollar bulma arayışında. Olaf Scholz hükümetinin bulduğu son yöntem ise, Cezayir gazının İspanya ve Fransa üzerinden Avrupa'ya taşınmasını öngören Midcat boru hattı projesini canlandırmak.
2013 yılında inşa çalışmalarına başlanan proje, hem Fransa'nın ayak sürümesi, hem de Rusya'dan doğalgaz almanın daha ucuza geleceği hesaplanarak 2017'de askıya alınmıştı. Ancak Ukrayna savaşıyla birlikte Rus tedariğinden vazgeçilmesi, "alternatif yol" olarak Midcat projesinin yeniden canlanması gündeme getirdi. Almanya, Portekiz ve İspanya projeyi desteklerken, Fransa buna hala karşı çıkıyor. Macron yönetiminin Midcat'e bu karşı duruşu da, Fransız-Alman hükümetlerarası toplantısının ertelenmesinin gerekçelerinden biri olarak ifade ediliyor.
MISIR AKDENİZ'İN ENERJİ MERKEZİ OLUYOR
Avrupa'da yaşanan bu enerji tartışmaları Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Rus Lider Putin'in ortaya attığı, AK Parti hükümetinin de çok irdelemeden benimsediği Trakya'da Rus doğalgaz merkezi kurulması fikri de, Almanya başta olmak üzere, Avrupa'nın "alternatif enerji kaynağı arayışlarına" karşı geliştirilmişti. Ancak Putin'in önerisinde, Trakya'ya akıtılacak Rus gazının ne fiyatlanmasında, ne de satışında Türkiye'ye herhangi bir söz hakkından bahsedilmiyor. Dolayısıyla bu hat, Rusya'nın Avrupa'ya gaz satabileceği "yeni bir yöntem" olmaktan ileri gitmiyor. Avrupa'nın Ukrayna savaşı nedeniyle Rus gazı tedariğini sıfıra indirmeyi konuşmakta olması da, Putin-Erdoğan ikilisinin dört elle sarıldıkları bu projeyi baştan "ölü doğmuş" hale getiriyor.
Bu çerçevede Türkiye'nin enerji merkezi olma hayalleri giderek silikleşirken, Akdeniz'de Mısır "yeni merkez" olarak öne çıkıyor.
Mısır'ın Kıbrıslı Rumlarla ve yakın zamanda Yunanistan'la yaptığı Akdeniz'deki egemenlik alanlarını sınırlandırma anlaşmaları, İsrail ve Avrupa Birliği ile bu haziran ayında imzaladığı doğalgaz başta olmak üzere enerji alanında işbirliği mutabakatı kritik önemde. Mısır, enerji alanında, başta doğalgaz zengini Cezayir olmak üzere, tüm Arap dünyasıyla da dirsek temasında. Bir de buna yakın zamanda İsrail ile Lübnan arasında imzalanan Akdeniz'deki egemenlik alanlarını sınırlandırma anlaşmasını ekleyin;
Mısır, Akdeniz'den çıkarılan ve çıkarılacak doğalgazın toplandığı ve dağıtıldığı merkez olma yolunda hızla ilerliyor.
Kısacası;
Erdoğan Putin'le yol yürümeye çalışırken, Mısır göz göre göre Akdeniz'in "enerji merkezi" haline geliyor.