Avrupa siyasi topluluğu Ekim'de hayat buluyor; Türkiye katılmalı mı, katılmamalı mı?
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuelle Macron'un, mayısta ortaya attığı "Avrupa Siyasi Topluluğu" (AST) fikri, ekim ayının ilk haftasında ete kemiğe bürünecek. AST, ilk gayriresmi zirve toplantısını Prag'da gerçekleştirecek.
AB'ye üye tüm ülkelerin ve aday üyelerin katılacağı zirveye Türkiye'den de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan davetli. Ancak Erdoğan'ın Prag'a davet edilip edilmemesinin, Türkiye'deki demokrasi ve insan hakları alanlarındaki geriye gidiş nedeniyle uzun süre Avrupa kamuoyunda tartışıldığını da not etmek gerekiyor.
Zirvenin ilginç başka davetlileri de var; AB'den kendi isteğiyle ayrılan İngiltere, sürekli davet edildiği halde hiç katılmaya Norveç, İzlanda ve İsviçre liderleri de hazır bulunacaklar Prag toplantısında. Böylece Brexit sonucu AB ile yollarını ayıran İngiltere, en azından siyasi konularda yeniden Avrupa'yla eşgüdüm yapma olasılığına kavuşacak.
"RUSYA KARŞITI" YENİ BİR GRUP MU?
Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesine davetli diğer ülkeler ise, AST'ın asıl amacının "Rusya karşıtı bir oluşum" yaratmak olup olmadığını sorgulatır nitelikte; Ne NATO'nun, ne de Avrupa Birliği'nin resmen üye yapamadığı Ukrayna ve Gürcistan da davetli listesinde.
Keza, Ukrayna savaşıyla meşgul olan Rusya'nın ilgisinin azaldığı, ABD'nin ise etki alanını genişletmek için hareketlendiği Kafkasya bölgesinden de davetliler var Prag zirvesine; Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in de Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısına katılmaları bekleniyor.
Nitekim eskiden SSCB içinde bulunan Gürcistan, Ukrayna, Ermenistan, Moldova ve Azerbaycan'ın Prag'daki zirveye davet edilmeleri Rusya'yı çok rahatsız etmiş olmalı ki, Moskova'nın tepkisi bizzat Rus Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından dile getirildi. Lavrov, Avrupa Siyasi Topluluğu fikrini Batı'nın "ya Rusya'nın yanındasınız, ya bizim" olarak yorumlamak gerektiği mesajını verdi.
İSRAİL SÜRPRİZİ
Prag zirvesi davetlileri arasındaki sürpriz ülke ise İsrail.
AB dönem başkanlığını yürüten Çek Cumhuriyeti'nin hep iyi ilişkiler içinde olduğu İsrail'i, Avrupa'nın bir parçası olmamasına rağmen "ev sahibi ülke" ayrıcalığını kullanarak Prag'a davet etmesi işin sadece bir parçası.
Diğer tarafta ise, İsrail ile Rusya arasındaki ilişkilerde son dönemde yaşanan gerilim var.
Ukrayna Savaşa öncesinde ve savaşın ilk günlerinde İsrail'in Rusya ile ilişkileri, Tel Aviv yönetiminin barış için "arabuluculuk yapmayı" önerebileceği kadar yakındı. Bu yakınlık, İsrail'in Suriye'de kendince tehlikeli bulduğu hedefleri bombalamak istediğinde, Moskova'nın hava savunma sistemlerini kapatmasıyla da iyice somutlaşmıştı.
Ancak son bir kaç ay içinde Rusya'nın İsrail tarafından en büyük tehlike olarak görülen ülke ya da gruplarla yakınlaşması durumu değiştirmiş görünüyor. Rusya'nın İran'la, başta savunma, pek çok alanda sıkı işbirliğine girmesi, ardından Hamas heyetinin Moskova'da ağırlaması İsrail'de alarm zilleri çalmasına neden oldu. Buna bir de Hamas'ın Suriye'de Rusya'nın güdümündeki Esad yönetimi ile kopuk ilişkilerini tamir etme çabası eklenince, İsrail'in Moskova'ya yönelik bakışı iyiden iyiye değişti.
Bu durum da, Avrupa kıtasında yer almasa bile, Batı cephesinin tartışmasız üyeleri arasındaki İsrail'in "Putin karşıtı kulüp" olarak anılmaya başlanan Avrupa Siyasi Topluluğu'na dahil edilmesinin önünü açtı.
TÜRKİYE'NİN DURUMU
Avrupa Siyasi Topluluğu'na dahil olmak Türkiye açısından iki konuda sıkıntı yaratma potansiyeline sahip.
Bunlardan ilki Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreciyle ilgili; aday ülke statüsünde olmasına rağmen Türkiye uzun süredir AB tarafından "3. ülke" muamelesi görüyor. AB Türkiye ile diyaloğunu sadece kendi çıkarına olabilecek göç politikası ya da enerji gibi konulara indirgemiş durumda. Gümrük Birliği'nin genişletilmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vizesiz seyahat gibi bütünleşmeyi kolaylaştıracak ikili konulara hiç girilmiyor.
Türkiye'nin Avrupa Siyasi Topluluğu içinde yer alıp, siyasi konularda AB ile eşgüdüme girmesi, AB'ye tam üyelik sürecine "alternatif" olarak lanse edilmesinin önünü açabilir. Buna dikkat etmek gerekiyor.
İkinci potansiyel sıkıntı ise, Topluluğun bizzat Moskova tarafından "Putin karşıtı" olarak nitelendirilmesi. Topluluk içinde yer alacak Türkiye'nin, Rusya ile diyaloğunun zarar görme ihtimali gündemde. Zaten bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan da ABD'den dönmeden hemen önce yaptığı açıklamada, Prag'a gidip gitmeyeceği konusunda kesin bir tavır almaktan kaçındı.
Ancak Türkiye'de seçime sadece aylar kala, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oluşturmaya çalıştığı "dünya lideri" imajını pekiştirme çabası da unutulmamalı.
New York'ta ABD Başkanı Joe Biden ile görüşme yapamayan Erdoğan'ın, Prag'da Avrupalı liderlerle aynı masada görüntülenme fırsatını tepmesi pek olası görünmüyor doğrusu...