Avrupa futbolunun olağan şüphelisi Manchester City
Geçen haftanın en çarpıcı olayı, Manchester City’nin 2 yıllık UEFA organizasyonlarından men kararının Uluslararası Tahkim Mahkemesi (CAS) tarafından iptal edilmesiydi.
Anımsanacağı üzere, 2012-2016 yılları arasında Finansal Fair Play (FFP) kurallarına uymadığı, belgeleri farklı gösterdiği ve kulübe ortak tarafından çeşitli yollarla para aktarıldığına ilişkin bazı tespitlerden hareketle, Manchester City 14 Şubat 2020’de UEFA kulüp yarışmalarından 2 yıl süreyle men edilmiş ve ayrıca 30 milyon Euro da para cezasına çarptırılmıştı. Bunun üzerine temyize giden Manchester City’nin bu başvurusu sonrası, CAS, 12 Temmuz 2020’de verdiği kararla, UEFA tarafından 2012-2016 FFP'yi ihlal etmesi nedeniyle, 2 yıl Avrupa'dan men edilen Manchester City’nin bu cezasını haklı kılacak yeterli delile ulaşılamadığı, suçlamaya konu fiillerin ise beş yıllık zaman aşımına uğradığı gerekçeleriyle, Manchester City’nin UEFA Kulüp Organizasyonları’ndan men cezasını kaldırdığını ve para cezasını da 10 milyon Euro’ya indirdiğini açıkladı.
Football Leaks Belgeleri UEFA soruşturması başlatılmasına neden oldu
UEFA'nın konuyla ilgili soruşturması, Alman dergisi Der Spiegel tarafından 2018 yılında muhbirlerin Manchester City’nin Futbol Wikileaks belgelerine dayanan bir dizi iddiaların yayınlanmasıyla başlatıldı. Bu belgelerde e-mail aracılığıyla yapılan iç ve dış yazışmalarda, açıktan veya dolaylı bir şekilde merkez liglere ait bazı zengin kulüplerin, UEFA’nın Finansal Fair Play (FFP) kurallarını çiğnediği, bunu da daha çok Manchester City örneğinde olduğu gibi, bu kulüplerin değerinin çok üzerindeki sponsorluk sözleşmeleriyle kendilerine yüksek nakit akışı sağlayarak, özellikle transferler başta olmak üzere mali konularda kendilerine ciddi rekabet üstünlükleri sağladıkları iddia edilmekteydi. “Finansal Doping” olarak Avrupa futbol literatürüne geçen uygulamalarıyla, bu kulüpler FFP kurallarına göre başa baş noktasını yakalayabiliyor ve FFP’nin öngördüğü bütçe açıklarını tolere edilebilir duruma geliyorlardı. Ne var ki, yazışmalardan sızan bilgilere göre, bu kulüplerin bütçe açıklarının UEFA’ya iletilen finansal verilerin kat be kat üzerinde olduğu da kurum içi yazışmalardaki ifadelerden anlaşılmaktaydı.
UEFA’nın FFP kapsamında kulüplere 10 milyon Euro’ya kadar nakit aktarımına izin veriyor olması, uygulamada bu kulüplerde bazı sıkıntılara yol açmaktaydı. Bunu aşabilmenin yolu ise yüksek tutarlı ve daha çok sayıda sponsorluk sözleşmeleri imzalamaktan geçmekteydi. Tam da bu kapsamda Dubaili Mansur El Şeyh’in sponsorluk sözleşmeleri adı altında kendi grup şirketleri başta olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluş ile Manchester City’e para aktarımı hızlanmaya başlamıştı. Bu sayede kulübe akmaya başlayan yüksek tutarlı fonlar Manchester City’i, Paris Saint Germain ile birlikte Avrupa’da transfere en fazla para harcayan iki kulüp haline getirmişti.
Manchester City’e finansal doping
Şeyh Mansour’un amaçlarına ulaşmak için Manchester City’e sağladığı finansal doping kulübü ekonomik, finansal ve sportif zirveye taşıdı. Bu kapsamda özellikle transfer harcamalarını kullanıp 2011-12 arası kulübe toplam 1.1 milyar sterlin aktaran Şeyh Mansour, Manchester City’i içinde bulunduğu finansal darboğazdan ve sportif kuraklıktan kurtardı. Nitekim Premier Lig’de transfere 2003-04/2009-10 sezonları arasında toplam 250 Milyon Sterlin para harcayan vasat bir kulüp görünümünde olan Manchester City, 2010-11/2017-18 sezonları arası net transfer harcamalarını astronomik seviyede artırarak 1 milyar sterline yükseltti.
Astronomik tutarlı transfer harcamalarıyla kulübün takım değeri 2009/10 sezonunda 382.5 milyon Euro’dan, 2020-21 sezonunda %156’lık artışla 982 milyon Euro’ya yükseldi. Avrupa’nın ve dünyanın en iyi oyuncularını ve teknik adamlarını kadrosuna dahil eden kulüp sonuçta elli yıldır şampiyon olamadığı Premier Lig’de şampiyonluğa ulaştı ve Premier Lig’de 4 kez şampiyonluk kupasını müzesine götürdü.
2009/10 sezonunu 152,8 milyon Euro gelirle kapatan Manchester City, Deloitte Para Ligi’nde 11.sıradayken, 2019-20 sezonunda 610,6 milyon Euro’luk gelire ulaşarak, Para Ligini 6.sırada tamamladı.
2009/10 sezonunu 197 milyon sterlin gibi tarihinin en yüksek zararıyla kapatan, 2014’te FFP’ye göre 45 milyon Euro’nun üzerinde 180 milyon Euro açık veren Manchester City’nin başı UEFA ile fena halde dertte iken, bugün kulüp 1.3 milyar sterlin piyasa değeriyle dünyanın en zengin altıncı kulübü konumunda.
UEFA’nın haberi olmadan asla!
Football Leaks belgelerinden anlaşıldığı üzere UEFA yetkilileri, bu konularda harekete geçmiyorlardı. Hatta bu iddialara muhatap kulüp yöneticileriyle gizli görüşmeler yapan UEFA yetkilileri (ki bu görüşmelerden bazılarına dönemin UEFA Genel Sekreteri, şimdinin ise FIFA Başkanı Gianni Infantino’nun bizatihi katıldığı Football Leaks belgelerinden görülebilir) bu iddialara ilişkin bazen göstermelik incelemeler başlatıyorlar, ama bu incelemeler soruşturmaya dönmüyor, zamanla unutulup gidiyordu. Nitekim, bu kapsamda en çarpıcı örneklerden birisi Neymar’ın Barcelona’dan, PSG’ye 222 milyon Euro’ya ulaşan rekor fiyatla transferi iken, bir diğer göz yumulan konu da UEFA Finansal Kontrol Organı’nın (CFCB) Manchester City’nin Emirates ile yaptığı 233 milyon Euro değerindeki sponsorluk anlaşmasının kural ihlali olduğuna karar vermesinin ardından karşılıklı gizli görüşmeler ile UEFA’nın bu ihlale sessiz kalmasıydı.
Alman dergisi Der Spiegel, Man City'nin UEFA'yı FFP kurallarını aşmak için UEFA’yı yanıltıcı muhasebe kayıtları oluşturduğunu (evrakta sahtekarlık yapıldığını) gösteren sızdırılmış belgelerin içeriğini açıkladı. Der Spiegel iddialarını kulübün iç mail yazışmalarına dayandırıyordu. Bu iç yazışmalarda Manchester City’nin “geri ödemeli sözleşmeler”, “yanıltıcı sponsorluk sözleşmeleri” gibi tamamen UEFA’yı yanıltıcı nitelikte ve evrakta sahtekarlıklar içeren, gerçek dışı uygulamaları bizatihi yönetsel olarak uygulayarak, “Biz istediğimiz yaparız” mantığıyla hareket etme cesareti gösterdiğini anlatıyordu.
Manchester City aşağıdaki iddialarla suçlanıyor
Man City'nin sahibi Şeyh Mansour’un şirketi Etihad ile Manchester City toplam 67.5 milyon sterlin tutarında sponsor sözleşmesi imzalamasına karşın, bu tutarın sadece 8 milyon sterlinlik kısmı Etihad tarafından kulübe ödendi. Kalan 59,5 milyon sterlinlik tutar ise Abu Dhabi United Group tarafından kulüp hesaplarına transfer edildi.
Etihad Manchester City’e sadece 8 milyon sterlin ödemesine karşın, kulüp resmi sponsorluk sözleşmesini şişirerek 67,5 milyon sterlin olarak gelir kaydedip muhasebeleştirdi. Manchester City bunu yaparken, tamamen Şeyh Mansour ile aynı irade ve istekle bu işlemi gerçekleştirdi. Kulüp Abu Dabi'deki sahiplerinin çıkarları doğrultusunda bu sponsorluk anlaşmalarını destekledi.
Der Spiegel’e göre, Manchester City’nin Abu Dabi şeyhi tarafından satın alınmasından sonra, kulüp büyük bir cesaretle “kuralları göz ardı ederek”, “yalan bilgi ve belgeleri kullanmaktan kaçınmayarak”, “kulübe gizli para aktarımları” sağladı. Bu sayede Premier Lig’in ve Avrupa futbolunun zirvesine doğru yol almayı sürdürdü. Kuralları aşarak, aldatıcı bilgiler temelinde son derece kârlı, küresel bir futbol imparatorluğa dönüşen City’nin, yalana dayalı bu ihtişamlı gelişiminin temelinde ise UEFA’nın bu kulübe karşı “göz yummaları” ve sebebi bilinmeyen (!)” etkisizliği yatıyordu.
İç yazışmalardan yer alan tabloya göre Şeyh Mansour’un 2011-12 arası kulübe muhtelif yollardan aktardığı para 1.1 milyar sterline ulaşırken, 2014-15 sezonu sonuna kadar aktarılması öngörülen tutar ise 1.5 milyar sterline ulaşmış olacaktı.
UEFA’nın “göz yummasından” pervasızca cesaret bulup haksız rekabet üstünlüğüne ulaşan Manchester City, Şeyh’in kulübe aktardığı paralar sonrası Avrupa’da normalin dışına çıkan birkaç kulüpten birisi oldu. Çünkü, kulübün mevcut maliyetleri ve borçları sıradan bir kulübün altından kalkabileceği finansal büyüklüklerin çok ötesine geçmişti. Kulüp için paranın bir önemi yoktu. Çünkü petrol milyarderi sahibi, ihtiyaç duyulduğunda kulübün “her zaman emrindeydi.” Patron gereksinim duyulan parayı yeni sponsorluk sözleşmeleriyle, transfer harcamalarıyla ya da başka bir yolunu bularak kulübe fazlasıyla aktarmaktaydı. Bu süreçte kulüp yöneticileri, “UEFA Finansal Fair Play kuralları aşılıyormuş, varsın aşılsın!”, “cezalar sadece yakalananlar içindir” anlayışı içindeydi. Hatta, UEFA ile sağlanacak olumlu ilişkilerle, onlardan ilave destek bile alınabileceğini düşünmekteydiler.
UEFA’nın Finansal Fair Play kurallarını sürekli ihlal eden Manchester City, bu aşımlara ilişkin o zamanki UEFA Genel Sekreteri, şimdinin FIFA Başkanı Gianni Infantino ile birkaç kez gizli görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerin sonucunda Manchester City, UEFA’nın bazı para cezalarını ödeyerek, Şampiyonlar Ligi’ne katılım hakkı elde etti. Nitekim bu kapsamda ManCity, 2014 yılında FFP kurallarını ihlal ettiği için 20 milyon Euro para cezası ödedi.
Sonuçta
Buraya kadar yaptığımız açıklamalar, Footbaall Leaks’te bahsedilen konular, UEFA ve City yetkililerinin gizli görüşmeleri, benzer kasıtlı hataların PSG dosyasında da yaşandığı dikkate alındığında, UEFA’dan fena kokuların geldiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır.
Bu soruşturma göstermiştir ki, UEFA FFP uygulaması ve denetimlerinde Çevre Lig takımlarına aslan kesilirken, Merkez Lig kulüplerine karşı kuzu görünümündedir. Aynı eyleme ya da aykırılığa, ligine göre karar veren UEFA, ısrarla çifte standardını Çevre Ligler aleyhine devam ettirmektedir. Bu bağlamda, güvenilirliğini yitiren bir futbol üst örgütlenmesiyle karşı karşıyayız. Kendi koymuş olduğu kurallara kendisi uymayan bir yönetsel yapıdan dengede ve adil bir rekabeti beklemek iflah olmaz bir iyimserlik olur.
Ve buradan Çevre Liglere de tarihsel bir görev ve sorumluluk düşüyor. UEFA’nın bu haksız ve çifte standart içeren uygulamalarına karşı, ortak bir mücadele platformunda haklarını savunmalılar, sahip oldukları güçlerinin farkına varıp bunu harekete geçirmeliler.