Avrupa dünyanın müzesi olmuşken
Çin’in yeni konumu ne? Son haftalarda Avrupa Birliği’ne (AB) gitmek isteyenlerin Schengen vizesi alırken her geçen gün daha fazla sıkıntıyla karşılaşması, en fazla tartışılan gündem başlıkları arasında. Ret oranlarının %20’leri aştığı dahi konuşuluyor. Yani her 5 kişiden birinin başvurusu reddediliyor. Bu konuyu geçen sene bu zamanlar yazmış ve ülkemizin neden bu hale geldiğini tartışmıştım. Bugün de Avrupa’nın ne hale geldiğine bakalım.
Avrupa, herkesin ziyaret etmek istediği büyük bir müze haline gelmiş durumda. Ama eskiden Avrupa ekonomisi deyince aklımıza büyük sanayi şirketleri gelirdi. Devasa otomotiv şirketleri, gıda ve kimya sektörünün liderleri, dünya çapında bankalar, enerji şirketleri Avrupa kimliğinin ve ekonomisinin ana unsurlarıydı. Bugün ise Avrupa’daki borsaların değerinin %15’ini lüks ürün şirketleri oluşturuyor. 2010’dan beri payları 3 kat artmış. LVMH, L’oreal, Hermes ve bunların altındaki Gucci, Fendi, Bulgari gibi meşhur markalar. Son bir senedir Avrupa borsalarındaki getirilerin %30’u en hacimli 10 lüks şirketin hissesinden kaynaklanıyormuş. Yani Avrupa temelde çanta satarak para kazanıyor. Bir nevi müzenin hediyelik eşya dükkanı. Tarihi ve kültürel eserleri gez, çantaları al, git. Tabii çanta deyip geçmemek lazım. Bu ürünlerde %25- 50 kâr marjı var.
Avrupalıların sattığı çantaların en büyük müşterisi, şimdi COVID-19 sonrası tekrar seyahat kapıları açılan Çinliler. Peki, Çinliler bu pahalı çantaları alacak parayı nereden kazanıyor? Çin eskiden dünyanın “montaj sanayii” merkezi olarak bilinirdi. Mesela, Apple 2007’de Çin’de iPhone üretimine başladığında, telefonun katma değerinin %4’ü Çin’den geliyormuş. Çinliler iPhone ürete ürete kritik parçaların birçoğunu yapmayı da öğrendiler. Bugün iPhone’un katma değerinin %25’i Çin’den geliyor. Kalan katma değerin çoğunun tasarım ve perakende satış olduğunu düşünürseniz bu çok büyük bir oran.
Çin, montaj sanayiinin çok ötesine geçti. Birçok yüksek teknolojili üretim sektöründe kendi karşılaştırmalı üstünlüğünü oturttu. Bugün artık Çin, güneş enerjisi teknolojilerinde tartışmasız dünya lideri. Bu teknoloji, Batı’da geliştirilmiş olsa da güneş enerjisi marifetiyle kömürden daha ucuza elektrik üretmemizi sağlayan maliyet düşüşü, Çinlilerin devasa ölçekte üretim yapıp, panelleri ucuza üretmeyi öğrenmeleri sayesinde oldu. Dünyada güneş paneli değer zincirindeki aşamaların %75’i Çinli şirketler tarafından gerçekleştiriliyor.
Çinliler, dünyada teknolojinin gideceği yönü kestirip yükselecek alanlara odaklanmakta. Mesela elektrikli araç sektörü yükselirken, Çin dünyanın başlıca elektrikli araç pili üreticisi oldu. Tesla’ya da Almanların ürettiği elektrikli arabalara da bataryaları Çinliler tedarik ediyor. Aynı zamanda son dönemde Çin’de üretilen elektrikli araçlar, küresel otomotiv şirketlerine rakip olmaya başladı. Tartışmasız olan, 5G telekom ekipmanından hızlı trenlere, iPhone’dan pillere birçok yüksek teknolojili üründe Çin herkesin önünde. Bunu da büyük bilimsel başarılarından ziyade, doğru ürünleri büyük ölçekte üretebilmesine borçlu. Benzer bir patern, Amerikan internet şirketleri Çin’e giremediği için büyük ölçekte gelişip bazen daha bile sofistike ürünler çıkarmayı başaran Alibaba, Tancent, Didi gibi Çinli internet şirketlerinde de gözlemlenebilir.
Çinliler, Avrupa’nın en lüks markalarından çantaları alırken, Avrupa’da gittikçe fakirleşen orta sınıf da Venedik’teki incik boncuk dükkanlarından Çin’de üretilmiş hediyelik eşyaları satın alıyor. Hoş, artık Çin’de işçilik maliyetleri arttığı için bu tip düşük katma değerli üretim Bangladeş, Myanmar, vb. ülkelere kaydı. Ama biz bir kere “Çin malı” demeye alışmışız. Göreceli olarak gittikçe fakirleşen Avrupalılar ise kötü giden işlerin sorumlusu olarak göçmenleri görüyor. Avrupa’nın her yerinde göçmen karşıtı hareketlerin yükselmesinden, bizim Schengen vize krizine kadar birçok vakada bu trendlerin izini görebilirsiniz. Avrupa’nın odağı geçmiş olmuş, Çin’in odağı ise gelecek.
Bugün friendshoring ile Batı dünyası da tedarik zincirlerini kendi etki alanının içinde az riskli hale getirmeye başladı. Tabii ki, en yeni teknolojiler hâlâ Batı’daki üniversitelerden çıkıyor. Ancak gördüğünüz gibi bunları ölçeklendirecek beceri de Çin’de bulunuyor. Biz de yabancı yatırım stratejimizi, her iki tarafı da idare edip, ikisinden de en iyi ölçüde faydalanacak şekilde kurabiliriz. Bu da cambaz ipinde yürüyecek beceri gerektiriyor.