Astana'dan Çin sürprizi çıktı
Türkiye, İran ve Rusya'nın Suriye'de 11 yıldır devam eden iç savaşa siyasi çözüm getirebilmek üzere kurdukları "Astana süreci" yeni bir yol ayrımında. Sürecin, Çin'i de dâhil edecek şekilde genişlemesinin önü açıldı.
Çin'in sürece dâhil olması, hem Türk dış politikasını, hem de giderek iki kutuplu hale gelmekte olan uluslararası sistemi derinden etkileme potansiyeline sahip, çok kritik bir gelişme.
Astana sürecine Çin'in de dâhil edilmesi önerisi Rusya'dan geldi. Kazakistan'da hafta başında
gerçekleşen Astana sürecinin 19. toplantısında Rus heyeti, Çin'in de bundan sonraki toplantılara "gözlemci" olarak katılmasını önerdi. Çin'le son dönemde ikili ilişkilerini iyiden iyiye geliştirmiş, hatta tarihinde yapmadığı uzun vadeli ekonomik ve askeri anlaşmaları imzalamış olan İran da derhal bu öneriye destek çıktı. Astana sürecinin üçüncü aktörü Türkiye ise, toplantıda bu konuda net bir tavır almaktan kaçındı. İşi -şimdilik- sürüncemede bırakmayı tercih etti.
ÇİN'DEN "KATILIRIZ" MESAJI
Yaşananlar, Rusya'nın, Tahran'ın da desteğini alan bu önerisi belli ki Pekin'le de önceden kurgulanarak Türkiye'nin karşısına getirdiğini de düşündürüyor.
Nitekim Kazakistan'daki Astana süreci toplantısı biter bitmez Çin'den "sürece katılmaya hazırız" açıklaması yapıldı bile. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, Kazakistan toplantısından sadece saatler sonra yaptığı açıklamada, ülkesinin Astana sürecini Suriye'de krizin çözülmesi için "yararlı bir format olarak gördüğünü" söyledi ve Pekin yönetiminin buna katılmaya hazır olduğunu açıkladı.
AK PARTİ'NİN ZOR KARARI
Rusya tarafından kurulan ve "diplomatik tuzak" olarak da nitelenebilecek bu durum, Ak Parti hükümetini tam bir ikilemde bırakmış durumda;
AK Parti hükümetinin 2023 seçimleri öncesinde Rusya'dan hem ekonomiyi ve Merkez Bankası'nı kâğıt üzerinde de olsa rahatlatacak bir nakit girişimi beklentisi var malum. Ayrıca AK Parti ile Putin yönetimi arasında Türkiye'nin Rusya'dan aldığı doğalgazın fiyatının ucuzlatılması, bu olmazsa doğalgaz borçlarının ödemesinin 2023 seçimi sonrasına ötelenmesi görüşmeleri de sürüyor.
Belli ki Moskova yönetimi, Ankara'nın kendisine yönelik beklentilerinin karşılığını diplomatik alanda, Suriye'de ödetmek üzerine kurmuş oyunu.
Üstelik buna bir de, Türkiye'nin yaşamakta olduğu ekonomik krizin aşılması için AK Parti hükümetinin Çin'den kısa vadede yatırım ya da nakit girişi beklentisini de eklemek gerekiyor.
Rusya'nın "Astana sürecine Çin'i de dâhil edelim" önerisi reddedilirse, Ak Parti'nin hem Moskova, hem de Pekin'le ilişkilerine böylesine kritik bir aşamada "gölge düşme" ihtimali ortaya çıkacak.
Ancak terazinin diğer tarafında da, Türkiye'nin parçası olduğu NATO ittifakında ortaya çıkabilecek pürüzler, bunun Türk ekonomisinin Batı ile olan çok kapsamlı ilişkilerine olası olumsuz etkileri var. Washington yönetimi bugünlerde Pekin ve Moskova'ya karşı Batı ittifakını "sağlam tutma", hatta Hindistan ya da Filipinler gibi ülkeleri de dâhil ederek, genişletmeyi planlıyor. Dolayısıyla, Çin'in Suriye gibi bir dünya meselesinde "başat aktör" haline gelmesine yol açacak böyle bir duruma ABD'nin tepkisiz kalmayacağı açık. Ankara'nın Çin'i Suriye'de uluslararası çözüm denklemine sokmasının, AK Parti'nin ABD ile yapmakta olduğu F-16 satın alma pazarlıklarını da doğrudan etkilemesi büyük olasılık.
DENKLEMİN BİR DE "ESAD REJİMİ AYAĞI" VAR
Rusya eliyle kurulmakta olan, İran'ın da tüm gücüyle desteklediği bu denklemin bir de
"Esad rejimi ayağı" var. AK Parti hükümetinin bugünlerde, 11 yıllık Suriye içi savaşının başından bu yana "düşman" ilan ettiği Esad Rejimi ile masaya oturmaktan bahsetmeye başlaması da tam olarak bununla bağlantılı.
Rusya, kendisine Akdeniz'de hem hava üssü, hem de deniz üssü sağlayan Esad yönetiminin Suriye'de ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmasını istiyor. Türkiye'nin Esad rejimi ile "barışması" Moskova'nın bu amacı için kilit önemde.
İstiklal Caddesi'nde gerçekleşen son terör saldırısının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun – daha henüz tüm tablo netleşmemişken - PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG'yi suçlaması da bu tabloyla örtüşüyor; Nitekim, AK Parti hükümeti üyeleri, İstiklal saldırısından hemen sonra Suriye'nin kuzeyindeki PYD-YPG mevzilerini de kapsayan hava harekatını duyururken, bunu sadece teröristleri vurmakla değil, ayrıca "Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü korumakla" da açıkladılar.
Tüm bunları alt alta koyunca da;
Bir sonraki aşamanın, Fırat'ın doğusundaki PYD-YPG kontrolünün, Ankara-Şam koordinasyonu eşliğinde sonlandırmak olduğunu tahmin etmek herhalde yanlış olmaz.
Rusya'nın, bir yandan Ukrayna'da savaşırken, diğer yandan Batı İttifakı'nı bölüp, kazanımlarını korumak için kurmakta olduğu diplomatik oyuna şapka çıkarmamak mümkün değil...