Aşırı döviz cinsinden borçlanmanın yıkıcı sonuçları
Hazine ve Maliye Bakanlığı geçtiğimiz hafta sonuna doğru haziran ayı kamu borç verilerini açıkladı. Merkezi yönetim borcunun yüzde 67’si döviz cinsinden. Bu, çok yüksek bir oran. Üstelik, 2001 krizinden hemen önceki ve sonraki zirve değerlerden daha da yüksek. Döviz cinsinden ya da Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi döviz kuruna endeksli borç önemli bir sorun. Koşullara göre borçlanma bileşimini geçici olarak değiştirmek başka, yüksek enflasyon ve düşük faiz nedeniyle kendi parasıyla borçlanamayıp başkasının parası cinsinden borçlanmak zorunda kalmak başka. Burada sorun, bu tür borçlanmanın ekonomideki bozuklukların bir sonucu olarak süreklilik kazanması.
Yakın geçmişte ekonomi dengelerini son derece bozucu bir program uygulandıysa enflasyon yüksek düzeylere çıkıyor. Böyle bir ülkede, bir de yerli para cinsinden finansal varlıkların getirilerini aşağıya doğru baskılayıcı bir politika izleniyorsa yerli para cinsinden mali varlıklara olan talep giderek düşüyor. Döviz cinsinden ve döviz kuruna endeksli mali varlıklara talep artıyor. Bunun sonucunda, fon ihtiyacı olan kesimler döviz cinsinden ve döviz kuruna endeksli mali varlıklar cinsinden borçlanmak zorunda kalıyorlar. Bu zorunluluk nedeniyle bilançoları önemli bir risk taşıyor: Döviz kurundaki artışlar bilançolarını bozuyor, hele bu artışlar sıçrama niteliğindeyse bilançolar tahrip oluyor.
Kamu borcunun yüzde 67’sinin döviz cinsinden olması böyle bir riski beraberinde getiriyor. Seçimden sonra kur sıçradı. Aylık ortalama dolar kuru haziran ayında mayıs ayına göre yüzde 17,5, sepet döviz kuru ise yüzde 17,2 oranında arttı. Temmuz ortası itibarıyla dolar kuru ise (şimdilik) haziran ayındakine göre yüzde 13,4 daha yüksek (sepet kurdaki artış ise yüzde 14,6). Bu sıçrama ile kamunun borcu Haziran ayında önemli ölçüde yükseldi. Mayıs ayında 4,7 trilyon lira olan kamu borcu haziran ayında 5,6 trilyon liraya çıktı. Farklı bir ifadeyle kamu borcu bir ayda 882 milyar lira arttı. 2023’te GSYH hesabına giren mal ve hizmetlerin ortalama yıllık fiyatının bir yıl öncesine kıyasla yüzde 65 daha yüksek olacağını düşünelim. Reel büyümenin de yüzde 3 olacağını varsayalım. Bu durumda 2023 GSYH’si 25,5 trilyon lira oluyor. Dolayısıyla, tek başına haziran ayındaki borç artışı GSYH’nin yüzde 3,5’i kadar. Çok yüksek bir değer.
Haziran ayındaki artışın ezici kısmı -811 milyar lira- döviz cinsinden olan borçtan kaynaklandı. Yaklaşık bir hesap, bunun 562 milyar liralık kısmından kurdaki sıçramanın sorumlu olduğunu gösteriyor; bir yıllık GSYH’nin yüzde 2,1’i kadar. Gelin bunu depremin büyük yıkıntısını ortadan kaldırmak için gereken tutar ile karşılaştıralım. En iyimser tahmin, gereken kaynağın GSYH’nin yüzde10’u olduğunu söylüyor bize. Böyle bakınca, salt bir aylık kur sıçramasının Hazine’ye getirdiği yükün ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Daha bir de Temmuz ayındaki sıçramanın etkisi gelecek.
Sonuç yine aynı: Türkiye’nin bir an önce ekonomi politikasında makule dönmesi gerekiyor.