Asıl mesele demokrasi
Türkiye’nin dış politikasındaki sıkışmışlık, dönüp dolaşıp aynı yere geliyor; Ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin giderek etkisizleştirilmesi, iktidar eliyle demokrasinin sadece sandıktan ibaret olduğu algısının yayılmaya çalışılması, ifade özgürlüğü gibi, dini özgürlükler gibi temel insan haklarının gün be gün zayıflatılması.
ABD’de Biden yönetiminin Türkiye’ye ilk üst düzey resmi ziyaretinden çıkan tablo da bunu gösterdi; Bir organize suç örgütü liderinin AKP hükümetinin Suriye politikası konusunda ortaya attığı iddialar da;
Sherman’dan Atatürk’e ziyaret, kadın hakları ve demokrasi vurgusu
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Filistin-İsrail çatışmalarını sona erdiren – ve Mısır’ın kolaylaştırıcılığıyla gerçekleşen- ateşkesi kalıcı hale getirip, daha ileriye götürmek üzere bölge turuna çıktı. Ürdün’e, İsrail’e, Mısır’a ve Filistin’e gitti.
Türkiye’nin çatışmaların durdurulmasına pek bir etki yapamamasından olsa gerek, yardımcısı Wendy Sherman’ı da Ankara’ya gönderdi.
Ankara’ya, tam da 14 Haziran’daki Erdoğan-Biden görüşmesinden önceye rastlayan bu kritik ziyarete dış politik gelişmelerden çok, Washington’un Sherman’ın ağzından AK Parti hükümetine ilettiği demokrasi ve insan hakları mesajları damga vurdu.
Nitekim, ziyaret konusunda Türk Dışişleri Bakanlığı ve Sherman’ın yaptıkları ayrı ayrı açıklamaların birbirini tutmadığı nokta da insan hakları ve demokrasi konusu oldu. Türk tarafının açıklamasında görüşmelerde “Türkiye-ABD ilişkilerinin stratejik niteliğinin teyit edildiği, bölgesel konularda görüş alışverişi yapıldığı, terörizmle mücadelenin öneminin vurgulandığı” duyuruldu. İnsan hakları ve demokrasi ise es geçildi.
Sherman ise yaptığı açıklamalarda Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi durumuna vurgu yapıp, “hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarının önemini görüştük” dedi.
Sherman’ın Türkiye ziyaretinde söyledikleri kadar, yaptıkları da mesaj doluydu; Türkiye’deki kadın ve LGBT-İ dernekleri ile özel bir görüşme yaptı. Ardından da üzerinde “İstanbul Sözleşmesi bizim” yazan maske takmış fotoğrafını, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı sıfatıyla kullandığı resmi twitter hesabından paylaştı. İstanbul’da ise Sherman Fener Rum Patriği’ni ziyaret ederek, “dini özgürlükler konusunda birlikte çalışacakları” mesajı verdi.
Sherman Anıtkabir’i de ziyaret etti. İstanbul’un fethi kutlamaları çerçevesinde Ayasofya’da gerçekleşen törende bizzat Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve resmi görevlisi bir imam tarafından Atatürk’e hakaret edilmesiyle hemen hemen aynı döneme rastlayan bu saygı ziyareti ayrıca dikkat çekti.
Suriye meselesi ve yargı bağımsızlığı
AKP hükümetini uluslararası ilişkilerde zorlayan/zorlayacak bir başka gelişme ise organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in yayınladığı son videoda değindiği “Suriye’ye silah gönderilmesi iddiaları” oldu. Peker’in isim, yer ve zaman vererek, ayrıntılı iddialarda bulunması üzerine, konunun muhatapları teker teker açıklama yaparak iddiaların yalan olduğunu açıkladılar.
Ancak –deyim yerindeyse- cin şişeden çıktı.
Peker’in iddialarını somutlaştırdığı döneme ait belge ve bilgiler yeniden tartışılmaya başlandı. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise, 2016 yılındaki BM nezdindeki daimi temsilcisi Çurkin’in BM Güvenlik Konseyi’ne hitaben yazdığı ve hala BM kayıtlarında duran -ve erişime açık https://digitallibrary.un.org/record/819930?ln=en - resmi mektup.
10 Şubat 2016 tarihli mektupta Çurkin, Suriye’ye savaşmaya giden Rusya vatandaşları ve bunların Türkiye’den Suriye topraklarına girişi, aldıkları askeri eğitim gibi konularda, zaman zaman isimlerini de vererek, ayrıntılı bilgiler paylaşıyor. Mektupta, Türkiye’nin gerek kendi topraklarında, gerekse Suriye içinde kurduğu eğitim kampları ile bu kişilere askeri eğitim verdiği iddiaları var.
Türkiye’nin uçak düşürme konusundaki özründen sonra Rusya, Suriye konusunda Ankara’yı suçlayan iddiaları dile getirmeyi durdurdu. Ancak eski mektuplar da geri çekilmedi. Hala resmi arşivlerde duruyor.
Sıkıntı, Türkiye’de bu iddialara ilişkin herhangi bir inceleme/soruşturma yapılıp, Türk ve dünya kamuoyuna tatmin edici bir açıklama olmaması. Bu nedenle de konu istismara açık, öylece duruyor.
AİHM kararları meselesi
Yargı herkese lazım; En çok da dış politikada bu durum geçerli. Türkiye’nin en hassas olduğu konulardan biri olan Yunanistan’daki Batı Trakya Türk azınlığın durumu konusunda, Yunan hükümetini mahkum eden çok sayıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var. Türkiye de, zaman zaman –en son geçen hafta- bu kararlara dikkat çekip, Yunanistan’ı AİHM hükümlerine uymaya davet ediyor. Ancak Türkiye aleyhinde alınmış AİHM kararları uygulanmadan öylece durdukça, Ankara’nın Yunanistan’a yönelik bu hamleleri boşlukta kalıyor.
Hukukun üstünlüğü zedelendikçe yatırımcı kaçıyor
Türkiye’de “hukukun çalışmadığına” ya da yargı bağımsızlığının ortadan kalktığına ilişkin algı güçlendikçe de, dış yatırım imkanları da ortadan kalkıyor.
Son örnek tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’nin kritik önem ve büyüklükteki 20 şirketinin temsilcisiyle yaptığı online görüşme günü geldi; Toplam yatırım portföyleri 600 milyar dolardan fazla olan Kaliforniya Kamu Çalışanları Emeklilik Sistemi (CalPers) ve Kaliforniya Devlet Öğretmen Emeklilik Sistemi (CalSTRS) adlı yatırım fonu şirketlerinin Türkiye’ye yatırım yapmalarına resmi yasak geldi. Yasak kararını Kaliforniya Eyalet Senatosu oy birliği ile aldı. Karar, iki yatırım fonunun bundan sonra Türkiye’ye yatırım yapmalarını yasaklamakla kalmıyor, bir de üstüne mevcut yatırımlarını en kısa zamanda geri çekmelerini zorunlu kılıyor. Türkiye’yi dış politikada, ekonomide sıkıştıran her konu, dönüp dolaşıp hukuka, demokrasiye dayanıyor.