Asgari ücrette hayal kırıklığı
Zafer Özcivan
EKONOMİST
Her yıl olduğu gibi bu yıl da yaklaşık iki aydan bu yana devam eden asgari ücret miktarı veya artış oranı, yazılı ve görsel basında her gün ara verilmeden tartışıldı ve bu tartışmalarda yılsonu enflasyonuna göre birtakım hesaplamalar yapılarak olması gereken veya muhtemel asgari ücret miktarı öngörülerek olası rakamlar ortalıkta epeyce dolaştı. Bu arada işveren temsilcileri de yapılacak artışın %25’i geçmemesi gerektiği şeklinde görüş belirttiler, bazı çevreler gelecek yıl yani 2025 yılı enflasyon oranına göre (%21) olması gerektiğini, Hazine ve maliye bakanımız da maaş ve ücretin enflasyona olumsuz etki yaptığını daha önce beyan etmişlerdi.
Bildiğiniz üzere asgari ücret toplantıları işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden beşer kişilik heyetler olmak üzere toplanarak uzlaşmaya çalışılmaktadır. Fakat bu yıl yapılan üçüncü toplantıya kadar tarafların herhangi birinden asgari ücret rakamı hakkında toplantıda olması gereken miktar için bir somut veri ortaya çıkmayınca üçüncü toplantıda işçi temsilcileri tarafından asgari ücretin olması gereken rakamı %45 enflasyon oranına ek olarak %20 de refah payı olmak üzere 29503 TL olması ortaya atıldı ve bunun altında bir rakam verilirse işçi temsilcisi olarak imza atmayacakları kesin bir dille ifade edilmişti.(24 Aralık Salı) Bunun üzerine dördüncü toplantının 26 veya 27 Aralık’ta olacağı dile getirildi ve toplantı sona ermişti.
Fakat 29503 TL rakamının işçi temsilcisi tarafından telaffuz edildiği 24 Aralık akşamı hükümet temsilcileri ile işveren temsilcilerinin katılımıyla beklenmedik bir zamanda yapılan toplantıda asgari ücretin 22 bin 104 TL olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Vedat Işıkhan tarafında açıklanması başta işçiler olmak üzere muhalefet partileri tarafından son derece az bulundu ve eleştiriler de başlamış oldu. İşçi temsilcisi de bundan sonra toplantılara katılmayacaklarını kesin bir dille ifade etti.
Ülkemizde asgari ücret denince doğal olarak akla özel sektörde çalışan işçiler gelmektedir. Hâlbuki kamu işçileri ve en düşük memur maaşları da asgari ücret gibi düşündüğümüzde aşağıdaki gibi üç türlü asgari ücret akla gelmektedir.
- Normal asgari ücret 22104 TL Net
- Kamu işçileri 40000 TL brüt
- En düşük memur maaşı ise 39 bin TL olarak işlem görmektedir ve bu durumda en düşük asgari ücret özel sektörde çalışan vatandaşlarımız için geçerlidir.
Eleştiriler konusuna gelince işçilerimiz hakikaten haklı durumdadır nedenine gelince
- 2024 yılsonu enflasyon oranı (%) 44 (Beklenen %45,8)
- Kira artış oranı (%) 60,45 (Kasım sonu enflasyon oranına göre)
-Yeniden değerleme oranı (%) 43,93
-Açlık sınırı 20861 TL
Yoksulluk sınırı 66.786 TL
Bekar bir işçinin yaşam maliyeti =26000 TL olduğu bir dönem yaşıyoruz ve bu durumda asgari ücrete %30 zam yapılıyor.
Hâlbuki beklenen formül en az 2024 yılı enflasyon oranı olan %44 ve hatta onun üstüne refah payı verilmesi yönündeydi.
Kasım sonu itibariyle alım gücü hesabı yaptığımızda; kasım ayı yıllık enflasyon oranı olan %42,99 oranında alınan ücret zaten değer kaybı yaşamıştır. Yani 17002 - %42,99=10000 TL civarında bir rakam önümüze geliyor. Yapılan artış 5000 TL olduğuna göre yılbaşından bu yana düşen alım gücünü bile karşılamıyor.
Diğer taraftan iki yıldan bu yana uygulanan sıkı para politikası gereği ücretlere yapılacak zammın enflasyona olumsuz etkisi olacağı söylenmekteydi. Ancak yapılan hesaplamalarda %50 zam yapılsa bile bunun enflasyona olan etkisi %4-5 civarı olacağı söylenmektedir. %5 için bu kadar vatandaşın sıkıntı çekmesi doğru mudur?
Ülkemizde çalışan nüfusun yaklaşık %40 kadarının asgari ücretle çalıştığı bilinen bir gerçektir. Ve asgari ücretin normal ücret veya komşu ücret durumuna geldiği hepimiz tarafından bilinmektedir. Avrupa ülkelerinde ise bu oran ın %5 civarında olduğu yazılmaktadır. Bu durumda ülkemizde emeklileri de eklediğimizde çalışan nüfusun neredeyse yarısı asgari ücret veya komşu ücretle yaşam savaşı vermektedir. Yani gelir dağılımının adaletli olduğunu söylemek zordur.
Bir başka konu da 2024 yılında olduğu gibi 2025 yılında da asgari ücretin yıl ortasında değişmeyeceğinin açıklanmasıdır. Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi artış hesabı, muhtemelen 2025 yılı enflasyon hedefine göre yapılmıştır. TCMB’nin son yapılan enflasyon tahmininde 2025 yılının enflasyon oranı %12 den %21 e çıkarılmıştır. Ancak bu öngörünün de tutması zordur ve %40 iyimser bir tahmin olacaktır.
Yapılan eleştirilerde en büyük pay ise önümüzdeki süreçte asgari ücret artışının çok kısa bir sürede enflasyona yenik düşmesidir. Dolayısıyla alım gücü yükselmedikten sonra bir başka deyişle enflasyon düşmedikten sonra yapılan ücret ve maaş artışlarının hiçbir önemi yoktur. Son üç yıldan bu yana yaşadıklarımıza göre yükselmiş asgari ücret ve emekli maaşları daha ilk maaş alınmadan alım gücü düşmektedir. Her yıl olduğu gibi 2025 yılında da ocak ve şubat ayları aylık enflasyonu tahminen %5-6 gibi yüksek oranda çıkacaktır ve alım gücü düşecek, açlık sınırı da yükselecektir ve asgari ücret açlık sınırına eşitlenecektir. Genel olarak dört kişilik bir ailede iki kişinin çalışmasıyla en az yoksulluk sınırı kadar kazanç elde edilmelidir. Fakat 2025 yılının asgari ücreti ile ancak üç kişi çalışmalı ki yoksulluk sınırı kadar para kazanabilsin ama bu da mümkün gözükmemektedir ve bu hesaplar kasım ayı sonu enflasyon oranı baz alınarak yapılmıştır.
Öte yandan enflasyon orta vadeli planda öngörüldüğü gibi 2024 yılının ikinci yarısından itibaren yıllık olarak düşme eğilimine girse de aylık enflasyon yükselmeye devam etmektedir. Yani cebimizden çıkan para çoğalmaktadır. Halk arasında enflasyon ve hayat pahalılığı yanlış olarak aynı anlamda kullanılmaktadır. Enflasyonun düşmesi ucuzluk olacağı yani fiyatların düşeceği anlamına gelmez. Mevcut fiyatlara düşen oran kadar zam yapılacağını ifade etmektedir.
Ülkemizde hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon gerçeği hazine ve maliye bakanımız Sn. Mehmet Şimşek tarafından da açıklanmıştır. Yani vatandaşın durumunu hükümet yetkilileri de bilmektedir. Ve bu bağlamda sürekli halktan sabır istenmektedir. Ancak yaşadığımız ortamda her türlü fedakârlık vatandaştan beklenmektedir ve sürekli sabretme sözünden milletimiz bıkmış durumdadır. Çünkü şimdiye kadar yapılan tahminler hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.
Sonuç olarak bu koşullarda milletimiz daha da yoksullaşacaktır ve geçim sıkıntısı daha da artacaktır.