Asgari ücret

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU

Gözler üçüncü kez toplanacak olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda.  TÜRK-İŞ düzenli olarak açlık ve yoksulluk sınırı yayınlıyor. Bu sınırlar, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir aile için. Açlık sınırı, TÜRK-İŞ’in tanımıyla “dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcama tutarı”nı gösteriyor. Kasım itibarıyla 14.025 lira. Aralık ayı fiyat artışları da dikkate alınırsa, 2023 sonunda bu düzeyin 14 bin 500 lira civarında olması beklenir. Kasım ayı için dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırını ise 45 bin 687 lira olarak belirlemiş TÜRK-İŞ. Demek ki 2023 sonunda bu düzey 47 bin 300 lira civarında olacak. Ayrıca, bekar bir işçinin yaşama maliyetini Kasım ayı için 18 bin 240 lira olarak açıklıyor. Bu da Aralık ayı tahmini enflasyonu dikkate alındığında 2023 sonunda yaklaşık 18 bin 900 lira oluyor.

2024 asgari ücretini düşünürken elbette 2024 sonu enflasyonunu ve ekonomik büyümeden işçilerin alması gereken refah payını dikkate alarak yukarıdaki değerleri yaklaşık 1.5 katına çıkarmak gerekiyor. Böyle yapıldığında, ortada gezen 2024 asgari ücret tahminlerinin oldukça düşük düzeyde kaldığı belirginleşiyor. Bir de çalışanların önemli bir kısmının asgari ücretli olduğu gerçeği var. Dahası, çoğu ücret de asgari ücrete yakınsamış vaziyette. Hiç dikkate alınmaması gerektiği açık olan açlık sınırı bir tarafa bırakılırsa, durumun ne kadar vahim olduğu ortada. Çok sayıda mutsuz aileyi barındıran bir ülke olduğumuz anlamına geliyor bütün bunlar.

Buna karşılık, mevcut asgari ücretin 2023 sonu itibarıyla bekar bir çalışanın yaşama maliyetinin de altında olan bir düzeye çıkarılmasından öcü gibi korkan bazı iş insanları var. Bir kısmı, bizdeki asgari ücreti dolar cinsinden ifade edip bizden çok daha düşük gelir düzeyine sahip ekonomilerdeki asgari ücret ile karşılaştırıp, yakınıyorlar. Zira onlardaki asgari ücret dolar cinsinden bizdekinden çok daha düşükmüş; onlarla uluslararası piyasalarda rekabet edemeyecekmişiz. İnsanın -bir önceki Merkez Bankası Başkanı’nın anımsatma pahasına- “o zaman etme kardeşim” demesi geliyor. Demek ki ancak açlık sınırında bir ücret vererek ihracat yapabiliyor; verimliliği yerlerde sürünüyor.

Bu durumda, bu şikâyetleri dile getiren mal ve hizmet üretenler iki alternatif ekonomi politikası uygulanmasını arzu ediyorlar. Birincisi liranın değeri düşsün -kur artsın- istiyorlar. İkincisi, enflasyonu dert etmeyerek zımni olarak enflasyonla mücadelenin önünde engel teşkil ediyorlar. Zira enflasyon artarsa, girdi maliyetlerini fiyatlarına yansıtabildikleri ölçüde, durumları kötüleşmiyor. Aksine, enflasyon arttıkça işçilik girdilerinin reel değeri azalıyor. İki alternatif politika dedim ama sonuçta ilkinin yolu biraz ilerideki sapaktan ikincinin yoluna çıkıyor. Türkiye’de enflasyonla mücadelenin neden zor olduğuna bir de bu cepheden bakmak gerekiyor. Bu, ‘enflasyonla mücadele niyeti neden yok’ başlığı altında daha ayrıntılı bir inceleme gerektiriyor; şimdilik dursun, yakında ele alacağım.

Asgari ücretin artmasının enflasyonu artıracağını belirten -artmasın diye değil bir olgu olarak- iktisatçılar da var. Üç noktayı atlıyorlar: Bir; ücret artışları enflasyonun temel belirleyicileri arasında değil. Ücretlere gelene kadar bir dolu unsur var. Başta da kur artışları. İki; uygulanmakta olan program dört başı mamur bir program olsa, yani U-dönüş ihtimalini ortadan kaldıran adil bir hukuk sisteminin oluşturulması ve Merkez Bankası ile TÜİK’in bağımsız bir yapıya kavuşturulması gibi adımları içerse, ayrıca işverenler de kâr marjlarını düşürseler, dönüp çalışanlardan kısa bir süre ‘sabır’ istenebilir belki. Üç; yüzde 18’lerde dolaşan enflasyonun üç haneye ulaşmasına asgari ücretteki artış neden olmadı ki; neden şimdi onlardan özveri istenilecek.     

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Verimlilik yazıları (7) 12 Kasım 2024
Asgari ücret 31 Ekim 2024