Asgari ücret, Suriye ve ana muhalefet

Mete BELOVACIKLI
Mete BELOVACIKLI İZ DÜŞÜMÜ

Aşağıdaki cümleler benim değil…

Hüseyin Raşit Yılmaz’ın, “CHP’de olmayan ‘şey’ nedir?” başlıklı yazısından alıntıdır. Yazı Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün sayfalarından bulunabilir.

15 Aralık 2024 tarihli yazıda Yılmaz şöyle diyor:

“Son yerel seçimlerde büyük bir zafer kazanmış, başkentte ve eski başkentte iktidar partisini tarihi farklarla mağlup etmiş Cumhuriyet Halk Partisi’nde yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bu ‘şeyler’e dair dillendirilenler çok çeşitli olsa da hepsinin kesişen kümesi aynı: Dirayet. Zekâ ve becerikliliği aynı anda karşılayan bir kelime dirayet. Halk kullanımında bu anlamına kudret de ilave edilmiş durumda. Zekâdan yoksun bir beceriklilik yahut beceriklilikten uzak bir zeka değil, ikisinin birleşimi. Bu birleşimin topluma yansıması da kudret. Evrimsel süreçte hayatta kalmanın, güvenmenin ve bu güvenden doğan birlik oluşturmanın anahtarı dirayet. İşte çatının, duvarın, kapının olduğu CHP’yi ‘tuttuğunu’ iktidara taşıyabilen kitleler için hâlâ tercih edilebilir kılmayan şey bu anahtarın yokluğudur.”

Peki, bu saptama nasıl bir tablo ile karşılaşmamıza yol açıyor?

Onun da yanıtı, yine aynı Enstitü’nün yaptığı, 2 Ocak 2025 tarihli Türkiye Siyasi Gündemi araştırmasında bulunabilir. Tabloları, grafikleri merak eden yine Enstitü’nün sayfalarına göz atabilir. Ben sadece girişteki sonuç özetini aktarayım: “Türk seçmenlerinin tüm hamasi, siyasi ve tarihi propaganda bombardımanına rağmen ki uzun süredir ilk defa bazı haklılık payları da bulunduğu hâlde, mevcut ekonomik tablodan rahatsızlığını öncelemesi dikkat çekici. Propagandanın muhataplarının ancak ekonomik çarkların sağlıklı döndüğü senaryoda ‘alıcı’ olabildiği bir seçmen davranışına işaret ediyor bu sonuç. Aynı zamanda Demirel’in ünlü tencere metaforunun artık çalışmadığı kabulünün yanlışlığına…”

Yani ortada ekonomik krizden derinden etkilenen bir seçmen var ve yine Enstitü’nün deyimiyle “Asgari ücret, Suriye’den büyüktür” ve fakat muhalefet partisinin oyları düşme eğilimindedir.

Neden?

Görünen o ki ana muhalefet partisi tabanı kendi içinde ikiye bölünmüş durumda; bir yanda mevcut yönetimin yetersizliğinden şikâyet eden, mevcut ekonomik krizden canı yanan, yeterli ve etkili muhalefet edilemediğini düşünen, Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkanlığa gelmesini isteyen bir kitle var, diğer yanda mevcut yönetimi destekleyen, bugüne kadar yaşanan her olumsuzluğu Kılıçdaroğlu’na bağlayan bir başka kitle var.

Bu kitleler arasındaki aktüel konu ise olağan üstü kurultayın toplanıp toplanmayacağı tartışması.

Bir taraf harıl harıl imza toplamaya çalışıyor, milletvekillerinin bir kısmı genel başkanları için güven oylaması yapmayı planlıyor, diğer taraf “kimse benden kurultay dilenmesin” havasında…

Bütün bunlar olup biterken bir başka önemli figür İmamoğlu ise bu tartışmaların tamamen dışında, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı sıfatıyla Suriye’ye heyet gönderme çalışmaları yapıyor. Tabii böyle bir girişim, mevcut genel başkanı çileden çıkarıyor. Düne kadar birlikte hareket ettiği İmamoğlu ile artık tamamen farklı bir noktada durduklarını görmek sanırım sinirlerini yıpratıyor ki İBB Başkanına yakın olduğunu düşündüğü parti yöneticilerini kapalı kapılar ardında azarlıyor.

Bunlar oladursun misal kurultay öncesi “Kemal Bey giderse cumhuriyet tehlikeye girer” diyen Yılmaz Büyükerşen gibi isimler, “Kılıçdaroğlu’nun varlığı bile kışkırtıyor” benzeri cümleler kuruyor.

Anlayacağınız parti yöneticileri yahut önemli isimleri o kadar kendi iç işlerine gömülmüşler ki kafalarını kaldırıp etrafta ne oluyor göremiyorlar. Hal böyle olunca ya Esad Suriye’den kaçarken Esad’la görüşme çağrısı yapıyorlar ya asgari ücret ile ilgili olarak “ben, Erdoğan’ın sahayı okuyacağına, anketlere bakacağına, bu yanlışı yapmayacağına inanıyordum” gibi cümleler kuruyorlar.

Asgari ücrette yapılan artış, emekliye verilen zam oranı, ekonomik kriz gibi konularda sessiz çoğunluğun sesi olamayan ana muhalefet, Suriye konusunda da “dur bakalım ne olacak” havasında.

Bu durum sadece içerde seçmen nezdinde negatif etki yaratmıyor, aynı zamanda dış dünyada da muhatap alınmalarını engelliyor. 

Tablo böyle olunca ana muhalefetin neden erken seçim ısrarından vazgeçtiği de açıklık kazanıyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni siyasetin kodları 30 Aralık 2024
Bir 10 Kasım’da CHP 11 Kasım 2024