Asgari ücret “maratonu” başladı!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

1990’ların ikinci yarısı... Anka Haber Ajansı’nda ekonomi servisi şefiyim. Yine bir asgari ücret tespit dönemi ve asgari ücretin ne olabileceği tartışılıyor...

Hâlâ çok iyi hatırlıyorum; asgari ücretin hangi gıda maddeleri dikkate alınarak hesaplandığını bir yerden öğrenmiş ve küçük pembe bir kağıda not etmişim. Yalnızca sekiz-on kalemden oluşan bir liste.

Serviste her zaman stajyer genç arkadaşlarımız olurdu. Onlardan birine verdim o pembe kağıdı ve gidip birkaç yerden o gıda maddelerinin fiyatlarını derlemesini istedim.

Asgari ücret belirlenirken gıdanın payının ne oranda hesaba katıldığını da biliyordum. O dönem hesaplama yöntemi şöyleydi:

“Bir işçinin dengeli beslenmesi için gereken asgari gıda harcaması TÜİK tarafından Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na bildiriliyordu, Komisyon da asgari gıda harcaması karşılığı olan tutarı yüzde 100’e tamamlayarak asgari ücreti belirliyordu.”

Bu çalışmalar yapılırken aralık ayı enflasyonu henüz belli olmadığı için söz konusu oran da tahmini olarak bulunan tutara eklenirdi.

İşte bu yöntemi izleyerek bir asgari ücret hesaplayıp yazdık ve merakla beklemeye başladık. Acaba Anka Ajansı olarak yazdığımız asgari ücret açıklananla ne ölçüde uyumlu olacaktı? Açıklama yapıldı ve bizim yazdığımızdan küsurat diyebileceğim kadar çok az farklı bir tutar geldi. Gazetecilik açısından başarıydı bu.

Sonra bu farkın nereden kaynaklandığını da öğrendik...

Yöntemimiz doğruydu ama çıkan sonucu yuvarlamak gerekiyordu, oysa biz elde ettiğimiz tutarı bire bir yazmıştık.

Bir sonraki asgari ücret tespit dönemi geldi. Artık biz işi öğrenmiştik. Bu arada Asgari Ücret Tespit Komisyonu adına Çalışma Bakanlığı’ndan resmi bir yazı aldık. Bakanlık bize asgari ücreti nasıl hesapladığımızı soruyordu. Tabii ki bu soru asgari ücreti hesaplama anlamında bilgi edinme amacı taşımıyordu; belki de Komisyon’dan birileri bilgi mi sızdırıyor diye endişe etmişlerdi; onu bilemeyeceğim.

Bu sefer yaptığımız hesap ve belirleyip yazdığımız tutar, açıklananla bire bir örtüştü. Asgari ücreti nokta atışı yaparcasına bilmiştik. Gazetecilik anlamındaki başarımızı çok daha yukarı taşımıştık.

Devamı niye mi gelmedi?

Bu çalışmayı sonraki yıllarda devam ettirmek mümkün olmadı. Gıdanın payı daha farklı dikkate alınmaya başlandı, gıda grubunda ağırlıklar değiştirildi ve hesap yapılamaz hale geldi.

Sonuç olarak asgari ücretin artık öyle veri temelli hesaplanması geride kaldı. Hele hele son yıllarda bu ilke tümüyle terk edildi.

Pazarlık ücretine dönüştü

Asgari ücret aslında üstünde pazarlık edilecek bir ücret değil, zaten temel ilke de bu, asgari ücret bir pazarlık ücreti olarak görülemez.

Bir işçinin dengeli beslenebilmesi için bir harcama tutarı belirlenir, bu tutar toplam harcamanın şu kadarıdır mantığıyla yola çıkılarak toplam tutar hesaplanır. Bitti! Bu şekilde bulunan tutarın daha aşağısı söz konusu olabilir mi? Ayrıca asgari ücret bir işçi için belirlenir ama o ücretle bir ailenin geçinmesi beklenir, o da ayrı.

Ama artık daha da öteye geçildi ve asgari ücretin pazarlığı da yapılıyor. Bu pazarlığın nedeni işçi kesiminin yüksek bir tutar isteyerek masaya oturduğu tezine dayanıyor.

Bütün bunlara gerek yok ki! Gerçek harcamanın ne olması gerektiğini bilimsel yolla hesaplayıp bir sonuca varılabilir; ama bu yapılmıyor, yapılamıyor. Çünkü gerçek harcamanın ne olduğu, olması gerektiği bilinemiyor ki...

İşçi çok istese bile ne önemi var!

Son yılların en büyük yanılgılarından biri de asgari ücreti Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun belirlediğinin varsayılması olsa gerek.

Bir kere karar bu Komisyon’dan çıkıyor görünse, hatta öyle olsa bile kimin sözü geçiyor, ona bakmak gerekir. On beş kişiden oluşan Komisyon’da işçi, işveren ve bakanlık beşer üyeyle temsil ediliyor. Herhalde işçi ve bakanlık temsilcilerinin birlikte hareket ederek yüksek bir tutar belirleyeceğini beklenmiyordur. Zaten ekonomi yönetimi asgari ücreti yüksek belirlemekten yana değil ki, bunu sağır sultan bile biliyor, üstelik bu yalnızca bu yıla özgü bir durum da değil.

Komisyon’daki işçi kesimi istediğini söylesin, sonuçta yapabileceği belirlenecek tutar için muhalefet şerhi koymaktan öteye geçmez, geçmiyor da nitekim. İşveren ve bakanlık temsilcileri ne derse o oluyor, o da kısmen.

Kısmen, çünkü son sözü her zaman ya Komisyon aşamasında ya da Komisyon’dan çıkan tutara ek yapmak suretiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor.

Ne maratonu, 100 metre bile değil!

Dolayısıyla asgari ücreti belirlemek üzere başlayan görüşmeleri “maraton” gibi klasik bir ifadeyle nitelemek hiçbir anlam ifade etmiyor.

Koşulan maraton değil, 100 metre yarışı bile değil.

Zaten ortada bir yarış da yok ki...

Sonucu baştan belli, yarış havasına sokulmuş ve dostlar alışverişte görsün şeklinde nitelenebilecek bir görüşme trafiği var yalnızca.

 

Sanayi üretimi daralmaya devam ediyor

Sanayi üretimindeki gerileme ekim ayında da sürdü. Takvim etkisinden arındırılmış üretim, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 3.1 daha az gerçekleşti.

Böylece sanayi üretimi üst üste beş aydır gerilemiş oldu. Üretim bir önceki yıla göre haziranda yüzde 5, temmuzda yüzde 3.9, ağustosta yüzde 5.2, eylülde yüzde 2.3 ve nihayet ekimde yüzde 3.1 geriledi.

Takvim etkisinden arındırılmamış üretimdeki gerileme ise ekim ayında yüzde 2.9 oldu.

On ay toplamındaki üretim ise hem arındırılmamış, hem takvim etkisinden arındırılmış endekse göre geçen yılın aynı döneminin yüzde 0.6 altında kaldı.

Bu arada ekim ayındaki imalat sanayi üretimi yıllık bazda arındırılmamış endekse göre yüzde 3.1, takvim etkisinden arındırılmış endekse göre yüzde 3.3 azaldı.

Gidişat pek hoş değil; ama...

Her ne kadar ara mal ithalatındaki azalma ekim ayında durmuşsa da sanayi üretiminin kasımda da gerilemiş olması kuvvetle muhtemel. Bu eğilimin aralıkta devam etmesi şaşırtıcı değil. Dolayısıyla son çeyrekteki sanayi üretimi de negatif gelecek.

İlk bakışta fazlasıyla olumsuz bir tablo var gibi görünüyor. Ama bu durum gerçekten de bir olumsuzluğa mı işaret ediyor? Ya da soruyu şöyle soralım; bu kimin için olumsuzluk?

Doğaldır ki üretimdeki gerileme sanayici için iyi değil, bir süre sonra çalışan için de iyi olmadığı anlaşılacak, hatta yer yer anlaşılıyor da.

Peki bu durumdan kim memnun? Herhalde ekonomiyi daraltıp enflasyonu bu şekilde yavaşlatmayı umanlar...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ya bir de döviz artsaydı? 05 Aralık 2024