Asgari ücret için bütçe kaygısı olmamalı
Yüksek enflasyonun gelir dağılımını bozan ve özellikle ücret gelirlerinin refah kaybına yol açan en önemli faktörlerden birisi olduğunu çok iyi biliyoruz. Geçtiğimiz iki yılda bunu bir kere daha fazlasıyla anladık. Ücretlerde nominal artışlar zaman zaman güçlü olsa da reel kayıplar daha fazla ön plana çıktı. Ücret artışlarının enflasyon farkı ve üzerine ilavelerle ilerlediği ve aslında bir kayıp ortaya çıkmadığı söylenebilir. Bunun çok doğru bir görüş olmadığı kanaatindeyiz. Ücret artışları ilk anda enflasyonu karşılıyor ve kısmen üzerine çıkıyor görünse bile ücret artışına dayalı fiyat artışlarının hızla devreye girmesi 1-2 ay içerisinde asgari ücreti reel olarak tekrar gerileterek aylarca reel kayıplara yol açabiliyor. Üstelik asgari ücretin daha çok temel gıda ve ihtiyaç ürünlerine yöneldiğini dikkate alacak olursak, barınma, ulaşım, beslenme gibi kategorilerde yıllık ortalama artışın manşet rakamın çok üzerinde olduğunu görebiliriz. Örneğin son verilere göre kira, ulaşım, işlenmemiş gıda, lokanta, otel gibi sektörlerde fiyat artışları %90‘ların üzerinde seyretmektedir. Manşet enflasyonun %62 olduğunu dikkate alacak olursak, asgari ücretlinin refahını yansıtan reel kayıp çok daha fazla görünmektedir.
Asgari ücret yoksulluktan korumalıdır
Konunun diğer bir boyutu, asgari ücret artış oranının daha üst kademe ücret artışlarına aynı oranda yansımaması ve ortalama ücretlerin asgari ücrete doğru yakınsamasıdır. Bu çerçevede orta gelir gruplarının kayıpları çok daha fazla oluyor. Yılsonu enflasyonunu dikkate aldığımızda, tüm yıl yaşanan yüksek enflasyonun etkilerini dışarıda bırakmış oluyoruz. Bu çerçevede beklenen enflasyon olarak yılsonunu değil ortalama enflasyonu hatta tüm mal ve hizmetleri içeren deflatörü dikkate almak kayıpları kısmen telafi edebilir. Türk-İş’in yayınladığı dört kişilik ailenin açlık ve yoksulluk sınırı anketi Kasım ayı sonuçlarına göre, açlık sınırı 14 bin 25 TL, gıda ile beraber haneye girmesi gereken temel harcamaları içeren yoksulluk sınırı ise 45 bin 686 TL oldu. TCMB’nin hesaplamalarına göre önümüzdeki bir yılda gıda enflasyonu %31, manşet enflasyon %36 olacak. Mevcut açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarını bu tahminlerle arttırdığımızda açlık sınırı 18 bin, yoksulluk sınırı 60 bin TL üzerlerine çıkacak. Bu tahminde risklerin yukarı yönlü olduğunu da belirtmek çok yanlış olmayacaktır. Uluslararası çalışma Örgütü’nün tanımına göre asgari ücretin çalışanları yoksulluktan ve gelir dağılımındaki bozukluktan koruması beklenmektedir. Bu çerçevede asgari ücrette önemli bir artış ihtiyacı ortadadır.
Şirketlerin rekabet gücü çalışan için de önemli
Şu ana kadar asgari ücrete çalışanlar çerçevesinde baktık. Son haftalarda birçok yazımızda da detaylı bir şekilde paylaşmaya çalıştığımız gibi yaşadığımız yüksek enflasyonun sonucu hem imalat sanayi hem de hizmetler sektöründe birçok firmanın rekabet gücünde kayıplar ortaya çıktı. Özellikle ihracatta rakiplerimizin daha düşük fiyatlarla piyasaya girmesi, bizim kur, ücret ve yüksek enflasyon etkisi ile bu tür bir rekabete girmemizi zorlaştırdığı için söz konusu kayıp ortaya çıktı. Olası yüksek oranlı bir artışın bir taraftan rekabet gücü kaybını arttırması diğer taraftan da bu artışların fiyatlara yansıtılarak enflasyondaki düşüşü tehdit etmesi gibi sonuçları olabilir. Bu çerçevede, hem çalışanların hem işverenlerin, nihayetinde ülke ekonomisinin istikrarına zarar verebilecek bu tür olumsuz etkilenmelerini minimuma indirmek için kamunun daha fazla devreye girmesi ve bu maliyetin bir kısmını üstlenmesi önemli bir çıkış yolu görünmektedir.
Kamu desteği gerekiyor
İş dünyasının farklı vesilelerle seslendirdiği vergi dilimlerinin yükseltilmesi ve asgari ücrete doğrudan kamu desteğinin geçici de olsa verilmesi bir çözüm ortaya çıkartabilir. Kamunun bu tür bir destek girişiminin bütçe açığını ve kamu borcunu arttırması elbette beklenir. Fakat bunu minimum seviyede tutabilmek için kamuda harcama tarafında ciddi bir tasarrufa gidilmesi mümkündür. Enflasyonla mücadelede sıkı para politikası uyguladığımız bir süreçteyiz. Sıkı maliye politikasının da para politikasını tamamlamasını bekleriz. Bununla birlikte, her iki politikanın eş şanlı ve güçlü sıkı gitme eğilimi makro dengeleri zorlayıcı sonuçlar doğurabilir. Sıkı para politikası ile görece esnek maliye politikası birlikteliği olabilir Bu süreçte maliye politikasının gelir tarafında belli esneklik göstererek ilerlemesi, büyüme, reel ve finans sektörünün sağlığı ile gelir dağılımı açısından olumlu katkılar sağlayabilir. Yanlış anlaşılmasın, bütçe açığı iyidir ve sınırsız açık verme lüksümüz vardır demiyorum. Mevcut verilerle ülkemizin kamu borcu ve bütçe açığı oranları bir süre esneklik göstermemize uygun seviyelerdedir. Bütçeden makro istikrara, gelir dağılımına, asgari ücrete, eğitime, işsizlere, katma değeri yüksek sektörlere, ihracat verilecek destekler ağırlıklı olarak vergiler yoluyla değil kamu tasarrufları ile sağlanabilir. Vergi tarafından sağlanacak kaynaklar ve bütçe dengelerinde kalıcı iyileşme ise kayıt dışı mücadele ve vergi gelirlerinin tabana yayılması ile sağlanabilir. Ücretle çalışanların hakkını alması, birçok sektörümüzün rekabet gücünü kazanması, kısa vadeli bütçe kaygıları ile karşılaştırılamayacak kadar değerlidir.