Artık yeni şeyler söylediğimiz bir yıl olsun 2025

Prof.Dr. Burak ARZOVA
Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Her yeni yıl yeni umutlar, yeni beklentiler demek. 

2025 yılını da aynı umut ve beklentiler ile girdik. Ülkemizde enflasyonun düşmesi, ihracatımızın artması, sanayimizin daha verimli ve üretken olması, kişilerin değil kurumsal yapının önem kazanması, iktidara yakın olmanın kamuda işe giriş şartı olmadığı, başta üniversitelerimiz olmak üzere önemli kamu kurumlarına liyakatli kişilerin atanması, ülkenin polemik üreten yapıdan sıyrılıp refah üreten bir hale dönüşmesi, refahın hakça paylaşılması, çalışanların emeğinin karşılığını alması aklıma 2025 yılı ile ilgili gelen ilk beklentiler.

Bunlardan bir kısmı yakın gelecekte mümkün gözükürken bir kısmının ise değişmesi mevcut anlayış ile mümkün değil. O nedenle beklentileri de gerçekçi tutmak sonrasında üzülmemek için gerekli gözüküyor. 

2025 yılının ilk günü; İstanbul Ticaret Odası tarafından oluşturulan Aralık ayı ücretliler geçinme endeksi bir önceki aya göre yüzde 1,74 artınca sevindik, ümitlendik. Uzun zaman sonra seride yüzde 2 altında bir değer görmek gerçekten sevindirici. Üstelik gelen bu veri 2023 Aralık (yüzde 3,52) ile de kıyaslanınca mutluluğumuz bir kat daha arttı. 

Kasım 2024’te yüzde 3,07 olarak gelen aylık veri Aralık ayında sert bir şekilde düşüş göstermiş. Konut harcamaları yüzde 4,55 ile en yüksek kalem. Ancak bunu daha önce de yazmıştım. Buradaki gevşemeyi yaz aylarına doğru görebileceğiz. O nedenle bu kalem özelinde sabırlı olmak gerekiyor.  Gıda Harcamaları grubu yüzde 0,93 artmış. Yüzde 1 altında kalan gıda artışı Aralık 2024 değerini aşağıya çeken unsurlardan biri olarak göze çarpıyor. 

İTO Toptan Eşya Fiyatları Endeksi Aralık ayında yüzde 0,82 olarak gelmiş. Bu da maliyet enflasyonu açısından önemli bir gösterge. 

Cuma günü siz bu yazıyı okurken gelecek ya da gelmiş olacak TÜİK enflasyonu öncesinde iyi bir moral oldu. Muhtemelen TÜİK enflasyonu da bu veriye paralel ya da altında gelecektir. 

2025 yılı için Merkez Bankası toplantı sayısını 12’den 8’e indirdi. Büyük merkez bankalarından alıştığımız yılda 8 toplantı sayısını daha önce de denemiş ve hemen ertesi yıl vazgeçmiştik. Bizim için henüz erken olduğunu düşündüğüm toplantı sayısının 8’e çekilmesinin birkaç sakıncası olabilir. 

2025 yılı Merkez Bankası’ndan faiz indirim beklentilerinin yoğun olacağı bir yıl olacak. 8 toplantı olması her bir toplantı için faiz indirimi beklentisini Merkez Bankası üzerine yükleyecektir. Pas geçilen aylar olursa (siyaset bu işe karışmaya başladığı için pas geçilir mi bilemiyoruz) bir sonraki toplantı döneminde Merkez Bankası üzerindeki yük artacaktır. 

Nitekim 2024 yılının son günlerinde yeniden ortaya çıkan ‘Faiz Sebep Enflasyon Sonuç’ söylemi milletçe bizi bırakmadığı gibi, Merkez Bankası’nın üzerindeki en büyük baskı unsuru olacağı konusunda artık bir tereddüdümüz yok. 

Normal şartlarda bilimin ya da analitik düşünce sisteminin hâkim olduğu bir ortamda inanç unsuru olan bir teori deneyle yanlışlanırsa artık o inanç ortadan kalkar ve deneyin ortaya çıkardığı sonuç doğru olarak kabul edilir. Milletçe bize yaşatılan yüksek enflasyonun, alım gücü düşüşünün ve fakirleşmenin sebebi olan ‘Faiz Sebep Enflasyon Sonuç’ yanılgısı zamansız faiz indirimleri yoluyla yine ve yeniden aynı şeyleri yaşamamın önündeki en büyük risk olarak duruyor. 

Deneyle yanlışlanan ‘inanç’ hala devam ediyorsa artık bu yanlış inanç ‘itikât’a dönüşmüş demektir ve maalesef bunun bir çözümü de yoktur. 

Fakat bu yanlış inançların toplumumuzda ‘yeri’ de vardır ‘alıcısı’ da. 

Örneğin Lozan Barış Anlaşması’nın gizli maddeleri olduğu ve madenlerimizin bu gizli madde nedeniyle çıkarılmadığına ilişkin inanç, Lozan’ın üzerinden 100 yıl geçmesine ve ısrarla bir gizli madde olmadığı tarihçiler tarafından açıklanmasına rağmen hala toplumun önemli kesiminde alıcı buluyor. 

Öte yandan; Merkez bankalarının yöneticilerinin iddialı olmaları bir yere kadar kabul edilebilir. Ancak fazla iddialı olmak ve yer yer süper ego sahipliği bazen kişilerin iddialarına kurumların kurban edilmesi sonucunu doğurabilir. 

Yılda 12 toplantıdan 8 toplantıya geçmek bir risktir. Hele bu toplantılardan bir kısmını büyük Merkez bankalarının kararlarından önceki bir tarihe takvimlemek mevcut riski daha da artırır. Bu gereksiz risk alınmalı mıdır ayrı bir tartışma konusudur ancak olası bir olumsuz durumda Merkez Bankası’nın müdahale etmekte gecikmesi yeniden oluşturulmaya çalışılan itibarını zedeleyebilir. 

Unutmayalım ki Merkez Bankamız iddialı olmak adına 2025 yılı enflasyon tahminini 2024 yılının son enflasyon raporuna kadar güncellememiş ancak sonrasında yüzde 50’lik yanılma ile bu güncellemeyi gerçekleştirmişti. Yüzde 50’lik yanılmanın bir itibar kaybı olup olmadığı konusunun takdiri ise kamuoyuna aittir.

2025 yılında elbette ekonomimize dair konuşulacak çok konu olacak. Fakat yine de umudu kaybetmemek lazım. Asgari ücret artış oranından en azından 2025 yılında bir erken seçim olmayacağını öngörebiliyoruz. Bu da ekonomi yönetimine rayından çıkarılmış Türkiye ekonomisini yeniden rayına oturtmak konusunda bir zaman yaratıyor. 

2025 yılı hayallerimizin, beklentilerimizin gerçekleştiği bir yıl olsun. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar