Artık sürgün yeri İstanbul’un Nişantaşı, Kadıköy’ü
Ferit Edgü’nün “Hakkari’de Bir Mevsim” romanı 1977 yılında yayımlandı. Roman, Hakkari’nin Pirkanis köyüne atanan bir er/öğretmenin yaşadıklarını anlatıyordu. Türkiye daha dışarıya açılmamıştı. O vakitler, kamu hizmetleri memleketin her tarafına daha eşit yayılsın diye “Şark Hizmeti’ne gidilirdi. Bir de sürgün yeriydi oraları kamu görevlileri için.
Dün kamu görevlileri için sürgün yeri Hakkâri’nin Pirkanis’iydi, şimdi artık İstanbul’un Nişantaşı, Kadıköy’ü sürgün yeri oldu. Hayaldi gerçek oldu, Türkiye Şark hizmetinden Garp hizmetine geçiş yaptı. Neden?
Şimdi enflasyon düşerse, hayat eskisi gibi olur, geçinmek şıpın işi kolaylaşır mı? Hayır. Neden? Gelin hepsini anlatayım.
Kamunun manasız müdahaleleri ile kayıt dışılık tümör gibi yayılıyor ekonomimizde
Peki, nasıl oldu da, İstanbul’un Nişantaşı, Kadıköy’ü artık sürgün yeri oluverdi? Türkiye, “faiz sebep, enflasyon netice” tekerlemesi ile normal yolu bıraktı taşlı tarlaya girdi. Her gün taşlı tarlaya girmenin yol açtığı semptomlarla boğuşuyoruz. Rahmetli Erbakan hocanın deyimiyle pansuman tedavisi ile aspirin tedavisi ile durumu seçime kadar idare etmeye çalışıyoruz. Taşlı tarlaya girince fiyatlar hızla yükseldi ve herkes için ama öncelikli dar gelirliler için hayat çok zorlaştı. Fiyatlar AK Parti iktidarının başında nasıl hızla düştüyse, şimdi de hızla yükseldi. Düşüş Türkiye taşlı tarlayı bırakıp normal yola çıkınca gerçekleşmişti. Sonra Türkiye normal yolu bırakıp taşlı tarlaya çıkınca hayat pahalılığı tavan yaptı. Nedir? Doğru yoldan asla ayrılmamak gerekir.
Haydan gelen huya gider
Ortalama malum karaktersiz bir kavram. Nitelemek lazım. Geçinmek özellikle bazı yerlerde diğer yerlere göre çok daha fazla zorlaştı. Ekonomi işte böyle, dinamik bir sistem, siz bir fiyatı bozunca, arka arkaya bütün fiyatlar bozuluveriyor. Siz bir dengeyi bozunca, dengesizlik sistemin her tarafına parça parça yayılıyor.
Türkiye ekonomisi taşlı tarlaya girdiğinden beri, kayıt dışılık süratle artıyor. Siz banka ve şirket bilançolarına “makro ihtiyati tedbir” fiyakalı adı altında manasız kaba müdahaleler yaptıkça millet kayıt dışına kaçıyor, kaçacak. Daha önce de olmuştu, yine öyle olacak. Net hata noksan dengesi neden şaştı? Türkiye ekonomisinde kayıt dışılık yaygınlaştığı için. O yalnızca bir nişane. Bekleyin daha çok emare göreceğiz hastalığa işaret eden, tümör gibi tüm sisteme yayıldıkça piyasa dışı kaba müdahaleler.
İstanbul’da dar gelirlinin geçim maliyetindeki artış Türkiye ortalamasının yüzde 40 üstünde
Örneğin, İstanbul’da ikamet eden dar gelirli hane halkının geçim maliyetindeki yıllık artış Ekim 2022 itibariyle resmi enflasyonun yüzde 23, sadece gıda ve barınma ihtiyaçlarına bakarsanız, düşük gelirli grubun geçinme maliyeti Türkiye ortalamasının yüzde 25 üzerinde yapılan analizlere göre. Yok, sadece gıda harcamalarına bakıyorsanız, Kasım 2022 itibariyle düşük gelirli grubun geçinme maliyeti Türkiye ortalamasından yüzde 40 daha yüksek. Gülbin Şahinbeyoğlu’nun konuyla ilgili analizi TEPAV web sitesinde. Son grafik ise aşağıda. Okumanızı öneririm.
“Analizler, 2022 yılında enflasyonun hızlanmasıyla İstanbul’da tüm harcama gruplarında fiyatların önemli oranda arttığını, bu artışların ancak temel ihtiyaçlarını karşılayabilen düşük gelirli gruplarda daha yüksek olduğunu ve Türkiye geneli için açıklanan resmi rakamların oldukça üzerinde enflasyon düzeylerine işaret ettiğini göstermektedir” diye anlatıyor çalışma. Kamu görevlileri, maaşla yaşayanlar işte o düşük gelirli grubun içerisinde.
Eskiden 1980’lerde 1990’larda enflasyon yüksekken, hem dar gelirli grupların hem de şirketlerin, hepimizin kendimizi koruma mekanizmalarımız vardı. Şirketler için enflasyon muhasebesi vardı. Fiktif karların vergilendirilmesi önlenirdi. Çalışanlar için üç aylık, altı aylık maaş ayarlamaları yapılırdı. Bunlar lütuf değil, haktı. Şimdi bu tür koruma mekanizmaları yokken, hızlı enflasyon artışı geçim zorluğu yaratıyor elbette.
Sonuç ortada. Bodrum’da Antalya’da devlet hastanesine doktor ve hemşire bulmak zorlaştı. Kentlerde yaşamak zaten daha maliyetliydi ama şimdi bazı kentlerde yaşamak iyice zorlaştı. Dün nasıl Şark Hizmeti zorunluluğu varsa, şimdi de Garp Hizmeti Zorunluluğu bir nevi elzem oldu. Aksi takdirde, bunun ne demek olduğunu tahayyül edebiliyor musunuz?
Türkiye’nin şehir merkezlerinde en mutena semtlerde kamu hizmetlerinin kalitesinin süratle düşmesi demek bu durum esasen. Bu tür bölgelere ne polis, ne hemşire, ne öğretmen, ne doktor, kaliteli eleman bulmak çok zor artık. Aile evi oralarda değilse, lojman desteği ve günlük yemek imkânı yoksa kimse artık Batıdaki kent merkezlerinde olmak istemez doğal olarak.
Türkiye’de milletin hayat pahalılığını nasıl hissettiğine dair ayrıca anket yapmaya gerek yok. TÜİK zaten periyodik olarak tüketici güveni anketi yapıyor. Tüketici güveni anketinin alt sorularına yıllar itibariyle verilen cevaplar aslında çok açık bir gerçeğe işaret ediyor.
Soruyor TÜİK, “”Geçen 12 aylık dönemde hanenin maddi durumu iyileşti mi, kötüleşti mi?” Kötüleşti diyenlerin sayısı iyileşti diyenlere göre arttıkça, endeks yaklaşık yüzde 30 geriliyor 2020 yılından 2022 yılına. Ne zaman? Hayat pahalılığı tavan yaptığında. İsteyen aşağıdaki grafiğe bakabilir.
2020’den 2022’ye hanelerin maddi durumu kötüleşiyor
Sonra soruyor TÜİK, “gelecek 3 aylık dönemde tüketimin finansmanı için borç kullanma ihtimali var mı?” diye. Tüketimin finansmanı için borçlanma ihtimali 2020’den 2022’ye yaklaşık yüzde 30 artıyor. TÜİK soruyor, millet cevaplıyor ve durum ortada.
Üstelik bu değişim her yerde aynı hızda olmuyor, kentlerde yaşamanın maliyeti daha hızlı artıyor. Türk sanayisinin esas itibariyle geçinme maliyetinin hızla arttığı bölgelerde olması, ekonomik aktivitenin buralarda yoğunlaşmış olması işi kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor.
Şimdi Grafik 5’te dış ticaret hadlerindeki erimeye bir bakın. Dün lira hızla değer kaybederken, ihracat yapan firmalarımız maliyeti çok düşünmeden, kur kazancını da dikkate alarak fiyat kırarak rekabet yapıyorlardı. Neden? Ankara’nın taşlı tarla siyaseti buna imkân verdiği için önlerini görmelerine imkân sağlamadığı için elbette.
Dış ticaret hadleri hızla düşmekte
Şimdi ihracat pazarlarımız hızla daralırken, iş yapabilmek için fiyat yükseltmek zorunda Türk firmaları. Neden? Artan maliyetlerden. Şimdi bu maliyetlere artan işçilik maliyetlerini de daha çok yansıtmak gerekecek. Ya daralan pazarlarda fiyat yükselterek varolmaya çalışacaklar ya da faaliyet hacimlerini küçültecekler. Bu tercih ihracatçı firmalardan yerel tedarikçilerine dalga dalga yayılacak. Kendi başlarına bırakılırlarsa küçülme ihtimali, küçülmeme ihtimalinde daha yüksek.
Bedava kamu kredileri ile firmaların kazancını desteklemek suretiyle küçülme engellenebilir mi? Göreceğiz.
Peki, 2023’te fiyatların artış hızı yavaşlasa, hayat ucuzlar mı? Hayır. TÜİK Hanehalkı Bütçe anketini en son 2019 yılında yayımladı. 2020’de Pandemi diyerek anketi yapmadı, sonra 2021 anketini yaptı ama sonuçlarını hala yayımlamadı. Böylece yoksulların oranının yine 2002’ye geri dönmekte olduğunu görmemizi engelledi.
İstanbul’da 2019 yılında en dar gelirli, en alttaki yüzde 20’nin toplam harcamalarının yaklaşık yüzde 70’i gıda, barınma ve diğer temel ihtiyaçlardı
En varsıl yüzde 20’lik grup için ise bu tür harcamaların toplam gelir içindeki payı yüzde 50 civarındaydı. 2020’de beri fiyatlar arttıkça, verili gelir üzerinden bu oranların da yükselmesi lazım. Geçim zorluğu işte o zaten. Dar gelirli için aynı temel tüketim sepetini kaliteyi düşürmeden, öğün atlamadan devam ettirebilmek imkânsız hale geldi.
Şimdilik görünen şudur. Dün kamu görevlileri için sürgün yeri Hakkâri’nin Pirkanis’iydi, şimdi artık İstanbul’un Nişantaşı, Kadıköy’ü sürgün yeri oldu. Hayaldi gerçek oldu, Türkiye zorunlu Şark hizmetinden zorunlu Garp hizmetine geçiş yaptı. Hayırlı olsun. Ne diyeyim?
Düne kadar çok konuşmadığımız bölgesel asgari ücret meselesini bu gidişle çok yakında konuşmaya başlamak zorunda kalacağız sanki. Eğer bir an önce güçlü bir enflasyonla mücadele stratejisi ortaya koymayacaksanız, tüm Türkiye için ortalama bir asgari ücret artışıyla geçim sıkıntısını azaltabilmek mümkün değil. Seçim için düzenleme yapılırken unutmayın, sonra da şaşırmayın. Şimdiden söylemiş olayım. Gidiş belli….