Arabuluculuk önerisi doğru yönde olsa da, sonuç vermesi muhtemel değil
NATO ve AB üyelerini de harekete geçiren ABD, Ukrayna ve Karadeniz bölgesinde Rusya’ya meydan okuyor. Hatırlanacağı gibi, Varşova Paktı’nın ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, NATO Doğu Avrupa ülkelerini ve bağımsızlığını yeni kazanan Baltık ülkelerini üye yapmış, bunu AB’ye alınmaları izlemişti. Ancak geride Rusya’nın Batısında Ukrayna, güneyinde Gürcistan gibi NATO’ya üye olmayı arzulayan, bu gerçekleşmediği takdirde Rusya’nın baskısına açık kalacaklarından korkan sorunlu ülkeler kalmıştı. NATO bu ülkelerin özlemlerine doğrudan karşı çıkmamış, ancak üyelik kararının ciddiyetle ele alınmasını belirsiz bir tarihe bırakmıştı. Gerçek ise, NATO’nun bu ülkelerin Rus müdahalelerine karşı savunmasını üstlenmeye hazır olmamasıydı ki, bu tutumunda zaman içinde bir değişiklik meydana gelmemiştir.
Rusya’da geçmişte Batı ile yaşadığı Napolyon’dan Hitler’e kadar uzanan tecrübelerin şekillendirdiği bir kuşatılmışlık psikolojisi egemendir. Bunun sonucunda daima kendisi ile Avrupa arasında bir koruma yastığına ihtiyaç duyar. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda bu alanın çizgisini Doğu Avrupa oluşturmuştur. Savaş sonrası kurulan düzen çökünce sınır da geriye çekilmiş, Ukrayna ve Belarus yeni koruma yastığı olmuşlardır. Rusya bu ülkelerin kendisine meydan okumak için üs olarak kullanılmayacağından emin olmak istemektedir. Bunun pratikteki anlamı, Ukrayna ne zaman arkasına NATO, ABD veya AB’yi alarak Rusya karşısında harekat alanının genişletmeye çalışacak olsa, Rusya’nın dostane olmayan tepkileriyle karşılaşacağıdır. Rusya komşularına karşı düşük ve orta düzeyde hasmane hareketlere girişmek ve bunların tırmanmasına mahal vermemek konusunun ustasıdır. Aynı derecede usta olduğu bir diğer alan da vekiller kullanmak, çatışmalarda devlet olarak doğrudan yer almamaktır.
Rusya ile Ukrayna arasında hali hazırda yüksek seviyede cereyan eden gerilim karşısında, Türkiye arabuluculuk yapma önerisinde bulunmuştur. Ukraynalılar girişimi olumlu karşılamışlardır. Ruslar başlangıçta öneriye ilgi göstermemişlerse de, kısa bir süre önce öneriyi değerlendireceklerini açıklamışlardır. Bununla birlikte, Rus Dış İşleri Bakanı değerlendirme ifadesinin “kabul” anlamına gelmediğini belirtme ihtiyacını duymuştur. Anlaşıldığına göre, Putin ve Erdoğan yapacakları bir telefon görüşmesinde konuyu ele alacaklardır (Bu satırların yazılmasından sonra görüşeceklerdir). Ancak uygulanabilir bir anlaşmaya varacakları kuşkuludur. Sayın Putin, Sayın Erdoğan’la geliştirdiği kişisel ilişki çerçevesinde, başka hiçbir nedenle olmasa dahi, dostunu mahcup düşürmemek için öneriye “hayır” demeyecek ama somut taahhütlere girmekten de ısrarla kaçınacaktır. Sonuçta bir halkla ilişkiler gösterisi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Çatışmalarda arabuluculuk yapmak, gerek araları bulunacak tarafların gerek arabulucunun bazı koşulları yerine getirmesini gerektirmektedir. Araları bulunacak taraflar da iki şart aranır: taraflar uzlaşmayı istemelidirler, buna karşılık doğrudan görüşmelerde bulunmakta zorluk çekmelidirler. Arabuluculuğa talip olan tarafa bakacak olursak, arabulucu çatışanlar tarafından çatışılan konularda “tarafsız” olarak algılanmalı, her iki tarafın da güvenini haiz olmalıdır. Buna ek olarak üstlendiği sorumluluğu yerine getirebilecek bir aktör olduğu kabul görmelidir. Son olarak, arabulucunun tarafların uzlaşmaları halinde onları ödüllendirme imkanlarına sahip olması, zorunlu olmasa da, faydalıdır.
Şimdi yukarda saydığımız şartların karşılanıp karşılanmadığına bakalım. İlkin, tarafların, özellikle Rusya’nın kendi istediklerini elde etmeden çatışmayı sonlandırmak istediği tartışmalıdır. Daha doğrusu, taraflardan her biri çatışmanın kendi taleplerinin karşılanarak sonlanmasını istemektedir. İkinci olarak, eğer bir uzlaşmaya varmak istiyorlarsa, Rusya ve Ukrayna arabuluculara gerek duymaksızın birbirileriyle iletişim kurabilirler. Bir arabulucuya ihtiyaç duydukları pek açık değildir. Üçüncü olarak tarafların arabulucuya ve onun tarafsızlığına ne kadar güven duyduklarıdır. Rusya’nın baskısını hisseden Ukrayna kendisine yardımcı olmayı teklif eden herkesin önerisine olumlu yaklaşacaktır; nitekim Türk önerisi karşısında memnuniyetini ifade etmiştir. Buna karşılık Rusya S-400’ler konusunda bir türlü karar veremeyen, NATO üyesi olan, son zamanlarda Amerika ile ilişkilerini düzeltmeye çalışan, Orta Doğu’da rekabet ettiği Türkiye’ye acaba güvenir mi? Dördüncü olarak, her ne kadar hükümet sık sık bu kurumu dışlama temayülleri sergilese de, Türk hariciyesinin arabuluculuk işlemlerini başarıyla yürütecek bir örgüt olduğundan kimse kuşku duymamaktadır. Son olarak, Türkiye tarafların uzlaşmaya yanaşmalarını teşvik için onları ödüllendirme olanaklarına sahip değildir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Rusya-Ukrayna geriliminde arabuluculuk teklif etmesi iyi niyetli bir davranış olabilir ama hüküm süren şartlar karşısında olumlu sonuç getirmesi muhtemel gözükmemektedir.