Ar-Ge'de radikal dönüşüme ihtiyaç var

H. Bader ARSLAN
H. Bader ARSLAN

Son günlerde Türkiye’nin Ar-Ge alt yapısı ve harcamaları ile ilgili iki önemli çalışma açıklandı. Birincisi Turkishtime dergisinin yayımladığı Türkiye’nin 2019’da en fazla Ar-Ge yatırımı yapan 250 firma listesi. İkincisi ise TÜİK’in geçen cuma açıkladığı 2019 Ar-Ge Faaliyetleri Araştırması.

Turkishtime’ın çalışması şirket beyanlarına dayanıyor. Dolayısıyla büyük oranda özel sektör verilerini içeriyor. En fazla Ar-Ge yatırımı yapan 250 firmanın, yapılan harcama, cirodan pay, alınan patent, yapılan tasarım, istihdam edilen personel gibi farklı açılardan analiz edildiği çalışmanın 2019 sonuçları 15,5 milyar TL Ar-Ge yatırımı yapıldığını gösteriyor. Ar-Ge 250 Araştırması’nın ilk 10’unda savunma ve havacılıktan 5, otomotivden 3, beyaz eşyadan 1, telekomdan 1 şirket var. Listenin zirvesinde ise Tusaş, Aselsan ve Roketsan yer alıyor.

TÜİK’in 2019 verileri ise sadece özel sektörü değil, üniversite ve kamu kurumları tarafından yapılan Ar-Ge faaliyetlerini de içeriyor. 2018’de 8.2 milyar dolar Ar-Ge yatırımı yapılan Türkiye’de 2019 Ar-Ge yatırımları 8,1 milyar dolar (46 milyar TL) oldu. Araştırmanın başladığı 2003 yılında 38 bin, 2018 sonunda 172 bin olan tam zaman eşdeğeri personel sayısı 2019’da 193 bine çıktı. Ar-Ge yatırımlarının 2019 GSYH’sindeki payı ise yüzde 1,06 düzeyinde gerçekleşti.

Dünyada durum

Dünya genelinde yapılan Ar-Ge yatırımlarının tutarı 1,7 trilyon dolara yakın. Bunun yüzde 80’ini ilk 10 ülke gerçekleştiriyor. Hepsinin ortak özelliği Ar-Ge’nin özel sektör öncülüğünde yapılıyor olması. Ar-Ge için yapılan harcama kadar önemli başka bir gösterge de bu harcamaların GSYH içindeki payı. Son açıklanan TÜİK verisinde Türkiye için bu oranın yüzde 1,06 olduğunu gördük. Bu şu ana dek ulaştığımız en yüksek oran.

Aşağıda OECD tarafından açıklanan son veriler ile hazırlanmış bir grafik göreceksiniz. 2019 verilerini açıklayan üç ülke var. Türkiye, Avusturya ve Kolombiya. Diğer ülkelerin verileri 2018’e ait.

Listenin başında İsrail, Güney Kore ve Tayvan’ı görüyoruz. Üçü de dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında değil. Ama bu ivme devam ederse yakında öyle olacaklar. Üçünün hemen ardından Kuzey ve Batı Avrupa ülkeleri ile ABD ve Japonya geliyor. Bu ülkeler uzun zamandır yüksek Ar-Ge harcaması yapan ülkeler. Türkiye de sona yakın sıralarda bulunuyor. Ancak son yıllarda sıralamada öne çıkmaya başladık. Uzun süredir, farklı platformlarda dillendirilen Ar-Ge ihtiyacı mayası tutmaya başladı. Ama hala gidecek çok yolumuz var.

Bize düşen...

1990’lı yıllarda küresel anlamda ticari güç sahibi olabilmek için yüzde 3’lük Ar-Ge payı yeterli kabul edilirdi. Şimdi gelişmiş ülkelerin Ar-Ge harcamalarının yüzde 4’e yakın olduğunu, sınıf atlamak isteyen ve rekabet iştahı açık olanların ise bu oranı yüzde 5’e taşıdığını görüyoruz. Bu nedenle mevcut konumumuzu yeterli kabul etmemeliyiz. Son yıllarda yeni Ar- Ge ve Tasarım merkezleri açılmasına yönelik verilen desteklerin, ülkemizdeki Ar-Ge kapasitesinin gelişimi için önemli hızlandırıcılar olduğunu biliyoruz. Ancak özel sektörde Ar- Ge bilinci hala zayıf.

Bu zayıflığın temelinde üç faktör yatıyor. Birincisi rekabet anlayışı. Rekabeti fiyat indirme yarışı olarak görmeye devam ettiği sürece özel sektörümüzün Ar-Ge yapma isteği ve buna fon ayırma ihtimalinin hızlanmasını beklemek zorlaşıyor. İkincisi Ar-Ge’nin bir yatırım değil, harcama olarak görülmesi. Zihinlerdeki bu yanlış algının bozulması için bir devrim gerekiyor. İSO-500 listesine giren Türkiye’nin en büyük şirketlerinin bile yarıya yakını hiç Ar-Ge yatırımı yapmıyor.

Üçüncüsü ise, Ar- Ge’nin savunma, bilgisayar ve elektronik gibi belli birkaç sektörle sınırlı olan bir faaliyet olarak görülmesi. Oysa madencilikten, tekstile, turizmden mobilyaya kadar her alana hitap eden ve her sektörde rekabet avantajı sağlayacak bir kavramdan bahsediyoruz. Mevcudu üretip fiyat üzerinden rekabet etmek ya da yenilik peşinde koşup farklı ürünler geliştirmek arasında hiç de ince olmayan bir çizgi üzerindeyiz. Son yıllarda sayısı giderek artan başarı örnekleri görsek de; bu bizi ülke olarak bir dönüşüme götürecek kadar güçlü bir ivme yakalamadı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar