Ankara’daki kritik soru: Türkiye Biden’ın demokrasi zirvesine davet edilir mi?
Dünya siyaseti açısından hareketli günler; Bir tarafta ABD’de göreve başlayan yeni yönetim, diğer tarafta Ortadoğu’da Biden koltuğa oturmadan bir ön alma, pozisyon güçlendirme telaşı.
İsrail Doğu Kudüs’te apar topar yeni Yahudi yerleşim birimleri için imar izni verirken, Türkiye de Irak’a Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’yla adeta “diplomatik/askeri çıkarma” yapmakta. (Hulusi Akar’ın ziyaretine ilişkin ilk sızan haberler, Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile anlaşıp, Musul’da iki kalıcı askeri üs kurmak istediği yönünde. Bu durum, ilk kez bir Türk Genelkurmay Başkanı’nın Erbil’de, üç renkli Irak Kürdistanı bayrağı önünde fotoğraf vermesini de açıklayacak kadar kritik önemde.)
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, ABD’nin yeni Başkanı Biden’a görüşme çağrısı yaparken, Suudiler Biden’ın yeni Ulusal Güvenlik Ajansı Başkanı Haines’ın “Kongre’ye Kaşıkçı cinayeti konusunda ABD’nin elindeki gizli bilgileri de içeren bir rapor sunacağım, bu raporu kamuoyuna da açıklayacağım” vaadi karşısında yıllarca ambargo uyguladığı Katar’la barışma telaşında.
Tüm bunlara ek olarak bölge ülkelerinde Biden’ın ilk yılına ilişkin bir başka telaş daha var;
ABD’nin yeni Başkanı görev süresinin ilk yılında, otokratikleşmeyle mücadele için dünya çapında bir “demokratik ülkeler zirvesi” toplayacağını açıklamıştı. Acaba bu zirveye kimler davet edilecek ?
Ankara’da da bugünlerde üzerinde açıkça konuşulmayan, ancak yönetimdekilerin kafasını kurcalayan kritik soru bu.
AK Parti hükümetinin son dönemde attığı dış politika adımlarına bir de bu açıdan bakın;
• Yunanistan ile görüşme masasına oturma; Bunun için Oruç Reis’in Antalya Körfezi’ne -Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’tan da bu hafta Barbaros’un Kıbrıs açıklarındaki arama çalışmalarından vazgeçtiğini öğrendik - geri çekilmesi;
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son bir ay içinde hemen her konuşmasında reform demesi; Türkiye’nin yerinin Avrupa Birliği olduğunu söylemesi;
• Libya’nın neredeyse hiç gündem olmaması, unutulması ve unutturulması;
• Erdoğan’ın yılbaşı tebrik mesajına karşılık Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un içinde Türkçe kelimeler de geçen cevabi yılbaşı tebriğinin alayı vala ile kamuoyuna açıklanması.
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’daki AB Büyükelçileri ile bir araya gelip, bir de onlara yüz yüze reform sözü vermesi.
• Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun AB dönem başkanlığını devralan Portekiz’e daha yılın ilk günlerinde yaptığı ziyaret; bunu, yine Çavuşoğlu’nun bu ay içinde yapacağı Brüksel ziyaretinin izlemesi.
• İlişkilerin gergin olduğu Mısır’a, Suudi Arabistan’a yönelik yumuşama sinyalleri verilmesi; İsrail’e Büyükelçi atama telaşı;
• Türkiye’nin koruyup kolladığı, üst düzey yöneticilerine sığınma ve çalışma imkanı tanıdığı Hamas’ın birden bire kendisine yeni bir “yuva” aramaya başlaması; (İsrail Türkiye ile normalleşme için Hamas’a verilen desteğin son bulmasını şart koşuyor) Türkiye’deki Hamas yöneticilerinin Şam’a geri dönebileceklerine ilişkin uluslararası medyada çıkmaya başlayan haberler.
Bunların hepsi Ankara’nın o kritik “demokrasi zirvesine” hazırlıkları.
AK Parti hükümeti ilk öncelik olarak Biden yönetimine “Türkiye’nin jeopolitik önemini” hatırlatmayı amaçlıyor.
Görünen hesap şu;
Acaba Türkiye, jeo-stratejik öneminin yanına, birkaç küçük demokrasi reformu koyarsa, Washington’da kurulacak “demokratik ülkeler zirvesinde” yerini alabilir mi?
Ancak Batı’daki hava, artık “söz yerine eylem” ortaya konulması yönünde. Gerek Ankara’daki AB Büyükelçilerinin sohbetlerde söyledikleri, gerekse Brüksel’deki gelen mesajlar hep aynı; AK Parti hükümetinin söyledikleri umut verici, ama gerisi gelecek mi, yoksa verilmiş sözler Türkiye’nin iç politika çekişmeleri içinde kadük mü edilecek?
Cin şişeden çıktı; "Sözde...”
ABD cenahı ise daha karanlık; Biden’ın Dışişleri Bakanı olarak Anthony Blinken Senato’daki onay sürecinde Türkiye’ye yeni yönetimin bakışını netleştirdi.
İlginçtir;
Türkiye’de CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı için kullandığı “sözde” sıfatını, Blinken Türkiye-ABD ittifakı için kullandı; Türkiye’den “sözde ortak” diye bahsetti.
Blinken Amerikan diplomasisi içinde yetişmiş, çok tecrübeli bir diplomat. Bugüne kadar Amerikan hariciyesinde üstlendiği görevler nedeniyle Türkiye’yi iyi tanıyor. Ankara’daki iç siyaseti yakından izlediğini de zaten Trump döneminde ABD yönetimi dışındayken yazdığı makalelerle ortaya koymuştu.
Dolayısıyla, tam da Türkiye’de bir “sözde” tartışması yürürken, Türk-Amerikan ittifakı için seçtiği “sözde” kelimesinin bir “tesadüf” olması zor.
Acaba Biden’ın Dışişleri Bakanı, bu kelimeyi kullanarak Türkiye’yi “yakından izlediklerini” de ima etmek istemiş olamaz mı?