Anayasa Mahkemesi’nin Dijital Hizmet Vergisi kararı
2019 yılı sonunda kabul edilen 7194 sayılı Kanunla dijital hizmet vergisi, konaklama vergisi, değerli konut vergisi gibi yeni ve tartışmalı vergiler hayatımıza dahil olmuştu. Söz konusu Kanunun bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi (AYM)’ne yapılan başvuruyu Yüksek Mahkeme, 12 Eylül 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan E:2020/11, K:2023/98 sayılı kararıyla sonuca bağlamıştır. Bu yazımda söz konusu kararın 7194 sayılı Kanun’un vergiye ilişkin hükümlerini değerlendireceğim.
Kararın ilk değerlendirmesi Dijital Hizmet Vergisi’ne (DHV) ilişkin. Hatırlayacak olursak söz konusu vergi, temelde dijital ortamda hizmet sunan küresel şirketleri vergilendirmeyi amaçlayan bir vergi olarak konulmuş ve ABD’nin bu vergiyi uygulayan veya uygulayacak olan ülkelere yaptırım uygulamaya başlamasıyla tartışmalara neden olmuştu. OECD bünyesinde bir süredir yürütülen çalışmaların meyvelerini vermeye başlaması (Pillar 1 ve Pillar 2 uzlaşıları) üzerine orta-uzun vadede tarih olacak bu verginin çok tartışmalı bir hükmü bulunmaktadır. AYM’nin iptal kararına da konus olan söz konusu hüküm, aslında bir vergisel düzenlemeden ziyade Hazine ve Maliye Bakanlığı’na olağanüstü yetki veren bir düzenleme.
AYM’nin önüne gelen kanun hükmü, DHV mükelleflerinin Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergilere (Sadece DHV değil, tüm vergiler!) ilişkin beyanname verme ve ödeme yükümlülüklerini süresinde yerine getirmemeleri halinde Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (GİB) ihtarda bulunacağını ve bu ihtarın GİB’in internet sayfasında ilan edileceğini, ilandan itibaren 30 gün içinde bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde dijital hizmet sağlayıcılarının sunmuş oldukları hizmetlere erişimin, bu yükümlülükler yerine getirilinceye kadar engellenmesine Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca karar verilerek Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na gönderileceğini ve 24 saat içinde kararın uygulanacağını düzenlemektedir.
Görüldüğü üzere söz konusu hüküm, Türkiye’de olsun olmasın vergisel yükümlülüklerini yerine getirmeyen dijital hizmet sağlayıcıların hizmetlerine erişimi kapatarak tabiri caizse “sanal işyeri kapatma” cezası halini almaktadır. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra kaleme aldığım bir yazıda[1] bu düzenlemenin Anayasa’nın temel hak ve özgürlük kısmında düzenlenen 35. maddedeki mülkiyet hakkına, 48. maddedeki teşebbüs hürriyetine, (duruma göre) 22. maddedeki haberleşme hürriyetine, 26. maddedeki düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine, 28. maddedeki basın hürriyetine, 29. maddedeki süreli ve süresiz yayın hakkına müdahale ettiğini ve Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü bir düzenleme olmadığı için Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtmiştim.
Anayasa Mahkemesi başvuruyu “teşebbüs özgürlüğü” bağlamında değerlendirmiştir. Yüksek Mahkeme kararında dijital hizmetlerin vergilendirilmesindeki zorluklardan ve tartışmalardan kısaca bahsettikten ve dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişim engeli getirilmesine imkân sağlayan kuralın dijital hizmet sağlayıcılarının teşebbüs özgürlüğünü sınırladığını tespit ettikten sonra, bu sınırlamanın Anayasa’ya uygunluğunu Anayasa’nın 13. maddesindeki kriterler (kanunilik, meşru amaç, ölçülülük) açısından değerlendirmiştir.
Yüksek Mahkeme, dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin engellenme sebebi, usul ve şeklinin herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı; kural ile dijital hizmet sağlayıcılarının vergisel ödevlerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmeleri ile vergilerini tam ve zamanında ödemeleri amaçlanmadığından meşru amaca dayandığı sonucuna ulaşmıştır.
Konuyu ölçülülük ilkesinin alt ilkeleri olan “gereklilik, elverişlilik ve orantılılık” açısından değerlendiren Yüksek Mahkeme, vergisel yükümlülüklerini yerine getirmeyen dijital hizmet vergisi mükellefi dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin engellenmesinin söz konusu yükümlülükleri yerine getirmelerini zorlayıcı bir etkiye neden olacağı gözetildiğinde kuralın anılan amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığının iddia edilemeyeceğini belirtmiştir.
İptal konusu düzenlemenin orantılılık ilkesi karşısındaki durumu konusunda ise AYM, kamu yararı ile teşebbüs özgürlüğü arasında makul bir dengenin kurulması gerektiğini, erişimin engellenmesi yaptırımının teşebbüs sahiplerine aşırı ve katlanılamaz bir yük getirmemesi gerektiğini belirtmiştir. Yüksek Mahkeme, çağımızda internetin hayatımızdaki yaygın kullanımına, bilgiye ulaşılması, bilgi ve düşüncelerin paylaşılması açısından etkili ve yaygın bir yöntem olduğu gibi haberleşmenin ve iletişimin sağlanması bakımından da vazgeçilmez niteliğine ve sanayi devriminden sonra küresel ekonomideki en önemli yapısal kırılmalardan biri olarak kabul edilen dijitalleşme sürecinde ekonomik ve ticari faaliyetlerin yürütüldüğü en önemli kanallardan biri haline gelmesine vurgu yaptıktan sonra Maliyenin erişim engeli getirme konusundaki yetkisini düzenleyen maddenin orantılı olup olmadığı konusunda şu değerlendirmeyi yapmıştır.
“213 sayılı Kanun kapsamına giren vergilere ilişkin beyanname verme ve vergi ödeme yükümlülüklerini süresinde yerine getirmeyen dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin engellenmesi ise en ağır yaptırım olan internet sitesinin bütününün erişime engellenmesi anlamına gelmektedir. Dijital hizmet sağlayıcılarının tüm faaliyetlerini yürüttükleri internet sitesi ile ilgili reklam yasağı, bu kapsamda yeni sözleşme kurulmasının yasaklanması, internet trafiği bant genişliğinin kademeli olarak daraltılması gibi daha hafif kısıtlamaların öncelikle uygulanması, bu kısıtlamalara rağmen vergisel ödevlerin yerine getirilmemesi durumunda daha ağır yaptırımlara başvurulması ve son aşamada dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere internet sitesinin tamamına erişimin engellenmesi yolu öngörülerek kademeli bir vergi güvenlik tedbiri ihdas edilmesi mümkünken doğrudan erişimin engellenmesine karar verilmesinin hükme bağlanması suretiyle hizmet sağlayıcılarına aşırı külfet yüklendiği, teşebbüs özgürlüğü ile kamu yararı arasında bulunması gereken makul dengenin bozulduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralla teşebbüs özgürlüğüne getirilen sınırlamanın orantısız olduğu ve ölçülülük ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.”
Yüksek Mahkeme, yukarıdaki gerekçeyle Maliye’nin dijital hizmet sunucularına erişim engeli getirme konusundaki yetkisini, kararın RG’de yayımlanmasından 9 ay sonra yürürlüğe girecek şekilde iptal etmiştir.
Yaklaşık 3,5 yıl önce savunduğum görüşün aynı gerekçelerle Anayasa Mahkemesi tarafından da benimsenmiş olması kendi adıma memnuniyet verici. Aklın yolu bir!
Anayasa Mahkemesi’nin aynı kararında konaklama vergisi ile değerli konut vergisine ilişkin başvurular da değerlendirilmiştir. Başvurular genelde bu vergilerin yerel yönetimler yerine merkezi yönetim tarafından toplanmasının yerel yönetimlerin mali özerkliğine aykırı olduğu gerekçesine dayanmakta. Yazıyı uzatmamak adına kararın bu vergilere ilişkin gerekçelerini uzun uzun yazmayacağım, ancak AYM söz konusu vergilerin yerel yönetimler yerine merkezi yönetim tarafından tahsil edilmesini yerel yönetimlerin mali özerkliğini ihlal etmediği ve düzenlemenin Anayasaya uygun olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Değerli konut vergisi özelinde, verginin kendisinin değil de düzenlemenin merkezi idarece tahsil edilmesinin (ve sonradan değiştirilen bazı maddelerinin) Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış olması bence en büyük eksiklik olmuş. Kanunun ilk çıktığı zamanki tartışmalı birçok konu yasa değişikliği ile sonradan düzeltilse de bu verginin kendisinin Anayasa karşısındaki konumunun yüksek mahkemeye taşınması gerekirdi. Bu konuyu da daha önceki yazılarımda irdelediğimden tekrardan imtina ediyor ve günahı iptal başvurusu yapanların eksikliğine bırakarak bir bireysel başvuruda konunun AYM’ye taşınmasını ümit ediyorum.
Sözün özü: Kum torbasıyla sel suyu durdurulmaz.
[1] https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/maliye-internete-erisimi-engelleyebilecek/469082