Anayasa değişikliği, çözüm süreci ve öldürülen bebeklerimiz
Olaylar peş peşe baş döndürücü hızla gelişti. Meclisin açılışındaki kareler… Bahçeli’nin “örgütü tasfiye edin” çağrısı… Erdoğan’ın “İsrail’in hedefi Türkiye” açıklamaları…Gündemi ele alıveren “yeni çözüm süreci” değerlendirmeleri… Tam o sırada Neçirvan Barzani’nin Ankara ziyareti…
Önce Murat Yetkin kaleme aldı… 16 Ekim tarihli yazısında gelişmeleri özetleyip şu soruları sordu:
“IKYB’nin ve Barzani ailesinin yönettiği Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) Erdoğan ve Bahçeli’nin PKK sorununu çözme planlarına bir katkısı öngörülüyor mu?
Başka sorular da var!
Örneğin bu ziyaret ABD (ve söylemek gerekir ki belli Batı Avrupa ülkeleri) ve Rusya’dan habersiz mi yapılmıştır?
Bu süreçte devlet adına ya da gizli tutulması kaydıyla DEM, ya da avukatları dahil, Öcalan ile görüşen olmuş mudur?
Bağdat ve Erbil ile ön görüşmeler yapılmış mıdır?
Bunları öğrenmek için ziyaretin sonuçlarına bakmak gerekecek, ancak Barzani ziyaretinin Ankara’da ‘Yeni başlangıç’ adı takılan ve ortasında yeni Anayasa’nın bulunduğu süreçle ilgisi olduğu görülüyor.”
Sonra Mesut Yeğen, 18 Ekim tarihli yazısında şu cümleleri kurdu:
“… Odaklanarak bakıldığında yeni çözüm sürecinin esas olarak 5 aktörü ve 5 konusu var ve bu 5 aktörün bu 5 konuyla ilgili pozisyonları çözüm sürecini başarılabilir ve tıkanabilir kılıyor.
Aktörler şunlar: İktidar (devlet), Öcalan, PKK, Demirtaş ve DEM Parti.
Konular da şunlar: PKK’nin silahsızlanması, Öcalan’ın geleceği, Kürt siyasetçilerin hukuku, Kürtlerin hukuku ve Suriye Kürtlerinin hukuku.
Bu beş aktörün söz konusu 5 konudan 3’ü üzerine uzlaşması çok zor olmaz. Zaman ve zemin Öcalan’ın geleceği, Kürt siyasetçilerin hukuku ve Kürtlerin hukuku konularında bu 5 aktörün birbirlerine yaklaşabileceğine işaret ediyor.”
Peki tarafların birbirine yaklaşamayacağı diğer konular nedir diye sorarsanız, yine Yeğen’in cümleleriyle, “silahsızlanma ve Suriye Kürtlerinin statüsü konularında, hele de ikincisinde, ‘devletin ve Kürt hareketinin pozisyonları yakınlaşabilir’ demek o kadar kolay değil.”
Toparlarsak; gelişmelerin nedeni olarak iki temel varsayım ortaya çıkıyor: Anayasa değişikliği ve Suriye meselesi…
Anayasa konusundaki durum şu: Besti Karalar geçen hafta Ekonomi Gazetesinde yazdı; “Anayasa değişikliğinin Meclis’te kabul edilebilmesi için 400 milletvekilinin, referandum için ise 360 milletvekilinin oyuna ihtiyaç var. AK Parti’nin hedefinde ise 400 milletvekilinin oyu bulunsa bile, yeni anayasanın referanduma götürülmesi var. Yeni anayasanın Mecliste kabul edilse dahi mutlaka milletin onayından geçmesi gerektiğini savunan AK Partililer, 400 milletvekilinin oyu mümkün olmasa da, 360 milletvekilinin oyunu arayarak halkoylamasının kapısını açacak.” Yani DEM Parti’nin oyları gerek mecliste gerekse referandum da kilit öneme sahip…
Suriye meselesine gelince…
Şöyle özetlemek mümkün sanırım. İsrail’in Türkiye’yi hedef aldığı tezi doğruysa, İsrail’in Suriye sınırında durdurulması Türkiye açısından elzem hale geliyor. Bu durumda Şam yönetiminin Lübnan’da Hizbullah aracılığıyla İsrail saldırılarına karşılık verebilmesi, öte yandan ülkenin kuzeyinde konuşlanmış birliklerini güneye kaydırması gerekiyor. Hizbullah’a bir destek de KKTC’de konuşlanmış İHA/SİHA’larla verilir mi muamma, ama Şam yönetiminin kuzeydeki birliklerini güneye kaydırabilmesi için Ankara Mutabakatı çerçevesinde Türkiye’nin bölgede yeniden etkin askeri görev üstlenmesi gündeme gelebilir. Ki bu durum SDG/YPG tarafını yeniden sıcak çatışmanın hedefi haline getirir. İşte tam bu noktada da “yeni çözüm süreci”, “yeni başlangıç” denilen zemin “silahsızlanma ve Suriye Kürtleri’nin statüsü” sorununu ana tartışma konusu haline getirir.
Ez cümle, görünen hedef ister anayasa değişikliği olsun ister yeni bir çözüm süreci son gelişmeler Türkiye açısından cephe gerisini sağlama almak, içerde bir çeşit konsolidasyon sağlamak anlamını taşıyor.
Peki ama ortada bu kadar derin bir ekonomik kriz varken, mülteci sorunu hem toplumsal hem ekonomik yapıyı bozarken, yenidoğan çeteleri memleketin savcılarını korkusuzca tehdit ederken, yargıya güven kalmamış herkes kendi adaletini sağlamanın peşine düşmüşken, kimi belediyeler hayvan katliamı yapar kimileri de milyonları konserlere harcarken, kadın cinayetleri gün be gün artarken, kontrolsüz öfke artık sokaktaki sıradan davranış biçimi olmuşken, tarikatlar memur atarken, muhalefet partileri çiçek böcekle ilgilenirken bu konsolidasyon nasıl sağlanır?