Ana muhalefetin karışık dengeleri

Mete BELOVACIKLI
Mete BELOVACIKLI İZ DÜŞÜMÜ

Bir arkadaşım hatırlattı…

Her siyasinin aşmak, mücadele etmek zorunda olduğu bir hayaleti oluyor sanırım.

Demirel’inki Bayar’dı,  Özal’ınki Demirel. Baykal’ınki Ecevit’ti, Özel’inki de sanırım Kılıçdaroğlu…

Neden böyle diyorum? Şu son yaşananları anlamlandırmaya çalışınca başka bir sonuç çıkmıyor da ondan… Kendinden önceki lideri aşmaya çalışmak, ondan farklılaşmaya çalışmak, onun döneminde alınan her kararı o dönem desteklemek ama kendin iktidara gelince aynı kararları yadsımak… “Babalar ve oğullar” çelişkilerinin bir türevi yani.

Kılıçdaroğlu dönemindeki söylemin, eylemin tam tersi bir tavırla ortada Özel. Siyaseten yumuşama/normalleşme söylemiyle yeni/farklı olmaya çalışan bir Özel figürü var karşımızda. Sanki yıllarca Meclis’te iktidar partisine ve onun genel başkanına en ağır eleştirileri yöneltenlerden biri kendisi değilmiş gibi.

Meclis’in açılışında peş peşe yaşanan iki olay; Cumhurbaşkanı’nın gelişinde ayağa kalkıp kalkmamak ve Bahçeli-Özel diyaloğu parti içi tartışmaları ve Özel’e yönelik eleştirileri artırdı.

Bu eleştiriler üzerine Özel şöyle diyor katıldığı bir programda, “Yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz. Bundan sonra daha belirgin bir siyaset izleyeceğiz."

Böyle bir siyaset değişikliği kararı varsa bu zamanında İsmet İnönü’nün 6-7 Mayıs 1972’de yapmak zorunda kaldığı gibi olağanüstü kurultay gerektirir. Yoksa örgütlerin giderek artan muhalefeti, bu muhalefetin Parti Meclisi’ndeki ve TBMM grubundaki yansımaları, partinin ülke sorunlarına değil iç çekişmelere yoğunlaşmasına yol açar ve ana muhalefet partisi kan kaybeder.

Ama Özel farklı düşünüyor… Yumuşama/normalleşme politikasının halk nezdinde destek gördüğünü savunuyor. "Gelecekteki seçimin cumhurbaşkanı adayı ben değilim. Seçmenin, Erdoğan karşısında ayağa kalktı diye bana kızıp oy vermeyecek hali yok." sözleri de ona ait. Ve fakat daha önce de dile getirdim, Metropoll Araştırma’nın rakamları tam tersini söylüyor; o rakamlara göre CHP birinci parti olma sıfatını AK Parti’ye kaptırmış görünüyor.

Görünen o ki; Özel, "makama saygıdan kalktık" diyerek normalleşmeye işaret etse de parti o tartışmada ikiye bölünmüş durumda. Bu da seçmen tercihine yansıyor.

Hatırlayalım;

CHP’nin Meclis açılışındaki bu kararını 50’ye yakın milletvekili protesto etmiş, Genel Kurul’a katılmamış, katılan 4 kişi de ayağa kalkmamıştı. Genel Kurul'da olmayan isimler Özel’i eleştirerek, “Ayağa kalkmak tabanına değil, Erdoğan’a sempatik görünmektir.” derken parti örgütlerindeki hava, “Birinci parti olmaktan yancılığa evriliyoruz” şeklinde. Unutmadan, AK Partili isimlerin daha önce dile getirdikleri, “Bugün ayağa kalkarlar, yarın alkışlarlar.” saptaması gerçek olacak korkusu sarmış örgütleri.

Olup bitenin sorumlusu Kılıçdaroğlu imiş gibi eleştiriler artınca önceki genel başkanı suçlamak ise beyhude çaba. Ne halkta karşılığı olur ne de parti içinde…

Öte yandan iyice tırmanan parti içi rahatsızlık nedeniyle gündeme taşınan olağanüstü kurultay tezleri kaçınılmaz olarak gözlerin İmamoğlu’na çevrilmesine yol açıyor.

Siyaset yasağı tehdidi altındaki İmamoğlu cephesinin 1993-94 sürecinde yaşananları anımsamasında fayda var. Erdal İnönü’nün genel başkanlıktan ayrılacağını açıklamasının ardından dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın görevini bırakarak genel başkanlık koltuğuna oturmuştu.

Zaman kazanmaya çalışmak, pazarlıklarla her şeyin kendi istediği gibi olmasını beklemek genelde tam tersi sonuçlar doğuruyor siyasette.

Bu arada misal genel başkanın daha çok hata yapmasını bekleyerek, onu yönetilebilir hale getirmeye çalışmak ve bunun üzerinden siyasi kariyer planı yapmak da olsa olsa bu planı yapana zarar verir.

Son not olarak Kılıçdaroğlu’na İstanbul’da katıldığı bir programda yeniden siyasete girip girmeyeceği ve başkanlığa aday olup olmayacağı soruldu. Yanıtı şöyle “Zaten doğal olarak siyasetin içindeyim. Sorunuzun ikinci kısmını yanıtlamayacağım.”

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar