Amerikan Promethues (II)

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

1945 yılının Ağustos ayında Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atom bombası atıldı. Bu iki şehirde çoğu sivil, toplam 210 bin kişi anında öldü. Yaralananların bir büyük bölümü de maruz kaldıkları radyasyon nedeniyle daha sonraki yıllarda hayatlarını kaybettiler. Japonya 15 ağustosta teslim oldu. Böylece İkinci Dünya Savaşı sona erdi. Atom bombası sadece savaşı sona erdirmekle kalmadı insanlık tarihinde nükleer silahlar diye yeni bir devir açtı. Atom bombasını yapan grubun başında J. Robert Opennheimer adlı bir bilim adamı vardı. Bu projenin başına geçtiği 1942 yılında otuz-sekiz yaşında idi. İki buçuk yılda atom bombasını ortaya çıkarmayı başardı. Japonya teslim olunca dünya basınında “Savaşı bitiren adam” diye yer aldı. O dönemde o bir kahramandı. Ama McCarthy döneminde devlet eliyle adeta sıfırlandı. İşte konumuz, bu dahi bilim insanı nasıl yetişti? Böyle bir projeyi nasıl gerçekleştirdi? Sonra nasıl oldu da böyle bir son yaşadı? Bu ilginç yaşam öyküsünü anlatmaya devam edeceğim. Kaynağım, 25 yıllık bir araştırma ve emeğe dayanan “American Promethues: The Triumph and Tragedy of J.Robert Opennheimer” kitabı olacak                        

Aile

Julius, 1888 yılında Amerika’ya gelmiş bir Yahudi. Almanya’dan geldiğinde 17 yaşında imiş. O sırada Amerika’da hazır giyim sektörü gelişiyormuş. Daha önceden gelip iş kuran kuzenleri, elbise astarı ithalatı ile uğraşıyorlarmış. Julius’ı da yanlarına almışlar. Julius önce raflardaki kumaş toplarını yerleştirme işini yaparak işe dahil olmuş. Ama zamanla kumaş ve renk konusunda uzman bir kişi olarak piyasada şöhret yapmış. Öylesine ki, yeni yüzyıla girerken şirketin ortağı olmuş. Almanya’dan geldiğinde tek kelime İngilizce bilmeyen Julius, İngilizceyi çok iyi öğrenmiş. Çok iyi konuşan biri olmuş; aynı zamanda da iyi bir okur. Boş zamanlarında Avrupa ve Amerikan tarihini okurmuş. Bir diğer uğraşı da New York şehrindeki sanat galerilerini dolaşmakmış. Julius da kim diye merak etmişsinizdir. J. Robert Openheimer’ın babası. Oğlunun ismi başındaki “J”, Julius’un J’sinden gelmektedir...

Robert’ın annesi Ella da Almanya’dan Baltimore’a göçmüş bir Yahudi ailenin kızı. İyi yetişmiş birisi imiş. Yirmi yaşlarında iken Paris’te bir yıl geçirmiş. Orada ilk empresyonist ressamları çalışmış. Amerika’ya döndüğünde Barnard College’de sanat hocalığı yapmış. Julius ile tanıştığında kendisini ispatlamış bir ressam imiş. New York şehrinde bir stüdyosu ve öğrencileri varmış. Birbirlerini sevip 1903 yılında evlenmişler. Bir yıl sonra da Robert dünyaya gelmiş. Onun dünyaya gelmesinden bir süre sonra da New York’un mutena bir semtinde, Hudson Nehri’ne bakan geniş bir apartman dairesine taşınmışlar. Julius o dönemin zenginlerindenmiş. Ev, Avrupa yapımı lüks mobilyalarla dolu imiş. Zaman içinde Ella evi Pablo Picasso, Edouard Vuillard, Andre’ Derain, Pierre-Auguste Renoir, Van Gogh, Paul Cezanne ve Maurice Vlaminck gibi sanatçıların orijinal tabloları ile donatmış. Evde üç hizmetçi varmış.

Ella, çok disiplinli biri imiş. Evde en çok tekrarladığı iki sözcük “Mükemmellik ve Amaç” imiş. Robert beş yaşında iken ona piyano dersleri aldırmaya başlamış. Ama Robert bundan mutlu değilmiş. Bir gün hastalanmış. Çocuk felci olmasından korkuluyormuş. Hastalık süresinde anne Robert’ın başını beklemiş. Bir gün ona “Hastasın biliyorum. Kendini nasıl hissettiğini söyle bana” demiş. Küçük Robert “Aynen piyano dersi alıyormuş gibi” demiş. Bunun üzerine piyano dersleri kesilmiş. İşte J.Robert Opennheimer böyle bir aileye doğmuş ve orada yetişmiş.

Peki, ailenin dini inanışları ne imiş? Anne ve babanın Yahudi olduğunu söylemiştim. Ancak dindar değillermiş. Dinde reforma inanan cinsten. Baba Julius Amerika’ya gelince “Ethical Culture Society” diye bir gruba katılmış. Bu grup, Almanya’dan gelen Yahudilerin kurduğu bir toplulukmuş. Baba Julius zamanla bu grubun mütevelli heyeti üyesi olmuş. Robert Oppenheimer bu grubun açtığı ilk ve orta dereceli okulda okumuş. Okulun sloganı “İnanç değil, davranış” (Deed, not Creed) imiş. Bu okullarda özgür düşünce, bilime dayalı rasyonellik varmış. Aynı zamanda da sosyal adalet duygusu ve hümanizm.

Farklı Robert

Robert daha küçük yaştan itibaren zekâsını ve farklılığını göstermiş. Önce ailesi bunu fark etmiş, sonra da her girdiği eğitim kurumundaki hocalar ve arkadaşları. Ancak bu farklılığı, onun sosyal ilişkiler kurmasında zorluk yaratmış. O dönem her zengin ailenin yaptığı şeyi yapmışlar ve 14 yaşındaki oğullarını yaz kampına yollamışlar. Amaç, Robert insan arasına karışsın, yaşıtları ile oynasın, kaynaşsın, sosyalleşsin. Ancak kampta içedönüklüğü sürmüş. O yine mineral peşinde koşmuş. Ya da arkadaşlarının oyunlarına katılma yerine George Eliot’un “Midddlemarch” romanına dalmış. Bir hata yapmış. Eve yazdığı bir mektupta kamptaki hayatını anlatırken arkadaşlarının ona hayatın gerçeklerini anlattığını yazmış. Tabi oğullarının böyle açık saçık hikâyeler dinlediğini öğrenen anne ve baba soluğu kampta almışlar; kamp yönetimine şikayette bulunmuşlar. Baba sıradan bir veli de değil tabi ki; okulun mütevelli heyeti üyesi. Müdür hemen porno hikayeler olayına el koyarak soruşturma açmış. Çocuklar bu konunun kimin tarafından ortaya getirildiğini tahmin etmekte güçlük çekmemişler. Roberti cezalandırmışlar. Bir gece onu odasından kaldırıp soymuşlar; edep yerlerini ve poposunu yeşile boyamışlar. Sonra da onu kampın buz odasına kitlemişler. Buraya kadar belki her yatılı okulda rastlanabilecek bir olay anlattım. Ama ilginç olan, Robert Opennheimer’ın bundan sonraki davranışı. Bu olayı yönetime şikâyet etmemiş, ailesine söylememiş. Belki başka birisi olsa hemen kampı terk ederdi, o etmemiş. Bu olay onun ilginç kişiliğinin ilginç bir göstergesi olmuş. Robert Opennheimer, dışardan bakıldığında çok kırılgan ve narin bir yapı sergilemiş. Ama bu kabuğun altında inatçı ve kararlı bir gururun oluşturduğu çok güçlü bir kişiliği varmış. Yaşamı boyunca bunu hep sergilemiş.

Gelişimin kilometre taşları

Robert Oppenheimer zeki birisi imiş. Bu yetenek ile doğmuş. Ama buradan bilim adamlığına giden yolda üstüne bastığında feyz aldığı kilometre taşları var. Bunlardan birincisi ailesi olmuş. Bir yanda çok disiplinli bir anne, öte yanda dışa dönük ve toleransı geniş bir baba. Anne ve babanın sağladığı olanaklar ve çocuklarına gösterdikleri ilgi onun gelişmesi için verimli bir ortam oluşturmuş. Sonrasında da okuduğu Ethical Culture Society’nin ilk ve orta öğrenim okulları. Zaten bu topluluk, Amerika’daki seçkin Yahudilerin kurduğu bir grupmuş. Okul da seçkin bir okulmuş. Okulun öğretmenleri, topluluğun kurucusu Dr. Felix Adler tarafından dikkatle seçilmiş kişilermiş.. Burası Robert’a gelişmesi için sınırsız ufuklar açmış. Örneğin, matematik öğretmeni bakmış Robert derste sıkılıyor, ona bağımsız çalışma olanağı sağlamış. “Git kütüphaneye, istediğin konuyu çalış, sonra gel bize anlat” türü yaklaşımla onun kendi kendini yetiştirmesinin önünü açmış. Robert, bu okuldaki fizik öğretmeninin de kendisine bilime giden yolu açmakta büyük katkısı olduğunu belirtirmiş.

Bir yaz tatili

Robert, 1921 yılında Ethical Culture School’u bitirmiş ve Harvard’a kabul edilmiş. Okul başlamadan o yaz anne ve babası ile Almanya’ya gitmiş. Yine mineral aşkı ile dağlara vurmuş kendini. Berlin’in kuzeydoğusundaki eski bir maden çevresinde maden örnekleri toplamış. Ne kadar ilginç bir rastlantıdır ki, bundan 20 yıl sonra atom bombası projesi için Almanlar buradan uranium almışlar. Robert’ın bavulu maden örnekleri taşlarla dolu olarak Amerika’ya dönmüş ama kendisi de sedye üstünde imiş. Çünkü çok şiddetli bir barsak enfeksiyonuna yakalanmış. Bu nedenle Harvard’a gidiş bir yıl geciktirilmiş. Robert evde epey yatmış. İyileşince de Baba Julius okuldaki hocası Herbert Smith’den yardım istemiş; yaz tatilinde onu Güney Batı’ya götürmesini istemiş. Böyle gezinin oğullarının biraz olsun dayanıklılığını artıracağını düşünmüş. Smith böyle bir geziyi bir yıl önce başka bir öğrencisi ile yapmış. Smith onu almış New Mexico’ya götürmüş. İlk durakları yine okuldan Robert’in arkadaşı olan Francis Fergusson’n çiftliği olmuş. Orda Robert yeni bir arkadaş, Paul Horgan ile tanışmış. Horgan da Harvard yolcusudur ve ileride başarılı bir yazar olacaktır. Oradan Smith bu üç genci alıp Chavesler’in Los Pinos çiftliğine götürmüş. Çiftliğin varisi yirmi sekiz yaşındaki Katherine Chaves Page, Robert için yaşam boyu iyi bir arkadaş olacaktır. Katherine ona ata binmeyi öğretmiş. Robert burada bir kovboy hayatı yaşamış. Robert, New Mexico’da mükemmel bir yaz tatili geçirir. Ve işte bu tatilde ilk kez gördüğü yerlere 20 yıl sonra o büyük projenin merkezini kurulacak  ve ilk atom bombası buradaki çölde patlatılacaktır.

J. Robert Opennheimer artık Harvard’a gitmeye hazırdır.

           

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutsuz toplum 12 Kasım 2024
Süt meselesi 05 Kasım 2024