Amaç namusu kurtarmak, ama hangi bedelle?
Amerikalılar, Taliban’ın Doha’daki barış toplantılarında işleri ağırdan almasının taahhütlerine uymayı düşünmediklerini gösterdiğini herhalde anlamış olmalılar. Ancak, işlerin muntazam ilerleyeceği görüntüsünü ısrarla korudular. Şu anda varılan nokta Taliban’ın Afgan şehirlerini tahmin edilenden çok daha yüksek bir hızla ele geçirerek kısa sürede tüm ülkeye hakim olacakları beklentisidir.
Afganistan’daki gelişmeleri izleyenler açısından geçtiğimiz hafta duygu fırtınası yaşanan bir dönem oldu. Taliban hızlı bir tempo ile, çoğu ülkenin kuzeyinde olan bir dizi kenti peş peşe ele geçirdi. ABD’nin bu isyancı hareketle imzaladığı sözde barış belgesinden sonra Afganistan’da son yirmi yılın en büyük vahşeti ve kan dökümü yaşandı. Bunların yaşanmaması gerekiyordu. Müzakereleri yürüten Amerikan yetkililere göre, Taliban ile varılan uzlaşma sonucunda çatışmasız bir döneme girilecek, tarafl arın oturup konuşmalarına elverişli şartlar oluşacaktı. Bunun yerine, ABD yetkililerinin temsilcileri ile el sıkıştığı grup her cephede yaygın bir saldırı başlattı. Acaba herhangi bir aşamada Taliban’ın Afgan iç savaşını barışçıl şekilde sonlandıracağına inanılıyor muydu?
Taliban ile Afganistan’da barışı inşa etmek amaçlı bir uzlaşmaya varılmıştı. O uzlaşmaya ne oldu?
Amerikalılar bir dizi konuda anlaşmaya varmışlardı. Örneğin, Taliban ateşkes ilan edecek ve çatışmanın barışçıl yollardan sonlandırılması için müzakerelere başlayacaktı. Güven artırıcı önlemler çerçevesinde serbest bırakılacak tutuklular savaş alanına geri dönmeyeceklerdi. Benzer başka maddeler de vardı. Fakat, en son tahlilde görülüyor ki, Taliban Amerikalılar ile müzakereler sırasında verdiği taahhütleri yerine getirme konusunu ciddiye almamıştı. Kanaatime göre, Taliban ABD’nin, sonuçları ne olursa olsun, bir an önce Afganistan’dan çekilmek istediğini ve önerdiği barış planının ise bir tür “namusu kurtarmak” eylemi olduğunu kestirmişti. Amerikalılar, Taliban’ın Doha’daki barış toplantılarında işleri ağırdan almasının taahhütlerine uymayı düşünmediklerini gösterdiğini herhalde anlamış olmalılar. Ancak, işlerin muntazam ilerleyeceği görüntüsünü ısrarla korudular. Şu anda varılan nokta Taliban’ın Afgan şehirlerini tahmin edilenden çok daha yüksek bir hızla ele geçirerek kısa sürede tüm ülkeye hakim olacakları beklentisidir.
“Namusu kurtarmak” ifadesini biraz açabilir misiniz? Namusu kurtarmak eylemi, Amerikalıların izledikleri yolu meşrulaştıracak bir hikaye yaratmasını gerektiriyor. Ama olayların seyrine baktığımızda -Taliban’ın hiçbir sözünü tutmadığı, ölümlerin arttığı ve bir göç krizinin kapıda olduğu bir ortamda- Biden’in Afganistan’dan çekilmenin isabetli bir fikir olduğunu iddia etmesi pek inandırıcı gözükmüyor. Burada hangi “namus kurtuluyor” dersiniz?
Olaya dışardan bakıldığında herhangi bir “namus kurtulmuş” gibi gözükmüyor. Ancak, konuya ABD’nin iç siyaseti, özellikle Amerikan kamuoyu açısından bakıldığında, Biden yönetimi “Ben düzenli bir geçiş dönemi için elimden geleni yaptım, ama Afganlılar bu işi yönetemedikleri için sonuç alamadık” diyor. Kamuoyu da şimdilik bu hikayeyi kabullenmiş görünüyor.
Biz konuya uluslararası bir perspektifl e yaklaştığımızda, güvenliklerini, iç ve/veya dış siyasetlerini ABD desteğine bağlamış olan ülkeler açısından, yaşananlar gerçekten cesaret kırıcı gelişmeler. Örneğin BAE veya düştüğünüz açmazdan sizi ABD’nin kurtaracağını ümit eden bir Lübnanlı, hatta ABD’nin arkanızda olduğunu her gün teyit ettiği YPG bile olsanız, ABD’nin vaatlerini ne derecede inandırıcı bulursunuz? Daha da genel olarak, Avrupa dahil, ABD’nin küresel taahhütlerini daraltması eğilimi görülüyor. Bir Avrupalı olarak, ciddi bir güvenlik tehdidi karşısında ABD’nin yardımınıza koşacağına ne kadar inanabilirsiniz?
Evet, gerçekten de Rusya ve Çin’e karşı vaziyet alışı çok kapsamlı olan ABD’nin, Afganistan’da bıraktığı güç boşluğunu bu ülkelerin doldurmaya hazırlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok haklısınız. Çin’in ne yapmaya çalıştığı incelendiğinde - ki Yol ve Kuşak Girişimi ile Ortadoğu, Afrika ve Avrupa’ya uzanan bir küresel güç olmayı öngörüyor - Afganistan’ın bu projede önemli bir konuma sahip olduğu görülecektir. Eğer, ABD ifade ettiği gibi, Çin’in yayılmasını engellemekte samimi ise, bir coğrafi bölgeyle ilgisini keserek burayı Çin ve Rusya’ya hediye etmesi ne derecede akla uygundur? İzlediği politika Pakistan, İran ve bunların da ötesinde ABD’nin kendi etki alanı olarak gördüğü yerleri Çin’in nüfuzuna bırakmanın kapısını açmaktadır.
Peki, bütün bu gelişmeler sonucunda ABD nasıl bir görünüm kazanıyor?
Bu karmaşıklığın sonunda ABD dış siyasetini tamamen iç siyaset ihtiyaçlarına ve ülkeyi yönetenin takdirlerine göre kolayca değiştirebilen güvenilmez bir ortak görünümü kazanmaktadır. Yaptıklarının ortaklarını nasıl etkilediği ile pek ilgilenmeyen bir ülke görünümü vermenin, dünyanın en güçlü ülkesi olduğunu düşünen bir ülkeye ne gibi yararlar sağladığı pek açık değildir. Küresel liderlik ve nüfuz peşinde koşan bir ülke için inandırıcılığını yitirmek, daha iyi bir geleceğe varmak için güvenilir bir yola benzemiyor.