Altınla dans

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Ülkeler ekonomi yönetimlerini kurala ya da duruma göre idare eder. Hiçbir siyasetçi, hükümet için ilk tercih; kurala dayalı iktisat politikası olmaz. Onlar, elbette duruma göre politika üretilmesini isterler. Ancak bu politikalar kısa dönemde işe yarasa da, uzun dönemde sorun yaratır. Bundan dolayı hükümet/hükmeden, siyasetçiler istemeyerek de olsa kurallı ekonomiyi kabul ederler. Bu kabul sonrasında iktisat politikasına bazen bir kimlikleme de yapılır (enflasyon hedeflemesi gibi).

Türkiye ekonomisi her zaman belli kuralları iktisat politikasının önüne koydu. Kalkınma planları bunun en güzel örneğidir. Sorun, yapılan planlara uyulmamasıdır. 1990’lardan sonra da ipin ucu kaçtı, ne plan ne de kural kaldı. 2001 krizi sonrasında 2002 yılında iktidara gelen ve halen de iktidarda olan Parti, kendisinden önce gelen hükümetin politikalarına sahip çıktı. 2003-2006 döneminde örtük, 2006 sonrası açık enflasyon hedeflemesine uygulamasına dayalı para politikası yürüttü. Bu sayede kırk yıl sonra enflasyon tek haneye geriledi, TL’sından altı sıfır atıldı.

 

                                                                                                                                Kaynak: TCMB veri tabanı

Bu olumlu gelişmeye rağmen iktidar partisi özellikle 2011 seçimleri sonrası kurala dayalı para politikasından vazgeçmeye başladı. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası kurala dayalı para politikası, açıkça ilan edilmedi ise de, fiili olarak nerede ise uygulanamaz hale geldi. Enflasyon hedeflemesi bağımsız merkez bankası ile birlikte işler. Bu olmazsa para politikasında tekleme başlar. Hükümet de buradan başladı. TCMB bağımsızlığı önce tartışmaya açıldı, sonra 2018 seçimleri sonrasında ortadan kaldırıldı. 2011’den itibaren ihtiyari para politikasının yeniden ağırlığının hissedilmeye başlanması doğal olarak makro ekonomik göstergelere yansımaya başladı.                                                                                                                                               Kaynak: TCMB veri tabanı

AK Parti iktidarı dönemi boyunca (2019 yılı hariç) sürekli cari açık verildi. Bunun da etkisi ile 2003 den bu yana altın ve net hata noksan (NHN) ile dans edilmeye başlandı. 18 yıllık dönemde, kimi yılların bazı aylarında Türkiye’nin en fazla ihracat ya da ithalat yaptığı fasıl altın olurken, kimi yıllarda da cari açığın %70.7’si kadar (2018) net hata noksan kaleminden ülkeye döviz girişi oldu. Örneğin 2011 yılında Türkiye, tarihinde görülmemiş 74 milyar 402 milyon dolar gibi bir cari açık ile karşı karşıya kaldı

Bu hafta açıklanan ödemeler bilançosunda da yine benzer sapmaların öne çıktığı görülmekte. Örneğin 29 milyar 903 milyon dolarlık dış ticaret açığının en önemli nedeni tek başına altın ithalatı oldu. Net altın ithalatı 16 milyar 427 milyon dolar ile dış ticaret açığının %54.9’unu, cari açığın %58.7’sine kaynaklık etmekte (Bu da bir cumhuriyet tarihi rekoru).

 Para ikamesi altın talebini artırıyor

Altının sanayi sektöründe kullanımı sınırlı. Ülkemizde altın gösteriş ve züppe etkisi ile talep edilmekte, en önemlisi de altın para ikamesinde bir araç olarak kullanılmakta. Yani ulusal para değer yitirmeye başlayınca ya da ulusal paranın getirisi (faiz) enflasyon oranının altına inince halk altını tasarruf aracı olarak talep etmekte. Üstelik halkın bu eğilimi uzun yıllardır böyle.

Faiz oranı kurala göre değil , duruma göre/keyfi belirlenince sadece döviz kuru artmamakta, bir başka para benzeri olan altının hem talebi hem de fiyatı artmakta. Bu talebi karşılayacak kadar altın üretimi de ülkemizde yapılmadığı için altın ithalat edilmekte. Bu da cari açığı artırdığı gibi döviz talebini de artırmakta, sonuçta döviz kurunun artması için bir neden daha körüklenmiş olmakta. Bu tablo farklı rakamlarla 18 yıldır devam ediyor. Üstelik bu dönemin bir kısmında kurala dayalı para politikası (söylemde) uygulanıyordu. Demek ki, kural da sorunu tam çözememiş.

Bu ahvelde TCMB Başkanı değişti. Naci Ağbal, Durmuş Yılmaz’dan sonra ilk devlet kadrolarından gelen başkan oldu. Asistanlık yapmadan, doçent olarak ders vermeden, yeni moda profesör olanlar (bazıları rektör bile oldu. Bkz: https://www.anayasa.gen.tr/cbhs-bilanco.htm) nasıl üniversitede ders vermelerine karşı isem, Turgut Özal’dan bu yana özel sektörden kamuya yönetici devşirilmesine hiç sempati duymadım. Bu da benim muhafazakarlığım olsa gerek.

Ağbal’ın gelişi ile bir tersine dönüş başladı diyebiliriz. Umarım iyi olur.

Haftanın Okuma Önerisi: R. Reich, Kapitalizmi Kurtarmak.

  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gizli veri 02 Ekim 2024
Venezuela’nın kaderi 21 Ağustos 2024