Alpu Termik Santrali nasıl tartışılmalı?
Bu yazıda, büyük projeleri sorgularken, proje hakkında bilgi sahibi olmanın, toplam kaynak verimine etkileri üzerinde duruluyor. On yazıda özetlenen tartışma yöntemi önerilerinin yeni projeler için de gerekli olduğunu düşünüyoruz. Yazı projelerin bütünsel değerlendirilmesi gereğini okuyucuyla paylaşıyor.Yazı içeriğinde yer alan 10 konu şöyle:
I. Alpu kömür yatakları analizleri Eskişehir halkıyla paylaşılmalı
II. Alpu Termik Santrali’nin “rüzgar analizi” olmadan “çevresel etki” tartışılamaz
III. Termik santrallerin en kritik sorunu “kül barajları”nın maliyete etkileridir
IV. Linyit yataklarında “ocak işletmeciliği” maliyetin “kritik bileşenlerinden” biridir
V. Alpu Termik Santrali’ni tartışırken “rasyonel otorite” ihtiyacı var
VI. Alpu Termik Santrali: Şimdi değilse ne zaman?
VII. Provokasyon”, “terörist”, “vatansever”, “sahtekar
VIII. Alpu Termik Santralı ve yazılı kültür
IX. Alpu Termik Santralı ve alternatif yatırımlar
X. Alpu Termik Santralı ve Filyos deneyimi
I. Alpu kömür yatakları analizleri Eskişehir halkıyla paylaşılmalı
“Çarşı her şeye karşı” gibi düz mantıkla eleştiri ne kadar sakıncalı ise, ISRÂ Suresi’nin 36. ayetindeki “Hakkında kesin bilgin olmadığı şeyin ardından gitme” buyruğu da o kadar yararlıdır.
Bu satırların yazarı, sorgusuz alkışı, bilgisiz fikir üretmeyi, her şeye karşı durma kolaycılığını insanın kendine, ailesine ve çevresine tuzak kurma olarak algılar. Bu konudaki düşüncelerini de sık sık yazarak paylaşır.
Alpu’da ihale aşamasına gelen kömürden elektrik enerjisi üretilmesi projesini nasıl izlemek gerektiği üzerinde düşüncelerini sizinle paylaşmak ister. Bu konunun bir “kentlilik bilinci” sorunu olarak ele alınmasından yanadır.
Yataklara ilişkin analizler
Alpu’da kurulması düşünülen termik santrali tartışırken hepimizin net bilgi sahibi olması gereken ilk adım, kömür yataklarına ilişkin verilere erişmektir:
• Yataklara ilişkin ne kadar alanda, hangi aralıklarda sondaj yapılmıştır?
• Görünür ve muhtemel rezerv hesaplarına göre yataklarda ne kadar linyit çıkarılacağı öngörülmektedir?
• Sondaj verilerine göre kömür damarlarının kalınlıkları ne kadardır?
• Karot analizlerine göre damarlardaki kcal/kg değerleri homojen midir, heterojen mi?
• Kalori düzeyi farklı ise “kömür stabilitesi” nasıl sağlanacak?
• Uygun kalori ve yanma özelliklerine göre “kazan seçimi” nasıl yapılacak?
• Afşin-Elbistan ve Yatağan örnekleri dikkate alınarak, Alpu’da hangi farklı teknikler uygulanacak?
• Yatakların özelliklerine göre “en etkin sonucu” yaratacak işletmecilik tekniği ne olacaktır?
• Yataklardaki linyitlerin kalorisinden kül ergime derecesine, kükürt oranına ve diğer bileşenlerine özellikleri nedir?
Eskişehir halkı, Alpu Termik Santrali için doğru adımlar atacaksa, öncelikle ve ivedilikle kömür yataklarına ilişkin bu verilere erişilmelidir.
Samimiyetsiz önyargı
Alpu Termik Santrali konusunu tartışırken Eskişehir halkı tarihi misyonunu anımsamalıdır. Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in kamuoyunu bilgilendirirken yatırımın 1 milyar 800 milyon dolara mal olacağını açıkladı. Bu ölçekteki bir yatırımın “fayda/maliyetini” tartışırken, akılcı bir yol izlenmesi herkesin ortak sorumluluğudur.
Merkezi yönetimin atanmış yöneticileri, seçilmiş yerel yöneticiler, kentin iki üniversitesi-nin akademisyenleri, siyasi partilerin il ve ilçe yönetimleri, STK’ların yönetici ve üyeleri kentin yaşamını derinden etkileyebilecek bu büyük projeyi “samimi cehalet ve samimi-yetsiz önyargı” tuzaklarına düşürmemelidir.
Kurulacak bir “Ortak İzleme Komitesi”, Alpu Termik Santrali’ne ilişkin net bilgi edinme ve kamuoyunu bilgilendirme misyonunu üstlenmelidir. Bireysel düzlemde erişemeyece-ğimiz bilgilere, kent insanı adına bu komite erişebilmeli ve sistemli bilgi üretmelidir.
II. Alpu Termik Santrali’nin “rüzgar analizi” olmadan “çevresel etki” tartışılamaz
Termik santrallerin “çevresel etkisi”, “kül ve gaz tutma teknikleri” kadar “rüzgar analiziy-le” de ilişkilidir.Tartışmalar yapılırken, “yatak analizleri” kadar “rüzgar analizleri” sonuçları da bilinmelidir.
Alpu Termik Santrali’nin yakın ve uzak çevresini nasıl etkileyebileceği konusunda yapı-lan analizler arasında “rüzgar analizi” kritik aşamalardan biridir. Enerji Bakanlığı yetkilileri, santral projesinde;
• Kaç yıllık rüzgar analizin dayanılarak karar vermiştir?
• Rüzgar yönlerinin mevsimsel değişiklikleri konusunda kararlılık var mıdır?
• Rüzgarın yönü kadar, hızı hakkında uzun dönemli veriler oluşturulmuş mudur?
• Santral bacalarından ve diğer yerlerinden havaya yayılan partiküllerin özellikleri ve rüzgar analizlerine göre yayılma alanları belirlenmiş midir?
• İklim değişikliklerindeki eğilimlerin orta ve uzun dönemde etki analizleri proje fizibilitesinde dikkate alınmış mıdır?
• Kül, diğer partiküller ve baca gazları ne oranda tutulabilecektir? Elektro filtrelerin işletme maliyetine etkileri ne olacaktır? Bu konular nasıl gözetlenecek ve denetlenecektir?
• Baca ve diğer yerlerden kaçak olasılığı var mıdır? Kaçaklar yörenin doğal ekolojisini uzun dönemde nasıl etkileyebilir?
• Hava kirliliği ve insan yaşamına etkileri ne olacaktır?
• Kentsel alanlarda etki yaratacak mıdır? Yaratacaksa önleme konusunda hangi teknik önlemler taahhüt edilmektedir?
• Rüzgar etkileri konusunda uluslararası standartlar nedir? Bu konuda ihale aşamasında sözleşmelere hangi maddeler konmuştur?
• Rüzgar ölçümleri ve santralin işletme döneminde rüzgar aracılığıyla çevresel etkileşimi konusunda alınan önlemler neler olacaktır?
Kentli bilinci önemli
Eskişehir halkının, bugünü ve yarınını etkileyecek olan büyük bir projeyi tartışırken, “ayrıntı bilgisi özeni” göstermesi gerekir. Projeleri tartışırken “genel ve çerçeve dili” kullanma yerine, proje ayrıntılarını irdeleyen bir “teknik dil” kullanmamız, bizi ortak aklın çözümlerine götürür.
Yetkililerin projenin “olabilirliğini” anlatmaları kadar “olmazlarını” anlatanları da “mahalle baskısı” altına almamaları gerekir. “Muhalefeti ihanet saymadan, zenginlik olarak görme” olgunluğuna erişebilirsek “ kentli bilinci yaratma” konusunda çok olumlu adımlar atmış oluruz.
Kent insanımız, ayrıntı bilgisine erişmeli, hakkında kesin bilgisi olmadan, ciddi fikirlerin yerini sloganların almasına izin veren “kasaba kültürü” tuzaklarına düşmemelidir.
Termik santrallerde çok önemli maliyetlerden biri de “ kül yönetimi”dir… Yarın Eskişehir halkının Alpu Termik Santrali’nda kül yönetim konusunda sahip olması gereken net bilgi ihtiyacı üzerinde duracağız.
III. Termik santrallerin en kritik sorunu
Bir diğeri “kül barajları”nın maliyete etkileridir. Eskişehir halkının, Büyükşehir Belediye Başkanı Büyükerşen’in paylaştığı 1 milyon 600 bin ton kül, 350 bin ton alçı taşı atığından oluşan 1 milyon 950 bin ton atıkla ilgili ayrıntıları öğrenme hakkı vardır.
Alpu Termik Santrali’nin kullanacağı 6.3 milyon ton linyitin yaklaşık dörtte biri kül haline gelmektedir. Bütün termik santrallerin en önemli sorunlarından biri de uygun kül atma barajlarına sahip olmaktır. Külün gelişigüzel depolanmasının çevre etkileri dikkate alınarak, belli tekniklerle barajlara bırakılması gerekir. Eskişehir halkının ihaleye çıkan projenin “kül sorunu” hakkında aşağıda sıralanan konularda net olarak bilgi talebi en doğal hakkıdır:
• Çıkarılacak linyitin kcal/kg değerleri, kül ergime derecesi, kül miktarı, kül içerisindeki partikül yapısı hakkında hangi analizler yapılmıştır?
• Termik santralin kuruluş kapasitesi ile tam kapasiteye geçişi nasıl realize edilecektir?
• Kül atma barajı projede nasıl yer almaktadır?
• Açık işletme yapılacaksa, kül, dekapaj yapılan alanlarda mı stoklanacaktır?
• Yağmur ve sel gibi felaketlere karşı stoklama alanlarının güvenliği düşünülmüş müdür?
• Enerji santralinin yakın çevresinde ayrı bir “kül barajı” mı planlanmaktadır?
• Küllerin çimento sanayi ve karayolları yapımında değerlendirilmesi olanakları irdelenmiş midir?
• Tutulan kül, kül barajına kapalı sistemlerle mi, açık sistemlerle mi taşınacaktır? Tercih edilen sistemlerin güven düzeyi hakkında belirlenen standart nedir?
• Baca küllerinin ve kül depolamasının meralara, hayvancılığa, çevredeki kıymetli madenlere, akarsulara ve diğer ekosistemin değerlerine etkileri ne olacaktır?
• Kül atma işlemlerinin toplam yatırım maliyeti içindeki payı nedir?
• Kül konusu işletme dönemi maliyetlerini nasıl etkileyecektir?
Belirleyici ayrıntı
Elimizde kül analizleri ve değerlendirme sistemleri hakkında ayrıntı bilgisi yoksa “aşırı ya da noksan değerlendirme yapma” tuzaklarına düşebiliriz.
Kitleler bilgilere erişirse, sığlık, vasatlık, koyun ekonomisi anlayışının esiri olmaz, daha sağlıklı karar verebilir.
Alpu Termik Santrali’ne karşı olmamız ya da santral projesinden yana durmamız için “kül yönetiminin” nasıl yapılacağına ilişkin bilgilerin Eskişehir halkıyla paylaşılması gerekir.
Linyit yataklarına dayalı enerji üretiminde önemli konulardan biri de ‘yatakların işletilme yöntemleri’dir.
IV. Linyit yataklarında “ocak işletmeciliği” maliyetin “kritik bileşenlerinden” biridir
Alpu’daki linyit yataklarının “açık işletme” ya da “galeri işletmeciliğiyle” mi çıkarılacağı hakkında da Eskişehir halkının bilgilendirilmesi, sağlıklı değerlendirmenin gerekli şartlarından biridir. Linyit yataklarının işletilmesinde yaygın olarak kullanılan iki yöntem vardır: Açık işletme ve galeri işletmeciliği. İki ayrı yöntemin hem çevresel etkileşimi, hem de maliyet etkileri farklıdır.
Alpu’da ihalesi yapılacak yatırımla ilgili Eskişehir halkının net bilgiye ulaşması gereken sorunlardan biri de işletmecilik yöntemi ve etkileridir:
• Yataklar kaç metre derinliktedir?
• Açık işletme mi, galeri işletmeciliği mi yapılacaktır?
• Açık işletme yapılacaksa Afşin, Elbistan ve Şırnak yataklarında gözlenen iş kazalarının en aza indirilmesi için hangi önlemler öngörülmektedir?
• Galeri işletmeciliği yapılacaksa Soma ve Ermenek’te yaşananların Eskişehir’de yaşanmaması için hangi önlemler öngörülmüştür?
• Linyit kalorisi düşükse, “ithal linyit” karşısında hangi avantaj ve dezavantajları olacaktır?
• Dünya genelinde “linyit kullanımından vazgeçilme eğilimi” karşısında Alpu projesine ne kadar ömür biçilmektedir?
• Sahaların özelleştirilmesi ile “standart işletmecilik önlemlerinin gözetim ve denetimine” ilişkin belirlenen ilke ve kurallar nelerdir?
Fizibilite yaklaşımı ve popülizm
Alpu Termik Santrali Projesi’nin linyit yatakları analizinden kuruluş yerinden rüzgar analizine, kül analizi ve yönetiminden, ocak işletmeciliğine bütün ayrıntılarına ilişkin bilgi sahibi olmadan gerçekçi analizler yapılamaz.
Ülkemiz, uzun yıllar fizibilite yaklaşımını reddeden popülist ve aşırı pragmatik yaklaşımlar nedeniyle çok önemli kaynaklarını israf etmiştir. Endüstri 4.0 aşamasının rekabet koşulları, yatırım projelerinde ayrıntılı analiz, kılı kırk yaran yaklaşımlar gerektiriyor. Gelişmeleri ya-kından izleyerek, bize doğru ve net bilgiler iletecek bir “rasyonel otoriteye” ihtiyaç var.
Eskişehir’de atanmış ve seçilmiş yöneticiler, üniversiteler, STK’lar ve medya gibi toplum adına söz söyleme hakkını kendinde gören hepimiz için Alpu Termik Santrali bir
ölçü olacaktır. Santralle ilgili tartışmaların şekli ve içeriği tarihe düşülecek bir not olacaktır.
V. Alpu Termik Santralını tartışırken “rasyonel otorite” ihtiyacı var
Ülkemizde “ırk ve inanç odaklı siyaseti” hızla “proje-odaklı siyasete” taşımamız gerekiyor. Alpu Termik Santrali, Eskişehir kamuoyunun proje odaklı gelişmesinin ölçüsü olacaktır.
Ülkemizde siyasi yapının “ırk ve inanç odaklı” olduğu, “proje-odaklı yapıya” dönüşemediği için siyasetin veriminin düştüğünden yakınılıyor. Alpu Termik Santrali konusunda yapılacak tartışmalar, proje-odaklı düşünmenin önünü açmalıdır.
Eskişehir’de üniversitelerin öncülüğünde, sanayi odası, ticaret odası, borsa, baro ve burada bizim aklımıza gelmeyen eklenebilecek diğer kurumların bir araya gelerek oluşturacakları bir “rasyonel otorite merkezi”, Alpu Termik Santrali tartışmalarını polemik ucuzluğundan kurtararak, fikir üretme kalitesine ulaştırabilir.
Kendimize soralım
Hint atasözünü anımsayalım: “İşaret parmağınızla komşunuzu suçluyorsanız, dikkat edin üç parmağınız kendinize dönüktür.”
Şimdi kendimize soralım:
• Üniversitelerimiz büyük bir projenin ayrıntıları hakkında bulundukları yörenin hal-kını aydınlatıcı bilgi üretmiyorsa, sorumluluklarını yerine getirmiş olabilir mi?
• Sanayi odası “enerji üretimi” konusunda bilgi ve fikirlerini kamu oyu ile paylaşmıyorsa, başka konulardaki açıklamaları ne kadar yarar üretir?
• Ticaret odası, kentin havasını, suyunu, insanını, hayvanını, toprağını etkileyebilecek bir proje hakkında ayrıntı bilgisine ve kaliteli fikre sahip değilse çok güzel yapılar oluştursa bile içine hayat katmış olur mu?
• Borsa yöneticileri yörenin hububat üretimini derinden etkileyebilecek bir projeyle ilgili bilgiye ve analize dayalı tavırdan yoksunsa, sorumluluğunu yerine getirdiğini nasıl söyleyebilir?
• Sendikalar ve meslek kuruluşları, inceleyerek ve bilerek projenin önünde, arkasın-da ya da karşısında duramıyorsa, orada “toplumun sağlıklı iç dinamiğinden” söz etmenin ne anlamı olabilir?
Termik santral tartışması sınavdır
Alpu Termik Santrali konusunda Büyükşehir Belediye Başkanı’nın açtığı tartışmayı ilerletmeli, derinleştirmeli ve yaygınlaştırmalıyız.
Kendi adıma, tutumuma netlik kazandırmalıyım: Bu yazıda sıraladığımız sorularla ilgili net bilgileri Enerji Bakanlığı Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkililerinin paylaşacağını umuyorum.
Bu aşamada Alpu Termik Santrali’ne ilişkin bir genelleme yapacak kadar bilgiye sahip olmadığım kanısındayım.
Termik santral tartışması, bizim uygar bir tartışma yapıp yapamayacağımızın da ölçüsü olacak. Bakalım son derece önemli bir konuda, ne kadar derinlikli tartışmalar yapabilecek, toplumsal dinamiğimizi ne kadar ortaya çıkarabileceğiz?
VI. Alpu Termik Santrali: Şimdi değilse ne zaman!
Alpu Termik Santrali konusunda “eksik bilgiye dayalı önyargılı hüküm veriliyor” sözü-nü ağızlarından çıkarmayı düşünenler ya da aklına geldiğinde böyle cümleyi kuracak olanlar, ister sıradan yurttaş olsun, ister bürokrasinin tepelerinde makam sahibi ya da siyasi iradenin en uç yerlerinde temsilci olsun, ahlak sınırları içinde kalabilmek için, “yurt-taşın bilgilendirilmesi” konusunda ellerinden geleni yapma sorumluluğunu taşır. Önyargılı değerlendirme yapmanın panzehiri açık ve doğru bilgilendirmedir. Herkesin hareket noktası şeffaf bilgilendirme olmalı, şeffaflığın namusu için mücadele edilmelidir.
İnsan doğasında “Sen ne yaptın?” sorusuna sığınma eğilimi güçlüdür. Karşısındakini bir adım geriletmek için bireysel değerlere ve davranışlara sığınma eğilimine karşı en güçlü savunma aracı, ilkelere dayalı davranışlarımızdır. Birey olarak nelerden geçtiğimizi bilen-lerin aklına şöyle bir soru gelebilir: “Siz de büyük ve yatırımcı bir kuruluşun sorumlu mevkilerinde yer aldınız, yatırım yaparken nelere özen gösterdiniz?”
Son örneği paylaşayım. Emekli olmadan bir yıl önce içinde bulunduğum, yer seçimi ve yatırım uygulamasına birinci derecede katkı yaptığım uygulama, Şişecam Topluluğu Bursa-Yenişehir Cam Kompleksi oldu. Yatırımın yerini satın alma aşamasından, pırasa tarlasından cam fabrikasına uzanan 6 aylık amansız bir sürecin içinde yer aldım. Yenişehir Belediye Başkanı olan Bülent Cıngıl, şimdi Çalışma Bakanlığı’nda genel müdür. Teknisyenler hâlâ Yenişehir Belediyesi’nde çalışıyor. O dönemdeki Yenişehir Belediye Meclisi Üyeleri de aramızda. Hepsi çalışmaların her adımına tanıklık etti. Yatırım kararı uygulama aşamasına gelir gelmez Yenişehir kahvelerinde toplantılar yaparak insanla-ra bilgileri birinci elden paylaştık. Her hafta Yenişehir’de ilgiler ve yatırımı yürütenlerle düzenli toplantılar yaparak, önemli bir üretim tesisi kurulurken kitle zihninde meşrulaştırmanın gereklerini yerine getirdik. Dileyen söylediklerimizi tanıklarından sorgulayabilir.
Kamuoyunu bilgilendirmek bir iyilik severlik ve iyi niyet sorunu değildir; bir ilke sorunu-dur. Çağdaş bir toplumda, kapsayıcı kurumlarla topluca refaha ulaşma ideallerine içtenlikle inanan herkesin, bireylerin, toplulukların ve toplumların ortak sorumluluğu net bilgi paylaşımıdır.
Eriştiklerimi paylaşacağım
Eskişehir-Alpu linyit yataklarının işletilmesi konusunda bilgi ihtiyacının çerçevesini Sakarya okuyucularıyla paylaştım. Yazılar yayınlandıktan sonra hemen bir dosya oluşturarak gelişmeleri arşivlemeye yöneldim. Önce, literatür taraması yaptım; taramayı sürdürüyorum. İnternette yer alan ilk kaynağa ulaştım: Korhan Usta ve Hatice Kutluk’un Eski-şehir-Alpu Linyitlerinin Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri başlıklı akademik çalışmaları. Bu çalışmaların dipnotlarından hareket ederek daha yaygın bilgi kaynaklarına erişeceğim. İlgili birimlerden herhangi bir talep gelirse saha araştırmaları yapma, yüz yüze görüşmelerde bulunmayı da planlıyorum.
Usta ve Kutluk’un çalışmalarında aktarılan özet bilgiyi paylaşalım: “Eskişehir-Alpu havzasında GB-KD uzanımlı iki horizon halinde kalınlıkları 0,55 ila 31,60 m arasında değişen linyit oluşumlarının varlığı saptanmıştır. Görünür rezerv miktarı yaklaşık 1500 milyon ton-dur. Üst horizonun ortalama kül içeriği % 36, kükürt içeriği % 1,87, nem ihtivası % 36 ve ortalama kalorifik değeri 1950 kcal/kg’dır. Alt horizonun ortalama kül içeriği % 28, kükürt içeriği % 1,13, nem ihtivası % 32 ve ortalama kalorifik değeri 2150 kcal/kg’dır. Türkiye’nin en büyük üçüncü linyit havzası olan Eskişehir- Alpu linyitlerinin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin Türkiye’deki benzer linyit oluşumları ile karşılaştırılması Alpu linyitlerinin önemli ekonomik değere sahip olduğunu gösterir.”
Harita okunduğunda Sündiken Dağları’nın Karasu Vadisi’nden başladığını, Sakarya Irmağı’nın güneyinde yükseldiğini, sonra Eskişehir düzlüklerine indiğini, doğuda Sakarya yayında Sarıyar Barajı’na kadar uzandığını görürsünüz. Sündiken Dağları ve yakın coğrafyası maden bakımından zengin. Bu konuyu ayrı bir yazıda ele alalım. Koyunağılı’nda işletilen linyit yatakları var. Sakarya yayının kuzeyinde, Köroğlu Dağları’nın güney eteklerinde Beypazarı linyit ocakları ülkemizde uzun yıllardır işletiliyor; Çayırhan Termik Santrali’ni besliyor.
Uğur Mumcu’yu analım: Bilgisiz fikir üretilemez! Erişebildiğimiz bilgilerle bir tartışma yapmak anlamlı ve değerlidir, ayrıntı bilgisi gerekir. Bilgisiz tartışma ise bizi duygusal yaklaşımlara, sonuçsuz çabalara taşıyabilir.
Çapraz sorgulama aydınlığı
Sağlıklı veriler üzerinde tartışma olgunluğuna erişmeden, güvenilir toplumsal ilişkiler de yaratamayız. Örneğin Çayırhan, halkımızın anlatımıyla bağırsak duyulacak kadar yakın bir yer. Eskişehir coğrafyasının bir parçası. Çayırhan Termik Santrali’nin çevre etkileşimini “çapraz sorgulama” süzgecinden geçirmek, Alpu Termik Santrali için söyleyeceklerimizin özgül ağırlığını artırmak durumundayız.
Eskişehir’deki iç dinamiklerin Alpu Termik Santrali konusunda veriye ve bilgiye dayalı toplumsal yarar/zarar analizi yapabilecek donanımlara sahip olduğunu düşünenlerdenim. Gelin ortak aklımızı harekete geçirelim ve 5 bin yıl önce düşüncelerini yazıya aktaran Sümer Rahibi’nin sözünü tutalım: “Sen kendin için değilsen, kim senin için? Sen başkaları için değilsen, nesin ki? Şimdi değilse ne zaman?”
VII. “Provokasyon”, “terörist”, “vatansever”, “sahtekar”
Alpu Termik Santrali tartışmaları parlamentoya taşınınca karşılıklı vaziyet alışlar yerel gazetelerde yerini aldı. Tartışmaların “üretkenliğini” artırmak için alıştığımız yöntemleri sorgulamalıyız. Bu büyük projeyi bilimsel-teknik birikimlerin ışığında, ayrıntı bilgisiyle tartış-malıyız ki, öngörme-önlem alma disiplinin namusunu koruyabilelim. Bir adım ötesinde, ödünsüz gözetim ve denetim yapabilmenin gereklerini bilerek yerine getirebilelim.
Sizlerle, Korhan Usta ve Hatice Kutluk‘un Eskişehir-Alpu Linyitlerinin Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri başlıklı çalışmalarından alıntılayarak Alpu, Çayırhan ve Koyunağılı linyit yataklarının bazı özelliklerini paylaşacağım: Alpu linyit yatakları açık işletmecilik yapılamayacak kadar derinde olduğu için “yeraltı maden işletmeciliği” uygundur. Çayır-han ve Mihalıççık Koyunağılı yataklarında da yeraltı maden işletmeciliği yapılmaktadır. Ortalama damar kalınlıkları Alpu yataklarında 14 metre, Çayırhan yataklarında 3.9 metre ve Koyunağılı yataklarında 2,2 metredir.
Her üç yatağın alt ısıl değeri Alpu’da 2050 kcal/kg, Çayırhan’da 2,461 kcal/kg, Koyunağılı’nda 2.539 kcal/kg’dır. Kül oranları Alpu’da yüzde 32, Çayırhan’ da yüzde 26.13, Koyunağılı’nda yüzde 30.90 düzeyindedir. Nem oranları Alpu’da yüzde 34, Çayırhan’ da yüzde 20.99 ve Koyunağılı yataklarında yüzde 29.73. Sabit karbon oranı Alpu yataklarında yüzde 13.00, Çayırhan’da yüzde 17.79 ve Koyunağılı’nda 17.48. Uçucu madde oranları Alpu’da yüzde 21, Çayırhan’da yüzde 25.09 ve Koyunağılı’nda yüzde 25.89. Kükürt oranı ise Alpu yataklarında yüzde 1.50, Çayırhan’da yüzde 3.40 ve Koyunağılı’nda 2.51’dir.
Toplam rezerv (mümkün, muhtemel ve görünür), Alpu yataklarında 1 milyar 500 milyon ton, Çayırhan’da 345 milyon ton ve Koyunağılı’nda 57 milyon ton.
Tartışma odağı sapmamalı
Bu toprakların büyük çocuğu Yunus Emre, “Sözünü bilen kişinin/Yüzünü ağ ede bir söz/Sözünü pişirip diyenin/İşini sağ ede bir söz” diyor. Uyarısını sürdürüyor: “Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı/Söz ola ağulu aşı/Bal ile yağ ede bir söz.”
Alpu Termik Santrali gibi büyük bir projeyi tartışırken, “sözlerimizin demlenmesi” hayati önemdedir. Sözleri demlemeden, akla geldiği gibi söylemek, olgun insan davranışı değildir. Sözü pişirmeden ve bilmeden söylemek, Koca Yunus’un yaşadığı günlerden bugüne kavga çıkarmanın, baş düşürmenin yoludur. Çiğ söz birbirimizi anlama yerine ayrışmayı, ortak değenlerden uzaklaşmayı ve gereksiz çatışmaları körükler ve toplumun enerji-sini israf etmeye yarar; başka işe yaramaz.
Dünyanın hiç bir yerinde projeler tartışılırken “terörist”,“vatansever” “sahtekar”, “provokasyon” ölçülerinin kullanıldığına tanıklık etmedim. Bir projenin “olmazlarını” söylenenleri “terörist”,” provokatör” olarak nitelerseniz; kendinizi de “vatansever” olarak tanımlar-sanız, karşınızdaki insanlara da “Vatanseverlik söylemi, sahtekarların sığındığı son kaledir” sözünü getirip önünüze koyma hakkını verirsiniz. Böyle bir polemik dili, proje tartışmalarında ya da başka alanlarda uygun düşer mi? Böyle bir dil, değer üretir mi? Böyle bir dil, temel amaç olan maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırma ilkesine uygun olur mu?
Bilgiye, sağlıklı gerekçelere dayanmayan, aşağılayan ya da aşırı yücelten söz üzerine kurulan atışmalara tartışma denmez.
Projelerde kullanılması gereken dil,“fayda/maliyet analizi” dilidir; ölçüsü olan, sağlam gerekçelere dayanan dildir. Kasaba kültürünün o çürütücü vasatlığıyla dost toplantılarında-ki söyleşilerde yapılan ve Elazığ halkının “Keklik öttürme” dediği desteksiz, gerekçesiz ve belgesiz söylem hiç bir değer üretmez. Bilgisi ve fikri olanın yazılı belge üreterek yanlışların üzerine gitmesi gerekir.
Asit yağmurlarını tartışmalıyız
Karşılaştırılan linyit yatakları arasında alt ısıl değeri en düşük olanı Alpu yataklarıdır. Kükürt oranı bakımından da en düşük oran Alpu yataklarındadır. Yine de kükürtün yol açtığı asit yağmurundan çevrenin korunması için ihale sözleşmesinde hangi standartların kullanıldığını, sistemlerin çalışma durumunu, gözetimin ve denetimin nasıl yapılacağını bil-mek Eskişehir halkının hakkıdır.
Termik santrallerde kükürt ve azotun yarattığı asit yağmurlarını önlemek için “desülfürizasyon filtreleri” konur. Bu önleyici mekanizmalar yatırım tutarının çok önemli parçasıdır. Teknik olarak desülfürizasyon filitreleri yüzde 95-99 verimde çalışabiliyor, ama işletme döneminde çok sık arıza yaptıkları da biliniyor. Bu konuda da herkese açık bilgilendirme yapmak gerçek milli irade saygısının gereği değil midir?
Alpu Termik Santrali tartışmalarını, mühendislerin ve işin teknik ayrıntılarını iyi bilen uzmanların katılımıyla yürütmeliyiz. Özellikle elektrofilitreler ve desülfürizasyon olgu-sunu yeni nesil termik santraller bağlamında değerlendirmek tartışma kalitesini de verimini de artırır.
VIII. Alpu Termik Santrali ve yazılı kültür
Alpu Termik Santrali tartışmalarının yaygınlaşmasını, sorunların “toplumsallaşması” açı-sından hayati önemde bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
DÜNYA Gazetesi’nde Didem Eryar Ünlü, 21 Kasım 2017 günü ‘Kömür sonrasının ayak sesleri’ başlıklı bir haber analizi yayınladı.
Dünya’ da olup bitenleri bilmeliyiz
Haberde deniyor ki:
“2017 yılına geldiğimizde küresel elektriğin neredeyse yüzde 40’ı hâlâ kömürlü termik santrallerden karşılanıyor. Bu da kömür kaynaklı emisyonları ve karbon kirliliğini, iklim değişikliğinin başlıca nedeni yapıyor. Kömür yakılmasıyla ortaya çıkan hava kirliliğinin, sağlık üzerinde olumsuz etkileri, hem insani hem de ekonomik açıdan büyük maliyetlere yol açıyor. Son yapılan araştırmalara göre dünyada her yıl 800 binden fazla kişi kömürden kaynaklanan hava kirliliğine bağlı olarak ölüyor. Bu yüzden iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin oldukça al-tında tutma taahhütlerini yerine getirmek ve 1.5 santigrat dereceyle sınırlandırmak için, hükümetlerin atacakları en önemli adımlardan biri, kömürden çıkış olacak.”
Kömürden çıkış için eyleme geçme kararı alan farklı hükümetler, şirket ve organizasyonla-rı bir araya getiriyor. İttifaklar üç temel karara dayanıyor: Birincisi termik santrallerin aşa-malı olarak kapatılması… İkincisi iş dünyası ve diğer hükümet dışı örgütlenmeler kömüre dayalı enerji kaynaklarını kullanmamayı taahhüt ediyor. Üçüncüsü de tüm paydaşlar politikaları ve yatırımları aracılığıyla temiz enerjileri desteklemeyi, karbon yakalama ve ve depolama sistemi olmayan tüm yeni ve geleneksel termik santrallerde finansmanı sınırlandırmayı taahhüt etmeleri.
Sözünü ettiğimiz kaynakta Almanya ve İtalya’ya ilişkin saptamalar da şöyle:
“Almanya çevre sivil toplum kuruluşu Urgwald, kömür alanında faaliyet gösteren 770’in üzerinde şirketi kapsayan ve finans sektörü tarafından kömüre yaptıkları finansmanları durdurmakta kullanılabilecek bir veri tabanı tasarladı. Küresel Kömür-den Çıkış Listesi (GCEL-Global Coal Exit List) isimli veri tabanı, kömür arama, kömür madenciliği ve nakliyatından kömüre dayalı elektrik üretimi ve kömürlü termik santrallerin kurulmasına kadar yerel pazarda faaliyet gösteren 770’ten fazla şirket hakkın-da önemli istatistiki bilgileri içeriyor.
GCEL’de yer alan şirketler, dünya kömür üretiminin yüzde 88’ini ve dünyadaki termik santral kurulu gücünün yüzde 86’sını teşkil ediyor.
Bu arada İtalya, 204 milyar doları yenilenebilir kaynaklara yatıracak, kömür santralle-rini ise 2025 yılına kadar kapatacak. 10 Kasım günü parlamentoda kabul edilen yeni enerji stratejisine göre, ülke 2030’a kadar enerjiden kaynaklanan emisyonları yüzde 30, 2050 yılına kadar ise yüzde 63 azaltacak. İtalya 2015 yılında elektriğin yüzde 16’sını fosil yataklardan sağlıyordu.”
Tek bir kaynak bile kömür santralleriyle ilgili dünyanın hareketli bir zaman kesitinden geçtiğini kanıtlıyor.
Düşüncelerimizi yazıya aktaralım
Hayatımın önemli rol modellerinden biri olan Bursa Eğitim Enstitüsü’nün müdürü ve coğrafya öğretmenim Ferruh Sanır, “Sözlü anlatım gevşek zihnin, yazılı anlatım disiplin-li zihnin ürünüdür. Sözlü anlatımın her zaman yüzde 50 yanılgı payı vardır. Geri kalmışlığı kırmak, gelişmiş toplum olmak, yazılı kültür ve iletişime geçiş yapmak demektir. Topluluktan topluma geçiş, yazılı kültür ve sözleşme kültürüyle mümkündür” anlamında değerlendirmeler yapardı.
Alpu Termik Santrali tartışmalarında düşünce ve fikirlerimizi gerekçeleriyle yazıya aktaralım. Belge yaratarak, veriye dayalı eleştiri hakkı üzerine “mahalle baskısı kurulmasına” izin vermeyelim.
Örnek, İran’da Humeyni’nin ölümünden hemen sonra “nüfus planlaması” konusunda yapılan özgür tartışmanın şaşırtıcı sonuçları… Özgür tartışmadan daha büyük kaynak yok. Sözümüze inanmayan “İran’da nüfus kontrolü” diye internete girsin, yabancıların İran’da nüfus planlaması konusunda yaratılan harika sonucu nasıl analiz ettiklerini görsün.
Kendime tekrar tekrar soruyorum: Alpu Termik Santrali gibi büyük bir projeyi çağın gereklerine uygun bir metotla tartışıyor muyuz? Biliyorum ki, “Metot, o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler!”
Konuya “esastan bakmak” gerekiyor. Gerekçesiz söz üzerinden yapılan tartışmalar sa-dece kaynak israf ediyor; bir de insanların kendi kendini kandırmasına yarıyor.
IX. Alpu Termik Santrali ve alternatif yatırımlar
Alpu Termik Santrali tartışmalarını ilgiyle izliyorum. Erişebildiğim bütün açıklamaların arşivini yapmaya çabalıyorum. Zaman tartışmaları olgunlaştırınca, kimlerin sözünün özgül ağırlığını artırmak için elinden geleni yaptığını, kimlerin sadece popüler algı ucuzluğu ve kolaycılığının peşine takıldığını, tartışmalara derinlik katmak için zerre emek ve zaman harcamadan ortalarda göründüğünü, bunun kenti gerçekten sevme anlamına gelmediğini belgelemek istiyorum.
Kendime rehber edindiğim uzmanlardan biri Fatih Birol. Uluslararası Enerji Ajansı (İAE) Başkanı. Uluslararası eleklerin üzerinde kalabilmiş bir yurttaşımız. Benim gönlümdeki ülke cumhurbaşkanında olması gereken nitelikleri var: Söz söylediği alanının bütün ayrıntılarına hakim. Ayrıntıda boğularak, zihninde yarattığı kör alanlara hapsolmayan, eleştirel aklını kullanan ender insanlar arasında farklı bir yeri var. Ayrıntı bilgisi ile genel eğilimleri dengeleyerek, gelişmeleri hayatın öz gerçeklerine yakın öngörebiliyor. O nedenle rehber-liği hak ediyor.
Enerjide güçlendiren yenilikler
Alpu Termik Santrali Projesi tartışmalarında Fatih Birol’un kamuoyu ile paylaştıkları bize rehber olmalı. Birol’un açıklamalarını izlerken öğrendiğim önemli bir eğilim, “güçlendiren yeniliklerin enerji sektöründe yaygınlaşması.”
Güçlendiren yenilik nedir? Herhangi bir teknik gelişmeyle, var olan, girdi kombinasyon-ları nedeniyle kitlelerin satın alamayacağı kadar pahalı olan ürünleri, herkesin satın ala-bileceği fiyat-maliyet düzeyine indirebilen yeniliklerdir.
Fatih Birol Hürriyet’te şu saptamaları yapmıştı: “Son 10 yılda çok pahalı olan rüzgar tür-binleri ve güneş panelleri fiyatları hızla düştü. Güneş enerjisinin maliyeti 5 yılda yüzde 80 indi. Rüzgar enerjisinin maliyeti de 5 yılda 3’te bir ucuzladı. Rüzgar ve güneş iyi ve hesaplı artık. Bu iki enerji hem ucuz hem de iyi. Rüzgar ve güneşin tüm enerji sorunlarını çözeceğini düşünmekte bence yeni bir hayalperestlik olur. Bunların payı büyüyecek, ama yine de bizim doğal gaz ve petrole ihtiyacımız olacak.”
Çin’i, Hindistan’ı izlemeliyiz
Fatih Birol, 15 Aralık 2017 günü Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi(IICEC) ev sahipliğinde Dünya Enerji Görünümü 2017 Raporu’nun Türkiye sunumunda görüşlerini paylaştı. Hürriyet 16 Aralık 2017 günü haberi geniş biçimde yansıtmıştı.
Birol, Hindistan ve Çin’in enerji konularındaki atılımlarının hepimizi yakından ilgilendirdiğini, bu iki ülkede geliştirilen teknolojilerin enerji maliyetlerini ciddi şekilde düşüreceğini söylüyordu. Enerji alanında dört alanda gelişmeye gönderme yapıyordu. Onlardan üçü de, “Güneş enerjisinin dünyanın birçok ülkesinde en ucuz maliyetli elektrik üretim kaynağı olma yolunda yaptığı atılım ve Çin enerji politikasındaki temiz enerjiye dönüşüm ve elektrikteki hızlı büyüme” olarak tanımlanıyordu.
Fatih Birol değerlendirmesinde Çin’in de enerji ve ekonomi politikasında ciddi değişimler yaşandığını ve buradaki değişimlerin herkesi derinden etkileyeceğini söylüyordu ve diyordu ki: “Çin değişirse dünya değişiyor. Çin petrolde önemli ülke olmaya devam ediyor. Çin doğal gazda Orta Asya’daki denklemleri karıştırdı. Asya’daki sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) fiyatları Çin’in doğal gazı ciddi olarak kullanmaya başlamasıyla birlikte düştü, fiyatlar 10 dolara dayandı. Yenilenebilirde de Çin dünyanın bir numarası ve temiz enerji konusunda müthiş bir atılım var.”
Alpu Termik Santrali Projesi’ni tartışırken enerjide bir numaralı uzmanın dediklerine kulak asmazsak, ister kârlılık açısından değerlendirelim, isterse fayda/maliyet açısından bakalım tam, doğru ve temiz iş yapmamız mümkün olmaz.
Alpu Termik Santrali Projesi’nde vasat, sözlerin özgül ağırlığını azaltan tartışmalara iltifat etmemeliyiz. Kısa mesaja dayalı ve illüzyona açık kitlelerin bulunduğu çağımızda, sanal algılarla ucuz şöhret peşinde olanların arkasına sorgusuz takılmamalıyız. Eskişehir halkı olarak otoritelere hep birlikte sormalıyız: Alpu Projesi ihale aşamasına geldiğine göre, aynı parayı alternatif alanlara (rüzgara, güneşe ve benzer alanlara) yatırdığımızda, kârlılığımız, fayda/maliyetimiz ne olacak? Böyle bir karşılaştırmayla ilgili net bilgi sahibi olmak hakkımızdır. Bu hakkı güçlü biçimde kullanmamak da kendimize saygısızlıktır.
Soru yanıtsız kalmamalıdır: Alpu Termik Santrali’nin Eskişehir’in insanına, doğasına, suyuna, madenine, kuşuna, kurduna, ağacına, otuna ve iklimine zarar vermesini istemi-yorsak, otoritelerden yapılması düşünülen yatırımların alternatif yatırım alanlarla kıyas-lamasını kamuoyuna sunmalarını istemeliyiz. İstemek de yetmez; bu doğal hakkımızı almak için demokratik yollardan zorlamalıyız da.
X. Filyos Vadisi ve Alpu tartışmalarımız
Özellikle “ithal linyit-odaklı termik santraller” Filyos Vadisi’nde kümelenme çabasında. Bu kümelenmenin arkasında nelerin olduğu da ülkemizde “araştırma-bilgi ve tartışma” üçgeni açısından öğretici. Filyos Projesi, Cumhuriyet dönemi öncesinden bugünlere kadar geliyor. Tam bir popülist politika aracı haline gelmiş, insanlarda “yüksek beklenti” yaratarak “sonuç üretememiş” projelerden biri. Yüksek beklenti yaratarak, sonuç üretemeyen projeler “güvensizlik, olumsuzluk ve nefret” üretir.
Filyos Projesini kavramak için neleri kapsadığına bakalım:
1. Mendirekler ve liman inşaatı.
2. Liman arkasında konteyner arka planı oluşturması.
3. Yörede arz yaratacak OSB alanlarının belirlenmesi ve altyapılarının tanımlanması.Zonguldak, Bartın ve Karabük arasında bağlantı kuracak iç karayollarının yapımı.
4. Ankara Irmak’tan Zonguldak’a demiryolunun ıslahı ve planlanan ihtiyaçları karşılayacak teknik imkanlara kavuşturulması.
5. Ülkemizin en büyük taşkınlarını yapan Filyos Çayı Islah Projesi’nin tamamlanması.
6. Konya’dan Ankara’ya ve Karadeniz Havzası ülkelerine yük akışıyla ilgili gerçek bir projeksiyonun ortaya konması.
7. Demiryolu bağlantısının Karadeniz Ereğlisi’ne kadar götürülmesi.
8. Karasu Limanı, Ereğli Limanları, Zonguldak Limanı ile bütünsel bir liman ihtiyacı analizinin netleştirilmesi.
9. Çatalağzı Santrali’nin Kül Barajı’nın kullanım şeklinin netleştirilmesi ve yeni kül barajları ihtiyacı ve yönetim standartlarının belirlenmesi.
10. İthal kömüre dayalı santrallerle ilgili “ulusal stratejinin” netleştirilmesi.
11. Yörede yoğunlaşan termik santrallerin “çevresel etki değerlendirmesi” sonuçları-nın kamuoyu ile sistemli biçimde paylaşılması.
12. Yapılan termik santrallerin maliyeti ile “alternatif temiz enerji alternatifleri” karşılaştırılmasının kamuoyu ile paylaşılması.
13. Ülkemizde kamu yetkililerinin “ödünsüz gözetim ve denetim yapamayacağı ve yapmayacağı algısının” dikkate alınması.
14. Termik santrallerdeki “elektrofiltre” ve “desülfürizasyon” sistemlerinin standardı ve işletilmesine ilişkin kamunun taahhütlerinin açıkça ortaya konması.
15. Kül barajları yönetiminde uygulanacak standartların kamuoyuyla paylaşılması vb.
Yazı kapsamında sayılan proje alt unsurlarının tam bir koordinasyon içinde yönetilmesi gerekmektedir. Yüzyıla yakın bir zamandır gündemde olan Filyos Projesi, şimdi “olumsuzlukta derinlik” kazandırılan bir noktaya doğru mu ilerliyor?
Hürriyet’te yayımlanan haberde 74 kilometrede 14 termik santralin (Ereğli, Kireçlik, Kandil-li, Çatalağzı, Muslu, Filyos, Sazköy, Saltukova, Bartın, Kilimli’ de 4 santral) olası olumsuz etkileri yöreyi tehlikeye mi sürüklüyor?
Serkan Ocaklı’nın 24 Aralık 2017 günü Hürriyet’deki tam sayfasında aktarılan bilgiler iç karartıcıydı. Avrupa’da termik santrallerin yol açtığı 22 bin 900 ölümden söz ediliyordu. Kansere yol açan partiküller, akciğer ve solunum yolları hastalıkları ve limit dışı partikül ve gaz salımının etkileri açık seçik anlatılıyordu.
Ülkemizde Boğaz köprüleri ve daha birçok tartışmada, bilim ve akılla üzerine gitme yeri-ne, “Ben yaptım oldu” diyen ve eleştirenlerin gerekçelerini mahalle baskısı altına alan ve geri dönük hesap vermeyi göz ardı eden tutum ülkeye çok şey kaybettirdi. Dünyanın bugün geldiği aşamada zihinlerde beliren en küçük kuşkuyu yanıtlamak kamu yetkililerin görevi.
Alpu Termik Santrali’nin gerçek fizibilite değerleri ve olası çevresel etkilerini, özgür tartışmanın üretkenliğinde tartışmalıyız. Filyos’ta yaşananları Eskişehir’de tekrarlamak tam anlamıyla bir aymazlık olur.