Almanya’nın Smith Corona problemi var da, Türkiye’nin yok mu?
Ben 1984 yılında Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)’nda çalışmaya başladığımda daktilo hala aktif kullanımdaydı. Yazı yazmak için daktilo kullanılırdı. El yazısı ile hazırlanan raporlar, daktilograflar tarafından temize çekilirdi.
O tarihlerde SPK’da yazıları daktilo kullanarak temize çeken daktilograflar çalışırdı. Sonra her şey büyük bir süratle değişti. Teknolojik değişim dünyayı değiştirdi. Kişisel bilgisayarlar (PC) geldi, daktilolar kullanımdan kalktı, daktilograflık sona erdi.
Nedir bu Smith Corona problemi?
Ne değişti? Ofis teknolojileri değişti. Smith Corona dünyanın en önemli ofis teknolojisi şirketlerinden biriydi 1970’lerde. Daktilo üretirdi. Daktilo üretiminde bir numaraydı. Ama bakın, daktilo pazarında bir numara olması ilk PC’nin Smith Corona tarafından üretilmesini sağlamadı. Smith Corona daktilodan PC’ye geçişi kendi içinde yapamadı.
Neden? Aslında Smith Corona bilgisayarın getirdiği imkânları daktiloya uyarladı. Hatırlarım yazıları bir nevi bilgisayar disklerinde saklardık. Hem de bilenlerin söylediğine göre iyi uyarladı Smith Corona yeni teknolojiyi ürettiği daktilolara. Yeni strateji Smith Corona’yı 1980’lere taşıdı. Ama PC’nin fonksiyonları daktilo ile sınırlı değildi. Ne var ki Smith Corona’nın değişimi kavrama becerisi daktilonun ötesine geçemedi. Kaybetti.
Herhalde vizyon eksikliğini, bu çerçevede, sınırlı bir vizyona sahip olmak biçiminde bakış açısı darlığı olarak anlamak gerekiyor. PC daktilonun ötesine geçişi simgeliyordu ama Smith Corona’nın Ar-Ge biriminin vizyonu daktilonun ötesine geçemedi.
Smith Corona problemi aslında geleneksel endüstrilerde faaliyet gösteren şirketlerin değişenin farkına tam olarak varamaması ile yakından alakalı. Değişeni fark edememek, trendi görememek, değişene uyum sağlamak için gerekli yatırımları yapamamak. Bir tarafı atalet, bir tarafı bakış açısı darlığı ile alakalı aslında.
Dijital çağın gelişini görememek söz konusu olduğunda akıllara gelen ilk açıklama yine bir ofis makineleri şirketinin IBM’in 1940’lardaki CEO’su Watson’a aitti. 1943’te "Kanaatimce dünyada belki beş bilgisayarlık bir pazar olabilir (I think there is a world market for maybe five computers)” demişti. Bakış açısı kısıtı işte. Bilgisayarın hep bir oda büyüklüğünde olmaya devam edeceğini, çip teknolojisindeki değişimi görememekle alakalı.
Geleneksel endüstrilerin dönüşümü hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin bir numaralı problemi
Smith Corona dönüşemedi ve ondan geriye bütün geleneksel endüstrilerde karşılaşılan bir Smith Corona problemi teşhisi kaldı. Wolfgang Münchau yeni kitabı “KAPUT: The End of German Miracle”da Alman ekonomisinin Smith Corona probleminden bahsediyor. Alman ekonomisinin en birinci meselesi teknolojik dönüşüme ayak uyduramamak. O nedenle, Müchau Alman mucizesinin artık sona erdiğini, Alman ekonomisinin BOZUK olduğunu anlatıyor son kitabında. Hem de çok kapsamlı bir biçimde Alman ekonomi politikasının neden bozuk olduğunu da içine katarak anlatıyor. Doğrusu ya, ben okurken “Almanya’nın Smith Corona problemi var da, Türkiye’nin yok mu?” diye düşünmeye başladım.
Amerika’nın en büyük şirketleri listesinde hep dijital çağın yeni şirketleri var-Amazon, Apple, Alphabet ve Microsoft. Almanya’da ise hep geleneksel endüstrilerde faaliyet gösteren şirketler-Volkswagen, Mercedes, BMW, Siemens, BASF. Amerikan listesi değişiyor. Alman listesi hep aynı.
Nedir mesele? Almanya’nın derdi geleneksel endüstrilerin teknolojik dönüşümü ile yakından alakalı. Kolay mı? Zor. Hadise Türkiye’de de aynıyla vaki. Alın Türkiye’nin büyük şirketleri listesini mesela- Tüpraş, Ford, Oyak Renault, Arçelik, Ereğli Demir Çelik. Nitelik olarak bir fark var mı? Yok. Hep geleneksel endüstri şirketleri işte. Liste hep aynı. “Almanya’nın Smith Corona problemi var da, Türkiye’nin yok mu?” dediğim o işte.
Gelenekselin bakış açısı nasıl genişletilir?
Smith Corona hadisesi bize ne öğretti? İsterseniz önce oradan başlayalım düşünmeye. Başarılı bir geleneksel endüstri şirketinin bakış açısı kendi başarısının mahkûmudur. Zaten en iyi olduğunu düşünenin değişeni kavrayabilmesi hiç de kolay değil. Bakış açısı odaklandığı ürünün özellikleri ile sınırlı öncelikle. Ana sorun bakış açısının darlığı.
Şimdi ortadaki problem nedir? Almanya için söyleyeyim. Kimse alınmasın. VW, BMW, Mercedes gibi büyük şirketler inovasyonun merkezi olursa ne olur? Alman ekonomisinde teknolojik dönüşüm bu büyük şirketlerin kendi içlerinde karar verdiği inovasyon adımları ile olursa ne olur?
Akraba evliliği neye yol açıyorsa işte öyle olur. Bakış açısı darlığına dayalı bir dizi sakatlık ortaya çıkar. İşe yaramadığı apaçık ortaya çıkana kadar işe yarıyormuş zannedersiniz ama sonra dışarıdan gelen rekabet sizi silip atar. Benim Smith Corona probleminden anladığım budur.
Amerika ile Almanya’nın farkı nedir? Orada olup burada olmayan aslında startup’lara dayalı bir teknolojik dönüşüm süreci. Geleneksel endüstrilerdeki şirketler için önemli olan startup’ların yaratıcı enerjisinin farkına varmak ve bundan faydalanmak aslında. Ama bu kendiliğinden olmaz, olmuyor.
Bu konuya artık zaman ayırmaya başlamamızda fayda var, bana sorarsanız. Türkiye artık ürün ve pazar çeşitliliğinde dünyanın sayılı ülkelerinden biri. Bu hem iyi hem de kötü. Kötü çünkü bir fabrikada birden çok üretim hattı işletiyoruz, verimliliği ikinci plana atıyoruz demek bu. Kötü çünkü ancak odaklandığımızda teknoloji üretimine de odaklanabiliriz. Tüm üretim hatların aynı anda inovasyon masrafı katlar. Ama aynı zamanda iyi, çünkü memlekette bir beceri altyapısı olduğunu gösteriyor.
Şimdi öncelikle bu çeşitliliği hangi ürünlere odaklayacağımıza sonra da bu ihtisaslaştığımız alanlarda geleneksel endüstrileri nasıl yeni teknolojilerle buluşturacağımıza karar vermemiz gerekiyor.
Yenilikleri buraya doğrudan yabancı yatırımla getiriyor olsak. Performans ortada. Vatandaşlık satışından gelen gayrimenkul yatırımlarını düşerseniz, son yıllarda geriye pek bir şey kalmıyor.
Hadi doğrudan yabancı yatırımları artıralım desek, memleket Dünya Bankası Yönetişim göstergelerinde, hukukun üstünlüğü ve yolsuzlukların önlenmesinde 1995’ten 2009’a süratle iyileşiyor sonra 2022’de başladığımız yerin gerisine düşüyor. Böyle ülkede değil doğrudan yabancı yatırım startup aktivitesi bile olmaz.
Kaynak: Dünya Bankası Dünya Yönetişim Göstergeleri, TEPAV görselleştirmeleri
İşte burada geleneksel endüstrilerde faaliyet gösteren şirketlerin vizyonlarını genişletebilmek son derece önemli. Buradaki teknolojik dönüşüm bir tek büyük şirketlerin inovasyon birimlerine bırakılabilir mi? Yoksa malum Smith Corona problemi….
Acilen yaratıcı çözümlere ihtiyacımız olduğu ortada. Yoksa Türkiye içinde yakında “BOZUK: Türk Mucizesinin Sonu” diye bir kitap yazmak gerekecek. Buradan güçlü bir yapısal reform gündemi çıkartabilmek mümkün aslında.
Doğrusu Sanayi Bakanlığı’ndan Ulaştırma Bakanlığı’na, Adalet Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na öncelikle kamuya bir dizi ödev çıkıyor. Ama memleketteki tartışma düzeyi şöyle: “Yok bizim 4G aslında 4,5 G ama ona siz 4,8 G’de diyebilirsiniz. Hatta 5 G’ye ihtiyacımız bile yok, bu daha hızlı.” Üstelik konuşan neyi konuştuğunu bilebilecek bir bakan.
Artık geyiği kesip, esası konuşmaya başlayabilir miyiz?
Yüksek teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payını boş yaparak artırabilmiş olsaydınız şu son on yıldaki icraatınızla şimdi yüksek teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payında Çin’i geçip dünya birincisi olmuştuk. Hakikat ortada. Hatırlatayım.
Tam elliyedinci (57) sıradayız yüksek teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payında halen Fas’ın filan altında…