Alıştığımız teknoloji ve alışamadıklarımız

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Bir internet vak’ası

Günüm güzel başlamıştı. Dilime bir şarkı dolanmıştı. “Bir ilkbahar sabahı, güneşle uyandın mı hiç?”. İlkbaharda oluyor da kışın güneşle hiç uyanamıyorum. Bu sürekli yaz saati saçmalığı dolayısıyla, sabah uyandığımda güneş daha doğmamış oluyor. Ama olsun, “güneş de içimde, bahar da” deyip duşumu alırken şarkıyı mırıldandım. Giyindikten sonra bilgisayarın başına oturup dünya gündeminde merak ettiklerime bakmak istedim: Acaba Trump yine ne tweetlemişti? Kanal İstanbul projesinin bugünkü maliyeti ne olmuştu? Kanaldan günde kaç gemi geçecekti ve biz nasıl köşeyi dönecektik? Acaba bu hesabı da yine aynı yeğen, Üsküdar’dan Beşiktaş’a yarım saatte geçerken mi yapmıştı? Türkiye’de ve Suriye’de baktığımız 7 milyon Suriyeliye ek olarak Avrupa veya Amerika’da da baktığımız Suriyeli var mıydı? “Çatlasak da, patlasak da” yine bizden toplanan vergilerle bunlara bakmaya devam edilecek miydi? Ama bu meraklarımı gideremedim, hevesim kursağımda kaldı; internet açılmadı.

Bilgisayarımda o soğuk, acımasız mesaj göründü: “İnternete bağlı değilsiniz”. Hemen bilgisayarcıların yaptığı gibi yaptım. Bilgisayarı kapatıp açtım. Sonra modemi kapadım, açtım. “Bilgisayar da şoktadır, karmaşık bir sayfa olmasın” deyip, açımı kolay bir sayfayı denedim. Ama nafile; internetten nabız alamadım yine. Firmanın çağrı merkezini aradım. Telefondaki kayıtlı ses talimat yağdırmaya başladı. “Evde internet için 77’yi tuşlayınız”; tuşladım. “Eğer sisteme kayıtlı telefon numaranız şu ise 1’i tuşlayınız”; tuşladım. Sonra şunu yapmak istiyorsanız 1’i, şunu yapmak istiyorsanız 2’yi ve sonunda “Teknik destek almak için” 6’yı tuşlayın diyordu; tuşladım. Sanırım bu numaraya kadar sizi bir direnç ölçme testinden geçiyorlar. Eğer derdiniz gerçekten önemli ise, buraya kadar dayanabildiyseniz sizi canlı birisinin karşısına çıkarıyorlar. Altıyı tuşlayınca karşıma ikili bir karar ağacı daha çıktı: birisini seçtim. Karşıma çıkacak müşteri temsilcisine güzel bir günaydın diyeyim diye boğazımı temizledim. Ama o da ne? Sistem beni dışarı attı, telefon kapandı. Bu rutini birkaç kez yaptıktan sonra anladım ki, otomatik sistem devrede ama, canlılar uykuda. Demek ki onlar, bir kış sabahı da güneşle uyanıyorlardı. Müşteri ilişkileri temsilcisine ancak güneş doğduktan sonra ulaşabildim; ama yukarıda sıraladığım adımlardan sonra. Müşteri temsilcisi güncelleme yaptı, modemimi açtı kapattırdı. Ama nafile, internet açılamadı.

Yukarıdaki olay geçen hafta Perşembe günü oldu. Ve sonunda Cumartesi günü öğleden sonra bir telefon aldım. “Telefon şirketinden arıyorum, modeminizin yanında mısınız?” dedi. “Ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesi kapısında hastasının uyanmasını bekleyen hasta yakını gibiyim” diyecektim, demedim. Cep telefonumdan modemin Wi-Fi’sine bağlanmamı istedi. Söylediği talimatları uyguladım. “Şimdi modeminiz kapanacak; ben sizi 10 dakika sonra ararım” dedi. “Sorun nedir?” diye sordum. “Bir IP meselesi; bu mahallede sizin gibi 70 müşteride de aynı durum söz konusu” dedi. Sorun, çözülmüştü.

Bir yorum

İnternet perşembe günü kesildi ve cumartesi öğleden sonra geldi. Bu arada firmanın çağrı merkezi ile defalarca konuştum; her seferinde aynı engelleri aşarak. Her seferinde sorunun “saha destek” siteminde olduğu tekrarlandı, ama doyurucu bir cevap veremediler.
Bu yaşadığım olaydan şöyle çıkarımlarım oldu. Birincisi, insan kolaylığa kolay alışıyor; biz de internete kötü alışmışız. Eskiden otobüsle gelen gazeteleri sabırla beklerdik, radyodaki haber bültenini de; ya da kütüphaneden başkasının çektiği, bizim ihtiyacımız olan bir kitabın on gün içinde geri dönmesini. Ama üç gün internet kesilince sabrımız taşıyor. “Wikipedia’sına ulaşamasak da, o internet bizim internetimizdir” deyip yolunu gözlüyoruz.

Bir diğer çıkarımım, sesli yanıt sistemleri ile ilgili. Herhalde teknoloji tanrılarının yolladığı bir vahiy olsa, şöyle derlerdi: “Biz o sistemleri size, sabrınızı denemek için yolladık”. Bir canlı sese ulaşıncaya kadar öyle rakam tuşluyorsunuz ki, “Yahu, ben dünyaya rakam tuşlamaya mı geldim? Benim de canım var, ben de bir insanım; insanla muhatap olmak istiyorum” diye isyan edesiniz geliyor. Belki de bu, ilaç firmalarının sinir ilacı satmak için kurduğu bir komplo.
Diyelim ki, “Sesli yanıt sistemi” sabır denemesini aştınız. Karşınıza canlı diye çıkanın da canlı olma olasılığını sorguluyorsunuz. Onlar da kurulmuş bir oyuncak gibi. Dönüp dolaşıp size aynı şeyi söylüyorlar. Biraz insani şeyler duymak istiyorsunuz. “Evet, bunun parasını siz vermiş olsanız da; çatlasanız da, patlasanız da; isteseniz de, istemeseniz de, bağlamayacağız internetinizi” deseler bile razı olasınız geliyor. “Evet, varoşlardan gelen bir ses, ama yine de olsun, duygularını dile getirdi; hiç olmazsa insan” deyip teselli bulacaksınız. Ama olmuyor, kurulmuş bir oyuncak gibi aynı şeyi tekrarlıyorlar, doyurucu bir açıklama yapmıyorlar.
Bu çağrı merkezlerinde bir diğer ilginç durum da sonda otomatik olarak sorulan “Sizin için başka ne yapabilirim?” sorusu. Daha esas çözmesi gereken sorun ortada dağ gibi dururken “Sizin için başka ne yapabilirim?” sorusu çok traji-komik geliyor insana. Bu durumlarda içimden “Kadere bak” şarkısını rica ederim demek geliyor.

Evet, teknoloji ilerliyor, yeni şeyleri hayatımıza getiriyor. Ama her gelen yeni şey, insana yararlı değil. İnsan olarak, insan sıcaklığını arıyorsunuz.

Diğer bir husus da teknolojiyi kullanan firmaların hizmetlerindeki hız ve kalite; teknolojinin hızı ile bağdaşmıyor. Orada da insan, insan kalitesi devreye giriyor. Teknolojinin kolaylığına alışıyoruz, ama alışamadıklarımız da var.


Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İstihdam (4) 03 Eylül 2024
İstihdam (3) 27 Ağustos 2024
İstihdam (2) 20 Ağustos 2024
İstihdam (1) 13 Ağustos 2024
Bir banka ve yalnızlık 09 Temmuz 2024
Bir hatır meselesi 02 Temmuz 2024