‘Aktif Rasyosu’ nedir, neye yarar?
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) hafta sonu tatili, sokağa çıkma yasağı dinlemeden cumartesi günü yeni bir düzenleme yaptı. “Aktif Rasyosu” (AR) diye adlandırdığı yeni bir formül açıkladı. Bankalar, topladıkları mevduat ile bu kaynağı değerlendirdikleri krediler, menkul kıymetler ve swap işlemleri arasında bu formüle göre bir denge kurmak zorundalar. Bu formüldeki dengeyi kuramayan banka para cezasıyla karşılaşacak.
Formülün ayrıntısı bankaları ve ekonomistleri ilgilendiriyor. Biz şimdi bankaların bu formüle uyabilmek için ne yapabileceklerine ve bunun bize nasıl yansıyacağına, ekonominin sıkıntılarına çare olup olmayacağına bakalım:
● BDDK’nın formülü, bankalara döviz mevduatındaki büyümeyi frenleyin diyor. Bankalar bunun için döviz mevduatında faizleri düşürebilir, döviz alım-satım fiyatları arasındaki makası büyütebilir. Ama bunun döviz mevduatındaki artışı durdurması mümkün değil. Çünkü döviz mevduatındaki artışın nedeni, siyasete, ekonomiye ve ekonomi yönetimine güven olmaması. Dış kırılganlıklar karşısında, ekonominin yeterli cephaneye sahip olmaması. Tasarruflar, TL yerine dövize bu yüzden kaçıyor. Bankaların bu eğilimi değiştirme imkanı yok.
● BDDK’nın formülü, bankalara topladığınız döviz mevduatını Merkez Bankası’na götürüp takas (swap) yaparak TL’ye dönüştürün diyor. Bunun amacı, bankaların elindeki dövizi Merkez Bankası’na aktarmalarını sağlayarak Merkez Bankası döviz rezervlerinin daha yüksek görünmesini sağlamak. Bankalar, AR formülünün kendilerine söylediği bu adımı, büyük ölçüde yerine getirecektir. Bu da Merkez Bankası rezervlerinin, bankalardan takasla geçici olarak alınan bu dövizlerle, hesapta artmasını sağlayacaktır. Ancak bu da dış ödeme yükümlülükleri karşısında Türkiye ekonomisinin döviz rezervlerinin düşük seviyede olmasının yol açtığı kırılganlık ve güvensizliği ortadan kaldırmaya yetmeyecektir.
● BDDK’nın formülünün bankalara söylediği üçüncü şey, topladıkları kaynaklarla yerli özel sektör ve Hazine tahvilleri almaları. Bankalar buna da büyük ölçüde uyacaktır. Bunun Hazine faizlerinin ve genel olarak faizlerin göreli olarak düşmesi gibi bir sonucu olabilir. Ama bunun da dövize talebi artırma gibi hiç istenmeyen bir yan etkisi olur.
● BDDK’nın formülünün bankalara söylediği dördüncü şey ise bankaların kaynaklarını, Hazine ve özel sektör tahvili almaktan çok ve öncelikle kredi vermek için kullanmaları. Kamu bankaları zaten iktidarın isteğiyle kredi hacmini dizginsiz büyütüyorlar. BDDK’nın hedefi, özel bankaları, diğerler önlemlerinin yanı sıra bir de bu formülle kredi hacmini daha da artırmaya zorlamak. Bu zorlama bir ölçüde sonuç verebilir. Ama özel bankaların muhtemel önceliği, kredileri artırma riski yerine Hazine tahvilleri almak olacaktır.
Ayrıca bugün ekonominin önde gelen sorunlarından biri, zaten şirketlerin ve ailelerin aşırı borçlu olmaları. Batık kredilerin hızla artıyor olmasının yarattığı sosyal, ekonomik ve finansal riskler ortada. Mevcut borç yükünü, kontrolsüz bir şekilde daha da artırmak, hastayı belki şu an için biraz daha ayakta tutar ama ileride daha büyük bir çöküşe sürükleyebilir.
Bugün ekonominin ve toplumun birinci ihtiyacı kredi artışı değil, güven veren bir siyaset ve ekonomi yönetimi.