Aksiyon ihtiyacı

Orkun GÖDEK
Orkun GÖDEK Bakış Açısı

Bir önceki hafta kaleme aldığım yazımda birbirinden farklı gibi görünse de esasen ilişkili hikayelerden oluşan örnekleri detaylandırmaya çalışmıştım. Bunlardan birkaçı; para politikasında atılan adımlar, maliye cephesinin devreye girme ihtiyacı, Fed’in swap ve repo hamleleri ve gelişmekte olan ülkelerin kendi içerisindeki “fonlamaya ulaşabilenler ve ulaşamayanlar” ayrışmasıydı. Geride kalan hafta nispeten fiyatlamalar açısından pozitif gelişmelere sahne oldu. Yatırımcı kesimi çoğunlukla bugünü yarına tercih etti. Makro arka planda kaldı, umut satın alındı. Gerçekten de böyle oldu. Hem içerideki fiyatlamalarda hem de dışarıda benzer eğilim ağır bastı.

Hep derim, yine tekrarlamak isterim; dışarıyı anlamadan içeride ne olup bittiğine kafa yormak hep bir ayağı eksik masa gibi oluyor. Altına karton sıkıştırıyoruz, dengede dursun istiyoruz, olur gibi oluyor ama olmuyor. Masa sallanmaya devam ediyor. Bu nedenle yaptığımız yorum ve değerlendirmelerin bir kısmı da havada kalıyor. Diyebilirsiniz ki içerinin dinamikleri farklı. Coğrafya bambaşka. Biz, bizi iyi biliriz, başka da kimse benzemez. Doğrudur, hayır diyemem. Dediğim noktada ben de realiteden uzaklaşmış olurum. O vakit her zamanki yanıtımdan ilerleteyim ben de konuyu; gün sonunda bir şekilde başımızı dışarıda olup bitenlere çevirmek zorunda kalıyoruz. Bakmayın şimdilerde yabancı yatırımcı eksikliğinden yakındığımıza. Artık neyse ki yerli yatırımcılarımız da yurt dışı gelişmeleri kendi fiyatlamalarına iliştirmeye çalışıyorlar. Arzu edilen kadar mıdır? Tartışırız. En azından hiç yok değil.

Devam edelim. Dışarıdaki hayat bardağın dolu kısmını görme şeklinde gerçekleşiyor. Kısa haftanın işlemleri hisse senetleri önderliğinde primlenmelerin takip edilmesine neden oldu. Bana sorarsanız iki ana oyun değiştirici faktör belirdi. Öncelikle enerji fiyatları uluslararası piyasalarda toparlandı ve düştü. Hepsi 4 işlem gününde oldu. Temel değerlendirmelerden ziyade, ağaç-orman karmaşasında ağaç kısmı görülmek istendi. OPEC+ beklentileri ve arz kısıntısı haberleri yatırımcıları bu tarafta alım iştahında artışa yönlendirdi. Fena da olmadı. Doğrudan risk iştahı pozitif etkilendi. Diğer varlık gruplarına da yansıması oldu. Ne gibi? 1700 dolar sınırına yaklaşan ons altın gibi. Başka ne oldu? Avrupa’da COVID- 19 salgını ile mücadele kapsamında kapalı durumda olan ekonomilerin tahmin edilenden önce aktivitelerini hızlandırabilecekleri düşüncesi ön plana çıktı. Geçtiğimiz hafta pazar günü İtalyan basınında beliren kademeli açış düşüncesi (nisan ortası ve mayıs başlangıcı şeklinde planlama) İspanya, kısmen okullar bazında Almanya ve Belçika, Avusturya, Danimarka, Norveç ve Çekya sınırlarında da tartışılır oldu. Dikkat edin; hayata geçti demiyorum. “Tartışılır oldu” detayı ile anlatıyorum. Üzerine bir de ABD’de 1-2 hafta önce yapılan modellemelerden daha iyimser bir resmin oluşabileceğine dair resmi açıklamalar ve Trump yönetiminden gelen (Başkan, Pence ve Kudlow önderliğinde) ekonomiyi açma isteklerini ortaya koyan düşünceler risk algısının toparlanmasına imkan tanıdı. Son olarak, Fed’in 2.3 trilyon dolarlık yeni kredi/fonlama paketi ile masaya gelmesi, üstelik bu kez “junk” statüdeki bonoları da alacağını belirtmesi Amerikan Doları’nın da zayıflamasına zemin hazırladı. Eh sanki fena da olmadı. Stres azaldı. Hem dışarısı hem bizim için.

Sınırlarımız dışında olan biteni toparlayabildiysek şimdi içeriye gelebiliriz diye düşünüyorum. Varlık fiyatlamalarımızı konuşurken ayırmalıyız kanaatindeyim. Örneğin, hisse senedi piyasamız ağırlıklı dışarıya paralel seyrediyor. Bu kısım önemli. En azından somut hikaye yaratmakta zorlandığımız dönemlerde dünyanın konuştuğu başlıklar üzerinden fiyatlama çabası içerisinde olunuyor. Öte yandan tahvil, kur ve CDS eğilimimiz ise ayrı bir dünyanın temsilcileri. Bu 3’lü daha defansif amaçlı kullanılıyor izlenimi vermekte. Özellikle CDS tarafı. Kur işlemlerinin gösterge olma özelliğini CDS’e kaybettirmesine neden olan başlıklar ise i) Azalan hacim ii) Yabancı yatırımcı ilgisizliği iii) Yerlinin yüksek yabancı para mevduat stoku olarak belirmekte.

Resmin tamamını yönlendiren ve yakın geçmişte olduğu üzere gelecekte de konuşmaya devam edeceğimiz başlık ise dış kaynak fonlamasına erişebilen emsallerimiz ile aynı imkanlara sahip olup olmayacağımız sorusuna yanıt bulmak olacak. Malumunuz, Fed’in toplamda 14 ülke ile açtığı swap hattı içerisinde Türkiye yer almıyor. 2 hafta önce ilan ettiği repo imkanını ise 2.8 milyar dolar düzeyindeki düşük ABD tahvil portföyümüz nedeniyle yok denecek düzeyde değerlendirmek mümkün.

Adının “swap” ya da “repo” olup olmadığının önemi yok. Kritik kısım, emsallerinizin erişme imkanı olduğu ortamda sizin algı ve dolayısıyla fiyatlama açısından negatif ayrışma ihtimaliniz. Kim gibi? Örneğin, Endonezya’nın New York Fed ile yaptığı 60 milyar dolarlık repo anlaşması ve merkez bankası başkanının şu anda bu pencereyi kullanma düşüncelerinin olmadığını açıklaması gibi. Yani, hikayenin özü “güven kanalı” temasından oluşuyor. Bunu yakın zaman içerisinde tecrübe ettiğimiz düşüncesindeyim.

Fed’in sağladığı imkanlardan yararlanmak önemlidir, ancak olmadığında dünyanın sonu ya da değişmez kader değildir. Farklı imkanlar zorlanabilir. Türkiye’nin hali hazırda Katar ve Çin ile yapmış olduğu swap anlaşmaları mevcut. Bu rakamlar yukarı yönde güncellenebilir. Japonya, Brezilya, Rusya, Hindistan, İngiltere ve İsviçre gibi farklı ülke merkez bankaları ile anlaşma çeşitliliğine gidilebilir. Bahsettiğim, dünyanın her yerinde atılan adımlar. Mesela, BOJ’un Avustralya, Çin, Tayland ve Singapur ile 3’er yıllık swap anlaşmaları mevcut. Fed ile de var, ECB ve BOC ile de. Son olarak, IMF’in üzerinde çalıştığını açıkladığı Fed vari fonlama imkanının detaylarını görmek gerektiğini düşünüyorum. Kota ile kullanım olacak ise mevcut Türkiye rakamı da pek bir anlam taşımayabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni dönem üzerine 12 Kasım 2024
Normali arayış 15 Ekim 2024
Buradan sonrası 10 Eylül 2024
Merhaba eylül işlemleri 03 Eylül 2024