AKP ile nerden nereye geldik?

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Türkiye’nin önemli bir genel seçime doğru gittiği 2002 yılının yaz aylarında, kafa dengi dostlarla Antalya yakınlarındaki bir butik otelde tatil yapmış ve bizi nelerin beklediğini konuşmuştuk. Geçen hafta sonu onların bazılarıyla aynı yerde yeniden bir araya gelince, aradan geçen 19 yılda Türkiye’nin nereden nereye gelmiş olduğunu düşündüm ister istemez.

Sedat Peker’in videolarının milyonlarca kişi tarafından izlendiği 2021 yılında Türkiye’de yaşanmakta olan sıra dışı olaylara, bu olayların   faklı konumlarındaki aktörlerine ve konuşulan konulara bakınca insan durup düşünme ihtiyacını duyuyor. İfade özgürlüğünün sınırlandığı ortamda olan biteni izlememize yardımcı olan sosyal medya kuruluşlarının farklılaşmış yapısına bakınca da Türkiye’nin 19 yılda çok farklı bir noktaya gelmiş olduğunu görüyoruz. Türkiye Cumhuriyet’nin 100. yıldönümü yaklaşırken, o dönemin zor koşullarında bu mucizeyi gerçekleştiren kurucuların tahayyül ettiği Türkiye’den çok farklı bir Türkiye var bugün karşımızda.

AKPnin sahneye çıkışı 

Bu tablonun tek sorumlusu 19 yıldır iktidarda olan ve Türkiye’yi bu noktaya getirenler değil bence, onların nasıl bir Türkiye devraldıklarını da unutmuş değiliz. 1980’lerde dünya değişirken buna ayak uydurmakta zorlanan Türkiye’nin 1990’larda farklı hükümetlerle nasıl krizden krize sürüklendiğini ve 2001 Şubat kriziyle ekonomide yaşanan çöküşün sonrasında gerçekleştirilen önemli reformların sonuçları alınmadan yapılan seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) nasıl zafere ulaştığını gayet iyi hatırlıyoruz.

2001’de kurulmuş olduğu halde 2002 seçimlerine avantajlı bir konumda giren AKP’nin örgütlenme yöntemini, seçim kampanyasındaki performansını ve dış dünyayla, özellikle de uluslararası finans çevreleriyle kurduğu ilişkileri izlerken, bu yeni partinin Necmettin Erbakan’ın kurduğu partilerden farklı bir parti olduğunu düşünmek mümkündü. AKP Başkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşmalarında Batı’nın özgürlükçü demokrasi anlayışına Voltaire’den alıntılar yaparak sahip çıkıyordu. Erdoğan, 2002 seçiminin AKP’nin zaferiyle sonuçlandığının anlaşıldığı saatlerde yaptığı ilk konuşmada da Avrupa Birliği (AB) ile yakın ilişkiler kurmanın AKP’nin öncelikli hedefleri arasında ön sırada yer aldığını açıklarken partisinin nasıl farklı olduğunun sinyalini veriyordu.

Ekonomide başarı ve fiyasko

AKP’nin ilk iktidar döneminde ekonomide izlediği çizgiye ve AB’ye uyum sağlama sürecinde attığı adımlara olumlu bir gözle bakmak da mümkündü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha sonra şeytan sayacağı  IMF ile daha önce yapılmış olan programının başarıyla uygulanması, mali disiplinin korunması ve yabancı yatırım sermayesi çekecek bir ortamın yaratılması Türkiye’nin 1970’lerden beri kıramadığı yüksek enflasyon kısır döngüsünün kırılmasını, Türk Lirası’nın değer kazanmasını ve finans çevrelerinin Türkiye’ye iyi gözle bakmasını sağlamıştı. 2004 sonunda Türkiye’de enflasyon 1970’lerden beri ilk kez yüzde 5’in altına inmiş, TL’den 6 sıfır atılmış ve Türkiye’ye yılda 20 milyar doların üzerinde yabancı doğrudan yatırım (FDI) sermayesi gelmesini mümkün kılacak ortam oluşmuştu. Bunun uzantısında fert başına milli gelirimiz de ilk kez 10.000 doların üzerine çıkmıştı. 

Bu olumlu gidişat 2008’den sonra bozulmaya başladı ve AKP için öncelikli hedef, Türkiye ekonomisinde yapı değişimini sağlayacak ve yeni teknolojilere yönelecek yatırımlarla büyümeyi sağlamak değil AKP’yi destekleyen sermaye gruplarına ayrıcalıklı ihaleler ve kâr garantileri vererek ekonomiyi büyütmek oldu. 2017’den itibaren izlenen ucuz krediyle hızlı büyüme zorlaması ise Türkiye ekonomisini halen yaşamakta olduğumuz çıkmaza soktu. Paramız yeniden pul haline geldi ve yeni bir kısır döngünün içine girdik.  AKP’nin doğru yolu bulduktan ve bunun semeresini gördükten sonra sapıtmaya başlamış olması sonunda bizi bugünkü çıkmazın içine sürükledi. Fert başına milli gelirimiz 715 dolara düştü 2020 yılında.

Tek Adam rejiminin çıkmazı 

Büyük vaatlerle iktidara gelen AKP’nin kurucular kadrosunda yer alan ve ilk dönemdeki başarısında önemli rol oynayan siyasetçilerden birçoğunun bugün artık AKP saflarında yer almaması ve Erdoğan’ın kurduğu Tek Adam rejimine karşı çıkması da 2002’deki AKP ile 2021’deki AKP’nin çok farklı partiler olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın kilit bakanlıklara hatta başbakanlığa getirdiği Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın bugün kendi siyasi partilerini kurmuş olması da 19 yıl önceki AKP ile bugünkü Tek Adam partisinin çok farklı nitelikte kuruluşlar olduğunu kanıtlıyor.

Recep Tayyip Erdoğan İngilizcede “political animal” deyimiyle tanımlanan özelliklere sahip bir lider, toplumu etkilemede ve hasımlarının zaafiyetlerini kullanarak liderlik konumunu sürdürme konusunda çok başarılı. Her gün yeni düşmanlar yaratarak “kurtarıcı” rolünü sürdürmeyi de başarıyor. Ayrıca dünyadaki trendleri de doğru okuyarak Tek Adam rejimleri kervanına katıldı ve onlarla iyi ilişkiler kurarak bugünlere geldi.

Bundan sonrası için spekülasyon yapmak istemiyorum ama Sayın Erdoğan’ı bugüne dek destekleyen ilişkiler ağının sınanmasına hatta kısmen sarsılmasına yol açan son aylardaki ifşaat furyasının ve ekonomideki çok boyutlu çıkmazın nelere yol açacağını kestirmek hiç de kolay değil. Ayrıca, Trump’ın sepetlenmesi sonrasında Tek Adam rejimlerinin geleceği de eskisi kadar parlak görünmüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar