Aklını kullanan ve kullanmamakta ısrar eden iki ülke örneği: Çekya ve Türkiye

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

SERKAN AKSÜYEK

 

Geçen hafta yolumu düşürdüğüm Karlovy Vary, epeydir merakımı cezbeden bir Orta Avrupa kentiydi. Çek Cumhuriyeti’nin batısında, Almanya sınırına çok yakın konumlanan bu kentin adını ilk olarak ulu önder Atatürk’ün “Karlsbad Hatıraları” kitabında okumuştum.

Çağdaş Yayınları tarafından yayınlanan bu kitap, 1918 yılının Haziran ayında kür tedavisi amacıyla kente gelen Mustafa Kemal Paşa’nın, bir ay süre ile kaleme aldığı günlüklerden oluşuyordu.

Günlükleri, Atatürk’ün manevi kızı tarihçi Prof. Dr. Afet İnan derlemiş ve kitap hâline gelmesini sağlamıştı.

HER YIL 100 BİN TURİST

1918’li yıllarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içerisinde kalan kentin o yıllardaki adı Karlsbad idi. Bugün de kentin hemen her yerinde Karlsbad ve Karlovy Vary isimleri birlikte kullanılıyor. Kentin gediklisi olan Almanlar ise özellikle Karlsbad olarak telaffuz ediyor.

Avrupa’nın gelir seviyesi en yüksek insanlarının termal tedavi merkezleri arasında ilk sıralarda yer alan Karlovy Vary, her yıl yaklaşık 100 bin turisti ağırlıyor. Derin bir vadide yer alan nehrin iki yakasına sıralanan oteller ve termal tedavi merkezlerinin hemen hepsi çok iyi korunmuş.

Orta Avrupa’da yaygın olarak gözlemlenen barok mimarisinin ürünü olan yüzlerce yıllık binalar arasında çok sayıda uluslararası otel zinciri de var. Karlovy Vary’nin ilk beş yıldızlı oteli, kentin tam göbeğinde bulunan ve 1781 yılında inşa edilen Grand Hotel.

Bu tesislerde son derece modern kür ve tedavi merkezleri ile termal banyolar bulunuyor. Kükürt başta olmak üzere pek çok minerali içeren bu sular, kenti gezmeye gelen turistlerin de istifadesine sunuluyor.

Yerleşik nüfusu yaklaşık 45 bin olan kentin Almanca adı olan Karlsbad’ı 1370 yılında İmparator 4’üncü Charles vermiş. Hani adı üstünde desek yeridir, “Kralın banyosu” anlamına geliyor. Yerleşik halk, oteller bölgesinin tamamen dışında ikamet ederken, kentin özenle korunan doğası ve tertemiz havası ziyaretçilerine sağlıklı bir tatil imkânı sunuyor.

Atatürk’ün yanı sıra Karl Marx, Goethe, Beethowen gibi dünyaya damgasını vurmuş düşün ve yazın insanları ile tüm dünyanın tanıdığı sanatçılar da şifa bulmak için kente gelenler arasında. 

Avuç içi kadar, handiyse bizim ilçeler büyüklüğündeki bu şirin kentin bir başka özelliği ise Avrupa’nın en gözde uluslararası film festivallerinden birisine ev sahipliği yapması…

BU BİR GEZİ YAZISI DEĞİL…

“Eee Serkan Bey… Ekonomi gazetesinin sütunlarında gezi yazısı yazmak da ne ola ki?” cümlelerini işittiğim okurları merakta bırakmayalım.

Kentin Türkler için tarihi öneminin yanı sıra, son derece öğretici yanları da bulunuyor.

Termal turizm ve sağlık turizmi, bugün tüm dünyanın dikkatini verdiği, bilinen turizm türlerine göre çok daha yüksek katma değer üretebilen bir sektör.

Dünyanın 4’üncü, Avrupa’nın ise lider jeotermal kaynak zenginliğine sahip ülkesi olan Türkiye,

Bugün için sadece 61 bin termal yatak kapasitesine sahip.

Ülkemizle kıyaslanmayacak kadar az termal kaynağı olan Almanya’da ise 750 bin termal yatak bulunuyor ve bu ülke her yıl 10 milyondan fazla turiste ev sahipliği yapıyor.

Ve başta Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Ersoy’a anımsatmamız gereken bir kamu hedefinden söz edelim…

HEDEF 500 BİN, OLAN 61 BİN

Bakanlığın 2007 yılında hazırlanan Termal Turizm Master Planı’nda, Türkiye’nin 2023 yılına kadar termal turizmde hedeflediği yatak kapasitesi 500 bin olarak belirlenmiş.

Gerçekleşmemiz nasıl olmuş?

Sadece 61 bin…

Yoğun istihdam sağlayan alanların başında gelen termal turizm yatırımlarının desteklenmesi, gelir seviyesi yüksek turistlere hitap eden tesislerin devreye alınması ile Türkiye, bu alanda açık ara dünyanın bir numaralı ülkesi olabilir.

Ama olamıyor.

Varlık içinde yokluk çekiyor.

Tüm istatistikler, termal turistin bıraktığı dövizin, ortalamanın en az iki katı olduğunu gösteriyor.

Şöyle düşünelim:

Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre Türkiye 2023 yılında turizmde tüm zamanların rekorunu kırarak 56 milyon 700 bin ziyaretçiye ev sahipliği yaptı ve karşılığında 54 milyar 300 milyon dolar gelir elde etti. Turist başına harcama seviyemiz yaklaşık 950 dolar.

İyi bir tesisleşme atılımı ile Türkiye 10 milyonun üzerinde termal turiste hizmet vererek sadece bu alanda 20 milyar doların üzerinde döviz girdisi elde edebilir.

AGAMEMNON DAHA BİLİNÇLİYDİ

Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfusun sayısının hızla arttığını ve devletlerin sosyal güvenlik bütçeleri içinde sağlık harcamalarının çok önemli bir yer tuttuğunu da hatırlatalım.

Türkiye’nin termal turizmde tesisleşme yönünde atılım yapması halinde, dünyada tercih edilen öncelikli termal turizm rotalarından biri olması işten bile değil.

Ülkemiz, bin 500’e yakın doğal çıkış noktası olan bir jeotermal ülkesi.  Bu kaynak, ayaklarımızın altında hazır ve kullanılmayı bekliyor.

Unutmamak gerek…

Anadolu, dünyada jeotermal kaynaklarla sağlık uygulamalarının ilk uygulandığı coğrafya. Sözgelimi İzmir Balçova’daki Agamemnomn Kaplıcaları’nın tarihi, Milattan Önce 1200 yıllarına kadar dayanıyor. Truva Savaşı’nın ünlü komutanı Agamemnon, yaralı askerlerinin kısa zamanda iyileşip geri döndüğünü görmüş ve kaplıca suyunun şifalı olduğunu keşfetmiş.

Bu gerçek ortada iken bizler yaklaşık 3200 sene sonra bile bu değerimizin farkındalığına sahip değiliz. Antik çağlarda bile bugünden daha güçlü ve farkındalığı yüksek bir noktada olduğumuzu söylemek gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar