Aklımızda deli sorular…
Aydın ÖNCEL
Ekonomist
Bugünlerde yanıt aradığımız birçok soru var. Döviz, özellikle de ABD Doları yükselişine devam eder mi? Ya da bu seviyelerden döner mi? Dönerse nerede durur, hangi seviyelerden alınmalı? Gram altın, kripto paralar, borsa, asgari ücret, erken seçim, Omicron varyantı, üçüncü doz aşı olur mu olmaz mı, ne olur, ne olmaz? Aklımızda bitmek bilmeyen deli sorular...
Peki, bu soruların yanıtları var mı? Elbette var diyemem ama rahatlıkla “olmalı” diyebilirim.
Olmalı, çünkü sadece piyasalar değil insan psikolojisi de belirsizliği sevmiyor. Her ikisinde de belirsizliklerin yarattığı sarsıntının yansımasını biraz daha derinden duyumsuyoruz. Olumsuz ekonomik koşullar hayatı her yönüyle etkisi altına almaya başladı… Piyasalarda, siyasette, sağlıkta, sosyal yaşamda, her yerde, her şeyde bir aykırılık söz konusu!
Bilinçli politikalar
Dövizde yükseliş sürüyor! Tırmanış engellenemiyor! Bu haberler yanlış, manşetler yanıltıcı!
Öncelikle döviz yükselmiyor, TL aşırı değer kaybediyor… FED tahvil alımlarını kademeli olarak azaltmaya başladı. Faiz artışı kapıda. Buna rağmen, Dünya Dolar Endeksi DXY’nin hala
96,00 seviyelerinde olması bu gerçeği gösteriyor. Tırmanış, bilinçli olarak engellenmiyor. Daha önce de yazdığım(*) gibi Türkiye ucuzluğuyla dünya ekonomisinde yer edinmeye çalışıyor. Kaldı ki, birinci ağızdan Cumhurbaşkanı tarafında Çin modelinin seslendirilmesiyle bu tezimiz doğrulanmış oldu. Zaten, dünya ekonomik durumuna hiçbir şekilde uymayan bu para politikası bilinçli uygulanmıyorsa, o zaman tehlikenin boyutu biraz daha büyük diye düşünmek gerekiyor!
Faiz oranlarının belirlenmesinde enflasyonun da hesaba katılması en temel ekonomi kurallarındandır. Artık Türkiye’de enflasyon-faiz sebep-sonuç ilişkisi hakkında görüşü olmayan yetişkin insan kalmamıştır. Ekonomi yönetiminin, uygulamalarının sonuçlarını öngöremediğini düşünmek tek kelimeyle, safdilliktir. Faiz indirimleri bir programa bağlı yapıldığına göre, TL’nin değersizleştirilmesi de bu programın bir parçasıdır!
Fakirleşmenin bedeli
Yılın son haftalarına geçen yıla oranla yaklaşık yüzde 40/50 fakirleşerek giriyoruz. Belki de asıl yanıt aramamız gereken tek soru bu olmalı; biz ne uğruna fakirleşiyoruz, ödediğimiz bedel ekonomide karşılığını buluyor mu?
İktisat kuralları hiçe sayılarak, faiz indirimlerinin dayatılmasının nedeni ekonomik büyümedir.
Oysa ekonomi yönetiminin tek hedefi olan büyüme geçtiğimiz çeyrekte yüzde 8’lik beklentinin altında kalarak yüzde 7,4 oranında gerçekleşmiştir. Daha da kötüsü, işgücünün büyümeden aldığı pay yüzde 32,7’den yüzde 29,8’e gerilemiştir. Ayrıca faiz indirimlerine rağmen tüketici kredilerinde daralma yaşanmaktadır.
Bozulan bütçe disiplini, iç ve dış siyasetteki gerilimler kredi risk primimizin yeniden yükselmesine neden oldu. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları görünümümüzü negatife çevirdi. Yakında not indirimleri de gelirse, şaşmamak gerekir. TCMB, döviz rezervlerini eritirken enflasyonun yükselişine engel olamadı. Negatif reel faiz, paranın güvenli limanlara sığınmasına yol açtı. Döviz ve altın adeta ikiye katladı. Hisse senedi piyasaları bile kısa zamanda tarihi zirveleri gördü.
Yaşanan yükselişlerin, piyasaların iyimserliğinden ziyade vatandaşın varlıklarını koruma telaşından kaynaklandığı anlaşılıyor. Her ne kadar, Ekim ayı verilerine göre işsizlik oranı yüzde
11,2’ye, genç işsizlik oranı yüzde 20,1’e gerilemiş olsa da bu oranlar da dahil 1 puanlık artış gösteren ve yüzde 22,8’e ulaşan atıl işgücü oranları oldukça yüksektir. Sonuçta, işsizlik oranları tarihi ortalamaların hala çok üstündedir. TL olarak elde edilen kazançlar, dövizdeki artış
karşısında erimekte ve her geçen gün biraz daha yoksullaşarak büyümeye devam etmekteyiz!...
İktidarın yıllardır dilinden düşürmediği dünya savaşı yıllarındaki ekmek karnesinin ve yine ambargo nedeniyle hammadde yokluğundan oluşan tüp, yağ, akaryakıt kuyruklarının yerini, şimdi ortada ne savaş ne de ambargo olmamasına rağmen işsizlik, yoksulluk, parasızlık, pahalılık, hammadde ve üretim gibi sorunlardan kaynaklı kuyruklar almaya başladı.
Azalmayan yoksulluk
İçinde bulunduğumuz yılda görevden alınan bakan ve bürokratlardan, istifalardan, liyakatsiz atamalardan, yerli yersiz faiz indirimlerinden dolayı piyasalarda yaşanan sert dalgalanmalar beraberinde Türk Lirası’nın değer kaybını hızlandırdı. Bu gelişmeler birçok çalışan ve iş yeri sahibi için önemli kayıpları beraberinde getirdi. Her buhranda olduğu gibi gelişmelerden haberdar olan birçok kişi de milyonerler kulübüne katıldı…
“Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından, sayılardan daha hızlı artış gösteren bir sistemin özünde, çürümüş bir şeylerin olması gerekir” der Karl Marx. Şimdi kafamızı kurcalayan bir soru daha çıktı karşımıza. İçimizde çürüyen bir şeyler mi var acaba?
(*) Yalancı bahar mevsimleri-Dünya Gazetesi (www.dünya.com) 29 Haziran 2021