“Akdeniz dalgacılığını” aşmadan işlerimizi iyi yönetemeyiz
Kaliteli yönetim ve kaliteli kalkınma talebi, insanların refahını artırma ve yaşamlarını kolaylaştırma hedefine yönelikse zihinlerde meşrulaşır; kitle talebine dönüşebilir. Kitle talebini de, demokratik yönetimler kadar olmasa da otoriter yönetimler bile dikkate almak zorundadır.
Aşına, işine ve insana saygının gerek şartı da, “Yaptığım iş insan yaşamını kolaylaştırıcı katkı yapıyor mu?” sorusunu kendimize sormaktır.
Yaşamımızı “anlamlı” kılacak, ona değer katacak olan “iyi yönetimin bileşenleri” üstüne düşündüklerimizi paylaşmayı sürdürelim: “Ön-araştırma” gerekli, tutarlı ve sağlıklı “veriye erişmenin”; “doğru ihtiyaçları ve önceliklerini” belirlemenin, eğilimlerin “fırsat ve tehlikelerini” kavramanın, elimizin menzilindeki varlıkların yarattığı “olanak ve kısıtların,” teknik ve sosyal beceri ihtiyaçlarımızın” analizlerini yapmak için “model ve metotlarımızı” geliştirmenin gerek şartıdır.
“Planlama”, öngörme-önlem alma disiplininin, fikirleri bilgiyle netleştirerek “işlevsel” hale getirmenin, fikirleri sayılarla, görsellerle, kapsayıcı kavramlarla “somutlamanın”, “maliyet/fayda hesaplarını” yapmanın, toplam kaynak kullanımında yüksek verime ulaştıracak “ölçekleri belirlemenin” aracıdır. “Planlama”, kimin, nerede, ne zaman ne yapacağını; etken ve edilgen denetimle sapmaların nasıl belirleneceğini, sapma düzeltmelerinin model ve metodunu da kapsayan araştırmaların bütünüdür.
Kaliteli yönetim ve kaliteli kalkınmanın temel bileşeni olan “ön-araştırma” ve “plan disiplini” konusundaki düşüncelerimizi önceki iki yazıda paylaştık. Bu yazıda, kaliteli yönetim ve kaliteli kalkınmanın bir başka temel bileşeni olan “deneysel mesafe ayarları” konusunu sorgulayacağız.
Deneme-yanılma özgüveni
Jeo Studwell’in muhteşem “Asya Nasıl Başardı/ Dünyanın Dinamik Bölgesinden Dersler” kitabında eğitim-öğretim işiyle uğraşanların dillerine pelesenk ettikleri gerçekliği anımsatır: “Beceriler de birçok pratik bilgi gibi ‘yaparak öğrenme’ ve öğrenme süreçlerinde ‘deneme-yanılmaya’ dayalı gelişir,” der. Deneme-yanılmaya dayalı yaparak öğrenme, hata kültürü yaratmanın, olgunlaştırmanın ve çoğaltmanın da gereğidir.
“Kendimize ayna tutma”, “içimize yolculuk”, “kendini sorgulama”, “kendinle başa çıkma”, “yüzleşme özgüveni” gibi bir dizi kavram ve terim “deneysel mesafe ayarını” tanımlar. “Deneysel mesafe” terimi, düşündüklerimiz, düşlediklerimiz, fikir ve projelerimiz, hedeflerimiz ile uygulama sonunda elde ettiğimiz sonuçlar arasındaki mesafelerin ölçülmesi ve ayarlamalar yaparak ilerlenmesidir.
Deneysel mesafelerin gözlenmesi ve izlenmesi, “hata yapılmalı; ama aynı hataları tekrarlanmamalı” ilkesini yaşama taşımak içindir. Birey, topluluk ya da toplumlar “hata kültürü” oluşturmamı, olgunlaştırmamışsa, hata kültünü çoğaltamıyorsa iş yapma ekosisteminin dayattığı “değişmelere uyumu” sağlayamaz, uzun dönemli geleceğimizi güven altına alamaz.
Hata kültürü oluşturmuş, olgunlaştırmış ve içselleştirmişsek, hatadan kaçınma yerine, aynı yanlışları tekrarlamadan yanılabilme özgürlüğünü kullanarak gelişmenin ve ilerlemenin yolunu açabiliriz.
Hata kültürü, kendi denim ve deneylerimizle pekiştirdiğimiz bilgi ve becerilerimizin kapsama alanını genişletir; kendimizi yeniden üreterek uzun dönemli geleceğimizi güven altına almanın yolundaki engelleri azaltır.
Kaliteli yönetimin gündemi
Bireysel ve toplumsal sorumluluklarımız karşısında edilgen tavrın esiri olmak istemiyorsak, önce yaratıcı yüzleşme özgüvenini geliştirmemiz gerekir. İlkesiz gizliliğin arkasında saklanan bireyler, topluluklar ve toplumlar gelişmiyor; tersine yüzleşme özgüvenini geliştirenler, eleştirel akıldan sonuna kadar yararlanabiliyor ve refahlarını artırıyorlar.
Somut bir örnekten yola çıkalım: “En büyük maliyet hedefsizliktir!” ilkesinden yola çıkarak Cumhuriyet yönetiminin yüzüncü yılı için hedefler belirledik. Zaman kesintisiz akışını sürdürdü; hep birlikte yüzüncü yıl kutlamalarına tanıklık ettik. Eğer kutlamalarda, milli gelirin neden 2 trilyon dolar, kişi başına gelirin 25 bin dolar, ihracatın da 500 milyar dolara çıkamadığımızı; sektörler olarak öngördüğümüz “ihracat hedeflerindeki sapmaları” sorgulasaydık; sapmaların nedenleri tartışsak, eksik ve boşluklarımızın neler olduğu hakkında net bilgi sahibi olsaydık, bir sonraki hedeflerimizi hayatın öz gerçekliğine yaklaştırabilirdik.
Kaliteli işyeri ülke yönetimi ve işyeri yönetiminin de, kaliteli kalkınmanın da gerek şartı “deneysel mesafe ayarları” yapmaktır. Hedef belirleme çok önemlidir; hedeflerden sapma ve sapmaları analiz ederek düzeltmelerle ilerleme daha da önemlidir.
“Kendimizi bilmenin” başka yolu var mı?
Deneysel mesafe ayarı;
- İşimizi sorgulama disiplini yaratmanın aracı olduğu için önemlidir.
- Yaratıcı yüzleşme öz güvenini yarattığı ve çoğalttığı için gereklidir.
- İhtiyaçlar ile olanak ve kıtlar arasındaki dengeyi sürekli güncelleştirdiği için vazgeçilmez bir iş yapma metodudur.
- Eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikelerin farkında olmayı sağladığı için yarlıdır.
- İç görülerimizi zenginleştirme, öngörülerimizi güçlendirme işlevi nedeniyle vaz geçilmezdir.
- İşlerini “…miş gibi” yapanlar ile “işini ciddiye alanları” ayrıştırdığı için “liyakat ölçmenin” ölçüsüdür.
- Kendimizi bilmenin, içimize yolculuk yapmanın, kendimize ayna tutmanın ve en önemlisi kendimizle başa çıkmanın aracı olduğu için değerlidir.
Sözel kültür çağının büyük ustası Yunus Emre’yi dinleyelim: “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsen/ Bu nice okumaktır?”
Deneysel mesafe ayarı yapma becerisini geliştirmeden aşımıza, işimize, insanımıza sahip çıktığımızı söyleme anlamsız söze dönüşebilir. Eğer kötü yönetimin araçlarından biri olan “Akdeniz dalgacılığını” bırakarak “plan disiplini” sahibi olacaksak, deneysel mesafe ayarını yaşamın bir parçası haline getirmeliyiz.